KARANLIK SULAR/DARK WATERS
Hatırlayın bir dönem teflon tavaların kanser yaptığı tartışılıyordu bütün dünyada. Ve bu tartışma sonucu birçok insan bu tavaları kullanmayı bıraktı. İşte bu tartışmanın çıkmasına neden olan ve çoğumuzun ismini bile bilmediği avukat Robert Bilott'un hikayesinin filmi, Todd Haynes'ın yönettiği Karanlık Sular.
20 yıl önce, Bilott'un (Mark Ruffalo) kapısını, hem de kimya endüstrisi için çalışan avukatlık bürosuna iyi bir avukat olduğu için ortak olduğu günlerde, bir çiftçi çalıyor. Anneannesini tanıyan, Batı Virginia'da yaşayan çiftçi, ineklerinin içtikleri sudan zehirlendiğini, suyun da kimya endüstrisi devi Dupont şirketi tarafından kirletildiğini anlatıyor. Bilott'un, Dupont şirketiyle mücadelesi böyle başlıyor işte. Araştırmaları sonucu Bilott, Dupont'un insan hayatı için büyük kolaylık olarak sunduğu teflon tavalar dahil birçok ev içi ürününde, insan eliyle üretilen bir kimyasal olan ve kansorojen Pfoa maddesini kullandığını anlıyor. Ve bunu bir şekilde kamuoyu ile paylaşıyor. Fakat bu daha mücadelenin ilk 15 dakikası. Bu mücadele hâlâ sürüyor...
New York Times'ta yayımlanan 'Dupont'un kabusu olan avukat' başlıklı yazıdan uyarlanan filmi yönetmen Todd Haynes bir mücadele öyküsünden ziyade yaşadığımız sistemin gerçeklerini gösteren bir örnek olarak yorumluyor. Finale doğru Bilott'un eşine söylediği "Sistem hilekar. Bizi koruduğuna inandırmak istiyor ama bu bir yalan. Bizi biz koruyacağız. Hiç kimse değil. Ne şirketler, ne bilim insanları ne de hükümet... Biz" cümlesi de bunun bir göstergesi.
Filmin ilk yarısında Bilott'un, vicdani bir noktadan başladığı mücadelesi anlatılırken ikinci yarıda Haynes anlatım çerçevesini genişletiyor. Ve kapitalist sistemin büyük şirketler eliyle insan hayatını hiçe sayan uygulamalarına karşı verilecek mücadelenin zorluklarına odaklanıyor. Ki böyle durumda şirketlerin hem ilişkilerini kullanarak (hükümet, yargı, kamuoyu) hem de psikolojik olarak insanları nasıl sindirdiğini gösteriyor. Böylesi bir baskıya dayanmak çok zor. Ama Bilott, ailesiyle, iş arkadaşlarıyla gerilimler yaşasa da hatta sağlığını kaybetme noktasına gelse bile doğru bildiklerinden vazgeçmiyor. Ve Dupont'un foyasını ortaya çıkarttığı gibi mahkemelerin aldığı kararlarla şirketin çirkinliklerini de tescilliyor.
Oscar'lı Spotlight filmi dahil birçok hak mücadelesi filmlerini hatırlatan, Mark Ruffalo'nun oynamanın dışında yapımcısı da olduğu Karanlık Sular, gerçeğin peşinden giden yapımlardan. Aynı zamanda günümüz dünyasının şirketler eliyle nasıl daha yaşanılamaz bir yer haline getirdiğinin de beyazperdedeki önemli yansımalarından biri. Film dehşet verici bir gerçeği de ifşa ediyor. Kansorejen Pfoa maddesinin yaşayan tüm insanlarda olduğu hatta yaşayan canlıların yüzde 99'unda bulunduğu belirtiliyor. Hani kanser çok arttı diyoruz ya, filmin perspektifinden bakınca neden bu hastalığın bu kadar yaygınlaştığını sorgulamak biraz saflık olur galiba. Ve bir şüphe: Böylesi bir filmin hiçbir dalda Oscar'a aday olamaması da üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Verdiği mücadele ile dünyamızı güzelleştiren insanlardan Robert Biloot'un hikayesine kayıtsız kalmayın derim...
Baba senden vazgeçmem
ŞEKER ÇOCUK/HONEY BOY
Geçen yıllarda Eve Dönüş, Güzel Oğlum filmlerinde uyuşturucu batağına düşen çocukları için mücadele veren anne ve babaların hikayesini izlemiştik. Genelde böyle olur, ebeveynleri çocukları ellerinden kayıp gitmesin diye uğraşır. Peki tersi bir durum olabilir mi? Ünlü oyuncu Shia LaBeouf'ın durumu öyleymiş. Oyuncunun kendi hayat hikayesinden yola çıkarak yazdığı senaryodan çekilen Şeker Çocuk, genç aktörün daha çocuk yaştayken alkol bağımlısı babasını kazanmak için verdiği mücadeleyi konu ediyor.
Alma Har'el'in yönettiği filmde, Shia LaBeouf'ın çocuk yıldız olarak dizi ve filmlerde oynadığı dönem anlatıyor ağırlıklı olarak. Babası biraz da zorunluluktan ona bakıcılık yapıyor. Alkol bağımlılığından kurtulmak isteyen, hayat karşısında kaybedenler kulübüne çoktan adını yazdırmış biri olarak, biraz da nasıl bir babalık yapacağını bilmediğinden otoriter baba rolünü üstleniyor. Shia LaBeouf'ın isteği ise, her türlü baba zorbalığına katlanarak, sevgi temelli eşitlikçi bir baba-oğul ilişkisi. Oyuncunun hayatını etkileyecek bu mücadele öyküsü aslında ebeveyn-çocuk ilişkisinde çocuklara da kulak vermek gerektiğini gösteren özel yapımlardan biri. Kişisel sorunlarımızın, üzerimize giydirilen toplumsal rollerdeki başarısızlığımızın çocukların gözünde bir önemi yok. Onlar için baba ve annesiniz. Bunu biz büyüklere anlatması açısından bile kıymetli bir yapım Şeker Çocuk.
Gotham'ın güçlü kadınları
YIRTICI KUŞLAR VE MUHTEŞEM HARLEY QUINN/ BIRDS OF PREY AND THE FANTABULOUS EMANCIPATION OF ONE HARLEY QUINN
En son Joker filminde bırakmıştık Gotham'ı. Rezil bir haldeydi. Aradan çok zaman geçmedi Cathy Yan'ın yönettiği Yırtıcı Kuşlar ve Muhteşem Harley Quinn ile tekrar bu şehirdeyiz. Suicide Squad: Gerçek Kötüler filminin bir devamı olarak algılayabileceğimiz filmde, Gotham'ın güçlü kadınlarının bir araya gelerek erkeklere karşı verdiği mücadeleyi izliyoruz. Joker'in sevgilisi olarak bildiğimiz Harley Quinn, sevgilisinden ayrılınca depresyona girdiği gibi kötüler dünyasındaki prestijini kaybeder. Bunların üstesinden gelmek isterken, Gotham'ın narsist kötüsü Sionis'in hain planları, onun, Avcı, Siyah Kanarya ve Renee Montoya'yla birlikte bir takım oluşturmasına neden olur.
Erkeklere karşı erkeğin anladığı dilden mücadele böyle verilir dedirten film Batman'siz bir Gotham da mümkün diyor. Açıkçası Gotham'da büyük suçlar işlenecek ve Batman olmayacak. Alışılageldik bir durum değil. Bunu çok da önemsemezseniz, ki anladığımız DC'de pek önemsemiyor artık, eğlenebileceğiniz bir kötüler dünyası filmi var karşımızda.