Alp, rol arkadaşı Neslihan Atagül'ü hayranlıkla izlediğini belirterek "Onu ilk tanıdığım andan beri şaşırmaya devam ediyorum. Kızı hayranlıkla izliyorum" dedi.
Sefirin Kızı çekimleri Pandemi dolayısıyla sekteye uğradı bir dönem. Ama şimdi son sürat devam ediyor. Nasıl gidiyor şu anki durum?
Garip bir süreç. Sete gittiğimizde makyaja inene kadar maskeliyiz. Saçımız maskeliyken yapılıyor, kostümümüz maskeliyken giydiriliyor. Bunun dışında yönetmenimiz de dâhil olmak üzere setten, ekipten hiçbir arkadaşımızın suratını göremiyoruz. Ama tabii tatsız bir durum ama sağlık söz konusu olduğunda da bir şey yapamıyoruz. Bodrum'da olmanın keyfi başka. Her sabah sete giderken şükrediyorum. Çünkü çok daha zor şartlar altında, trafikte, daha kalabalık ve hasta sayısının yüksek olduğu şehirlerde çalışıyor olabilirdik. O yüzden çok şanslıyız. Daha kompakt bir alanda, esnafından komşusuna kadar tanıdığımız bir alanda olmak çok keyifli. Çok enerjik geçiyor bu günler.
İstanbul dışında bir set ortamında çalışmanın dezavantajları ne?
Çok yakın arkadaşlarımı, ailemi göremiyorum. Onların hasretini yaşıyorum. Onun dışında pek dezavantajı yok. Her şeyin nabzının attığı yerde, İstanbul'da, bulunmamanın verdiği daha sakin kalma hali var. Ve bunu iyi buluyorum kendi adıma. İnsan sadece işine kanalize oluyor. Burada kapı komşum da rol arkadaşım olduğu zaman eve gittiğimde her şeyi kafamda sıfırlayıp yeni günde tekrar onlara alışmaya çalışmıyorum. Zaten hep beraberiz. Bunlar güzel şeyler.
Sefirin Kızı'nda canlandırdığın Elvan karakteri senin için ne ifade ediyor? Neler kattı sana?
Bana en çok sorulan sorulardan biri "Gerçek hayatında Elvan gibi biri misin? Ona benziyor musun? Şen şakrak mısın? Dobra mısın?" oluyor. Dobralık kısmına katılıyorum ama gerçek hayatta o kadar şen şakrak değilim. Evet, komediyi çok severim. Ama Elvan kadar yükseklerde yaşayan bir insan olduğumu düşünmüyorum. Öncelikle böyle bir şeyin artısını gördüm. Daha naif, daha yumuşak sınırlarda dolaşırken hayatımda, Elvan ile birlikte patavatsız olma halini deneyimledim. Bir de patavatsızlık başkalarıyla imzaladığın gizli bir sözleşme gibi. Sen beni böyle kabul etmek zorundasın çünkü patavatsızım durumu var. Elvan'ın birine ettiği sözü ben birine etsem karşımdaki çıkıp bana "Ne diyorsun Hivda ya?" diyebilir. Ama Elvan deyince o kadar anlaşılabilir bir durum ki bu. Bunun sınırsız biletine sahip olmak çok hoş bir şey. Bunu deneyimlemek çok hoş. Elvan ile ilgili yaşadığım en büyük deneyimim galiba şu: Elvan aslında derinlerinde çok yaralı bir kız. Yaralı bir kuş kadar narin aslında, dışarıdan öyle gözükmese bile. Ailesi yok. Anne babayla büyümemiş insanlar toplum nezdinde hayata 1-0 geride başlamış oluyorlar. Çünkü sizin bir numaralı savunucunuz yok. Elvan hayata karşı hep bir maske takmak zorunda ister istemez. Çünkü gerçek sevginin ne olduğunu bilmiyor. İnsanlar tarafından alacağı sevgiye ihtiyacı var ve bunun için de neşeyi kullanıyor bir maske olarak. Elvan'ı keşfetmek bende yaralar açtı, etiketleme huyumu törpüledi. Normal zamanda Elvan gibi bir kadınla karşılaşsam dışarıda kendime şunu sorabilirim: Neden böyle davranıyor? Ama işin içini okuyunca, deşince etiketlememeyi öğreniyorsun. En büyük deneyimim buydu.
Sefirin Kızı final mi yapıyor?
Bundan kimin haberi varsa bana da söylesin :) Benim öyle bir haberim yok. Biz gayet tam gaz devam ediyoruz.
"Her yer benim oyun alanım"
"Bu işi bu yaşa gelip hâlâ rahat rahat oynayabilmek için seçtim" diyorsun bir röportajında. Oyun alanından memnun musun? Eğer böyle bir mesleği yapmasaydın oyun ortamını başka türlü nasıl yaratırdın?
Memnunum. Çok güzel bir soru. Eğer bu işi yapmasaydım çocuklarla ilgili bir mesleği tercih ederdim oyun oynamaya devam edebileyim diye. "Biz de bu savaşın önemli müttefiklerindeniz ama çok kan kaybediyoruz. Hatta generalimiz de tutsak alınmış. Hadi bunu oynayalım" ya da "Gemimiz Atlantik Okyanusu'nda kaybolmuş. Kara bulmaya çalışıyoruz" dediğim oyunlar olurdu. Hep bir çatışmanın olduğu, sorunları aşmaya çalıştığımız oyun dinamiklerini kurmayı çocukluğumdan beri severdim. Beni yaşı küçük kuzenlerimle görmeyin. Yanlarından kimse alamaz beni. Birçok oyun oynarız. Hayatın her yerini büyük bir oyun alanı olarak görmeye başladığımda mesele iyice keyifli bir hal alıyor. O yüzden her yer benim oyun alanım ve her yerde de oynamak çok güzel.
Geçmişte aldığın müzik eğitiminin oyunculuğuna katkısı ne oldu?
Beynimin iki tarafını da çoğu insana göre çok daha hızlı çalıştırabildiğimi düşünüyorum. Direkt bilimsel olarak söylüyorum bunu. Çünkü duyduğum bir şeyi çok rahat ezberleyebiliyor kafam. Görsel hafızam iyidir ama işitsel hafızama da çok güvenirim. Duyduğumu hemen ezberleyebiliyorum. Bir şiveyi çok kolay algılayabiliyorum. Keskin kelimeleri, tonlarını, artikülelerini çok net anlayabiliyorum. Müziğin tiyatro üzerinde böyle bir etkisi oldu bende. Çok daha hızlı öğrenebiliyor insan. Çünkü çok küçük yaşta iki elini kullanabildiğin bir yandan düşündüğün bir yandan sonrasını takip ettiğin aslında anı yavaşlatıp içine dalabildiğin bir süreci öğretiyor sana müzik eğitimi, enstrüman çalabilme. Çok besleyici ve pratik olmanı sağlayan bir şey. Bir de çok daha önemli yanı var. Çocuk yaşta duygu ifadesini öğreniyorsun müzikle. Kelimelerle değil duyguyu olduğu gibi sesle veriyorsun. Oyunculukta düştüğümüz en büyük yanılgılardan biri sadece kelimelerle iş yaptığımızı zannediyor olmamız. 'Seni seviyorum' dediğimizde 'seni seviyorum'a odaklanmanın her şeyi bitirdiğini düşünüyoruz. Oysa o cümlenin öncesi var, öncesindeki sessizlik var sonrasındaki sessizlik var. Bunlar hep o dünyayı dinlemekle olan şeyler. Duyguyu dinlemek çok başka bir şey. Bu açıdan müzik çok besleyici oluyor.
"Hiçbir şeyden pişman olma taraftarı değilim"
Oyunculuk kariyerinde reddettiğin ama sonradan reddettiğine pişman olduğun bir proje oldu mu?
Reddettiğim bir proje oldu ama pişmanlığını yaşamadım hiç. Sebep sonuç ilişkisinin çok doğru kurulduğunu düşünüyorum ben. Hiçbir şeyden de pişman olma taraftarı değilim.
Tanışmayı çok istediğin ama tanıştığında tamamen hayal kırıklığına uğradığın bir oyuncu oldu mu?
Oldu. Genelde yaşı çok büyük oyuncular oldu bunlar. Zamanla hatanın onlara çok büyük misyonlar yüklemek olduğunu fark ettim. Onlar da herkes gibi insan. Sanatçı olmaları onları daha ulvi, daha peygambervari insanlar yapmıyor. Onlar da insan. Mesela bir tanesi defalarca eşini aldatmış bir adamdı mesela. Hocam olduğunda artık bunları geride bırakmış ve yaşı ilerlemiş bir insandı. 17 yaşımda hocamı ne kadar yanlış yerlere koyduğumu düşünmüştüm. Sonradan o insanların o kusurlarıyla insan olduklarını fark ettiğimde çok koymamaya başladı bu durum.
