Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

CHP nereye gidiyor?

Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ın Pensilvanya'ya gidip Gülen Cemaati lideri Fethullah Gülen'le görüştüğü bilgisini köşeme taşıdığımda CHP içinden çok sayıda telefon almıştım. Arayanların çoğu aktardığım bilginin detaylarını almak istiyordu. Bir kısmı da Akaydın gibi ömrünü dindarlarla mücadele ederek geçirmiş katı bir laikçi ismin böyle bir ziyareti yapmasına ihtimal vermediğini söylüyordu. Bunlardan biri -ki çok sevdiğim bir eski dostumdur- benim kasıtlı olarak CHP ve Cemaat arasında bir ilişki algısı yaratmaya çalışıp, CHP tabanının zihnini karıştırmaya dönük bir manipülasyon peşinde olduğumu ima etmişti. Ona göre CHP iktidara doğru yürüyordu ve ben de mevcut iktidarın azılı yandaşı olarak bu yürüyüşü durdurmak için bu tür tezviratlarla olağanüstü gayret sarf ediyordum.
Neyse dün o eski dost yine aradı. Hani; "Ağlıyordu resmen" dersem abartmış olmam. CHP Genel Merkezi'nin 30 Mart seçimlerinde belediye başkan ve meclis üyesi adaylarını belirleme yöntemleriyle ilgili nasıl fahiş hatalara ve onarılması güç yanlışlara imza attığını anlatmak için bir yığın şey aktardı. Hem kendimi garantiye almak, hem de anlattığı onca şeyi onun duygularıyla tam olarak yansıtamama kaygısıyla; "Yaz bunları bana" dedim. Yazdı. İşte bugün o CHPli dostumun o yazdıklarını noktasına virgülüne dokunmadan paylaşmak istiyorum sizlerle buyurun okuyun; ve CHP tabanının bu aralar nasıl bir ruh haline sahip olduğunu görün lütfen! Bugün iktidar ile cemaatin düştüğü çatışma ile gün yüzüne çıkan, cemaatin devletin tüm kadrolarında zehirli bir sarmaşık gibi yayıldığı ve kendilerinden olmayan kimseye yaşam hakkı vermediği gerçeği gözleri CHP'ye bir kez daha çevirmedi mi? Ne de olsa CHP var. Özgürlüklerimizden ve insana dair tüm yaşamsal haklarımızdan yana sıkıntımız yok.
Değil ne yazık ki. Bu algı daha oluşur oluşmaz boşa çıktı. Daha AKP-Cemaat kavgası evvelinde gazetecinin sorduğu "Cemaatin devlet içinde kadrolaştığını düşünüyor musunuz" sorusunu "Hayır, ben böyle bir tehlike görmüyorum. Cemaatlere de karşı değilim" diye yanıtlayan ve kavganın hemen sonrasında fırsatı oya tahvil etmek için ABD'ye giden Kılıçdaroğlu'nun ve bu taze aşkın meyvesi İBB adayı Sarıgül'ün girişimleri korkunun boşa çıkmadığını gözler önüne sermiyor mu? Üç aydır ülke gündemine dair elle tutulur bir gündem oluşturamayan, politika üretemeyen parti yönetimi, MYK ve PM toplantılarında rant için isimler belirlerken, salonlara basına sızmasın diye düşünerek jammerler yerleştirirken, yüzlerce polis ve savcının görev yerinin değiştiğini basın toplantısındayken gazetecilerden öğrenen yöneticileri reva görmediler mi bu partililere?
Ercan Karakaşların ve Süleyman Çelebilerin 10 Aralık hareketine kattıkları Oğuz Kaan Salıcı'nın o hareketin içindeyken düzenlediği basın toplantısında "CHP sosyal demokrat bir parti değildir, sosyal demokrasinin önünde en büyük engeldir ve kapatılmalıdır" açıklamasında bulunmasının birkaç yıl sonrasında, kapatılması gerektiğini düşündüğü partinin İl Başkanı olarak 29 Ekim'de düzenlenen resmi törende askerlere "Sizin korumanız gereken Cumhuriyete biz sahip çıkıyoruz" şeklinde sitem edip, darbeye selam çakan demokrasi âşığı Oğuz Kaan Salıcı'nın yönettiği İstanbul'da babadan oğula, ağabeyden kardeşe geçen saltanatın partilileri çantada keklik olarak görmesi Genel Merkez politikalarının eseri değil midir? Cemaatin yayın organları ile açık şekilde destek verdiği Mustafa Sarıgül'ün tüm İstanbul'da belediye başkan adaylıkları ve meclis üyelikleri listelerini oğlu Emir Sarıgül'le birlikte yazdığı ve örgütü by-pass ettiği de bilinen bir gerçek.
Oğul Ömer Sarıgül'ün babası Büyükşehir'e, annesi Beyoğlu'na, ağabeyi ise babasının eski koltuğuna talip. Genel Merkez'in Adnan Keskin'in baskıcı tavrı ile Sarıgül'e teslim olması ise utanç verici. Tüm siyasi geleceğini, genel başkandan sonra en yüksek oyu almasına rağmen, örgüte ağabeylik etmek yerine Sarıgül'e bağlayarak heba eden Keskin, bu ihanetin bedelini elbette ki siyaseten ödeyecektir. Genel Merkez'e masa attırarak, AKP'den aday adayı olup da Erdoğan'ın beğenmediği, listesine koymadığı isimleri, Aydın Ayaydın'ın isteği üzerine Mesut Yılmaz'ın akrabalarını, kendi iş ortaklarını İstanbul'da "kesin bizim" dedikleri ilçelerde ilk sıralara yerleştiren Emir Sarıgül mirasyediliğinin hesabını illa ki bu partililere verecek. Hatay'da Kılıçdaroğlu'nun fotoğraflarını duvarlara yapıştıran ve Gezi'de öldürülen CHP Gençlik Kolları üyesi Abdullah Cömert'in de katledildiği eylemlerle ilgili, "marjinal grupların gösterileri" ifadelerini kullanan Lütfü Savaş'ı aday yaparak da iktidar olunmaz. Gece yarısı Umut Oran'ın aklına geldi diye partiye üye bile olmayan Nasuh Mahruki'nin adını oylansın diye PM'ye sunmakla da iktidar olunmaz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA