Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Oyun büyük! Bu oyuna gelmeyelim!

Sağlığımla ilgili sıkıntılar devam ettiğinden her gün, her dakika sokağa çıkıp, "Neler oluyor memlekette?" sorusunun karşılığını yoklayamıyorum. 10 gündür yaşananları hem sosyal medya ve basından, hem görevi icabı meydanlarda yatıp kalkan muhabir arkadaşlardan, hem de eylemci arkadaşlardan takip ediyorum. Sokağın yaşadıklarını her daim canlı canlı izlemeye alışık bir muhabir, gözlemci için çok hoş bir durum değil belki bu durum ama olan bitene dışarıdan, tamamen objektif bir gözle bakmak için de inanılmaz bir fırsat yakaladığımı düşünüyorum.
Televizyonun karşısında oturup gün boyu Türkiye'de yaşananlarla ilgili yurtiçi ve yurtdışındaki yayınları izlemek, iktidarı canhıraş savunan kalemler dahil, eylemlerle ilgili tüm yazılıp çizilenleri okumak ister istemez fotoğrafı daha büyük görmemi sağlıyor.
Şaka maka iyi oldu aslında bu benim için. Çünkü belki ben de sokakta olsaydım insanların duygu ve düşüncelerini anlamak için, olayları bu kadar büyük pencereden izleme şansına sahip olamayacaktım. Öğrencilik yıllarımdan bilirim. Meydanlara daldığınızda ruhunuz ister istemez etkilenir o havadan. Giderken bi başka, gittikten sonra bambaşka bi ruh haline bürünürsünüz. Meydan size göre her şeyi anlatıyordur; oysa değildir. Bir meydanlar, sokaklar vardır, bir de o meydanların, sokakların havasından faydalanmak isteyen kapkapçılar vardır. Bazılarına bakarsanız bugün meydanlar sadece demokrasi ve özgürlük çığlıkları atan insanlarla dolup taşıyor. Onlara göre bilgisayarının başından kalkıp sokaklara akan yeni bir nesil var ve bu yeni nesil geleceğinin bu iktidarın istediği gibi değil, kendi istediği gibi şekillenmesini istiyor.
Ama işin aslı o değil! Evet o yeni nesil sokaklarda haykırıyor; "Yaşam tarzıma dokunma" diyerek ama diğer yanda da pislik ve hain birtakım karanlık güçler pek bi heyecanlı olan o yeni nesli nasıl kullanacağının planlarını yapıyor.
Olay büyük değerli okurlarım. Emin olun şu anda, çıktığı noktadan bambaşka bir yerlerde. Ve ne yazık ki göremiyor insanlar bunu. Sırf Recep Tayyip Erdoğan'a ya da onun iktidarına hasmane duygularından dolayı kendini meydanın coşkusuna kaptıran son derece akliselim insanlar bile rüzgâra kaptırmış bi halde tam gaz sürdürüyor "eylemler devam etsin" alkışını. Oysa iş artık Gezi Parkı projesine karşı olmaktan çıktı ve küresel aktörlerin de dahil olduğu korkunç bir kumpasa dönüştü.
Birileri diyebilir ki şimdi; "Ne diyorsun Sevilay? Ne kumpası, ne kirli elleri? Hükümet ağzıyla konuşma lütfen! Gör artık gözünün önündeki gerçeği. Ayrıca ne Gezi'si, ne parkı! O bir kıvılcım oldu. Biz sadece Gezi için değil artık, canımızı sıkan her şey için sokaktayız! Hükümetin yaşam tarzlarımızla ilgili uygulamalarına, yeni çıkardığı kanunlarına ya da düzenlemelerine, eğitim sisteminde yaptığı köklü değişikliklere, 3. köprüye Yavuz adının verilmesine hayır demek için meydanlardayız!"
Ben de o zaman onlara derim ki; "Bi dakika arkadaşlar!"
Bi dakka çünkü evet sen sadece bu gerekçelerle sokaktasın, o eylemlerin içindesin ama bil ki yanı başınızda bu gerekçelerden yola çıkıp ülkede kaos yaratmak isteyen birileri de var. Bu kaostan faydalanıp Kürt Meselesi'nin çözümü için atılan adımları durdurmak, toprağı henüz üzerine örtülen derin devleti mezardan kaldırmak, ekonomide son düzlüğe çıkmış Türkiye'nin eski günlere geri dönmesi için bir iç çatışma, iç savaş çıkartmak derdinde olanlar var.
Bunları da gör güzel kardeşim. Bunları da gör ve ne yapıp yapmayacağına öyle karar ver derim! Derim çünkü bu benim sorumluluğum. Bir gazeteci olarak bir dost olarak öngörüm. Önceki akşam Rize'de yaşananlar bariz bir örnek ne demek istediğime.
Bazıları istiyor ki artık her yer Sivas olsun. Her yer Madımak olsun. Görün görmeyin ama bilin ki meydanlardaki insanların haklı demokratik talepleri, haykırışları korkunç bir kavgaya doğru yol alıyor. Bir iç çatışma çıkarılmak isteniyor. Lütfen bu oyuna gelmeyelim. Bu oyun sadece hükümeti zora düşürmez. Ya da meydanlara çıkan insanları... Bu oyun büyük bir oyun ve unutmayın ki hepimizi zora sokar. Bütün ülkeyi. Çünkü gerçek olan şudur, Albert Einstein'in da dediği gibi: "Kavganın kazananı yoktur. Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA