İbrahim Tatlıses'e karşı pek sempati duyduğum söylenemez.
Herkes herkesi sevmek zorunda değil zaten. "Kadına ve her türlü şiddete hayır" diyenlerin; her fırsatta yanındaki kadınlara tekme tokat girişen, adı silahlı saldırılarla ilgili dava dosyalarına bir şekilde giren bu kişiyi baştacı etmelerine de anlam veremem.
Neyse beni ilgilendirmez, kim kimi isterse sever de, sayar da...
Benim dikkatimi çeken nokta başka. İbrahim Tatlıses, atlattığı bu büyük badireden sonra belli ki hiç ders çıkarmamış.
DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK
Öbür tarafa gitmiş gelmiş, ölümün nefesini ensesinde hissetmiş bir adam olarak, geçirdiği iyileşme sürecinden sonra kendisini çok daha aklıselim, sakin ve huzurlu göreceğimizi umut etmiştim ama değişen hiçbir şey yok.
Tatlıses geçen gün bağlandığı televizyon programında fena esti, gürledi: "Dostumu, düşmanımı anladım; oraya çıkınca hepsinin yüzüne haykıracağım, yüzüneeaaa!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Program sahibi ve konukları da bu tehditkar tavrı gözyaşlarına boğulup alkışlayarak destekledi.
Başına ne geldiyse şiddetten gelmiş ama adam hâlâ birilerine 'ben size gösteririm!' derdinde.
Ne olmuş da bu kadar sinirlemiş onu da anlamadım ayrıca.
Ziyaretine gelmeyenlere mi kızmış? Buna hakkı var mı? Herkes kendisini sevip saymak zorunda mı?
ÇETELE Mİ TUTTURMUŞ?
Ayıca zaten asıl gelmesi gerekenler, yani 'velinimeti' dinleyicileri, büyük bir vefa örneği gösterip günlerce kapısında yatmadılar mı?
Önemli olan onların sevgisi, ilgisi değil mi?
Ne yapmış acaba? Yanındakilere kim geldi, kim gelmedi diye çetele mi tutturmuş?
Canıyla uğraşırken oturup bunların derdine mi düşmüş?
Allah akıl fikir versin diyeceğim ama böyle büyük bir melanetten bile ders çıkaramadıysa, bundan hiç umudum yok zaten!