Şimdi Sefirin Kızı setinin 'en'lerine geçmek istiyorum.
Setin en keyiflisi kim?
Zor bir soru. Aklıma ilk Uraz geliyor. Ama çok yakın olduğum dip dibe olduğum Gonca ve Yağmur da çok keyifli. Bir araya geldiğimizde küçük çocuklar gibi oluyoruz. Koskoca insanlar neler yapıyor bir bilseniz. "Bazen biz ne yapıyoruz ya? Kaç yaşındayız?" dediğim anlar oluyor.
En düşüncelisi kim?
Engin Akyürek
En komiği?
Uraz Kaygılaroğlu
"Neslihan'ı hayranlıkla izliyorum"
En şaşırtanı?
Neslihan Atagül. Onu ilk tanıdığım andan beri şaşırmaya devam ediyorum. Bir anda yaptığı bir şakayla insan kalakalır. Cüretkâr şakalarıyla şaşırtır. Sonra bir anda bütün bunları bırakıp profesyonelce işinin başına döner. Bütün o anı geride bırakışıyla insanı şaşırtır. Kızı hayranlıkla izliyorum. Her şeyine şaşırmaya açığım.
YOK ARTIK
"Yok artık sahiden mi" deyip inanamadığın durum?
O kadar her şeye inanabiliyorum ki artık. Şu pandemiden sonra başımıza gelebilecek her şey o kadar inanılabilir ki. Ama en son Ankara'daki kum fırtınasına şaşırmıştım. Öyle bir manzarayı dünyanın sonu filmlerinde görmüştüm. O zaman dedim ki: Boşuna kariyer falan yapıyoruz, dünyanın sonuna gelmiş olabiliriz!
"İnsanlarla ilgili hayal kırıklığına uğramıyorum"
"Yok artık sen de mi" dediğin seni hayal kırıklığına uğratan kişi?
Artık insanlarla ilgili hayal kırıklığına uğramıyorum. Her şey insan için. Öyle bir durum olduğunda altını deşmeye çalışıyorum, nedenini araştırıyorum daha çok. Herkesi yaptığıyla olduğu gibi kabul ediyorum.
O mu Bu mu?
Tiyatro sahnesi mi dizi seti mi?
Dizi seti.
Film mi tiyatro mu?
Film.
Fi'deki Göksel mi Sefirin Kızı'ndaki Yahya mı?
Nasıl soru bu ama! :) Sadece dizideki karakterlerden yola çıkıyorum. Fi'deki Göksel. Çok daha hakkaniyetli bir çocuktu.
Peki, Ada mı Elvan mı?
İkisi de. Ayıramam.
Oyuncu olup bir ömür tiyatro yapmak mı fenomen olup istediğin her zaman sinema filmi yapmak mı?
Oyuncu olup bir ömür boyu tiyatro yapmak.
Sosyal medya fenomenlerinin oyunculuk yapmasına, şarkı çıkarmasına ne diyorsun? Sence bu eylemleri sadece içerik oluşturmak adına mı yapıyorlar yoksa kendilerinin sanat yaptıklarına inanıyorlar mı?
İçerik kelimesine tam olarak nereden yaklaşıyor şimdiki çağ, bilemiyorum. O da benim için bir soru işareti. İnsanlar ekmeğinin peşinde. Bana sorarsan sanatçısı da YouTuberı da marangozu da sadece hayatını sürdürebilmek ve mutlu olmak için işini yapıyor. Kimseyi yargılamıyorum. Sanat söz konusu olduğunda şu cümleyi kurmamak gerektiğini düşünüyorum: Ama ortada bir emek var. Eee? Bir marangoz yamuk bir masa yaparken de ortada büyük bir emek var ama masanın yamuk olduğu gerçeğini hiçbir şey değiştiremez. Sanatta da paylaşılan müzik klibinde de onda da bunda da her şeyde emekten önce her şeyi ince ince düşünme payı olmalı. Bu ikisi var olduğu zaman kötü, iyi, sanatsal, sanatsal değil, faydalı, faydasız bir ömür yer eder. Eğer üzerine düşünülmemişse de zaten havai fişekler gibi birden tepeye fırlar, rengârenk olur, parlar ama aynı hızla da kaybolur.
Replik mi doğaçlama mı?
Replik.
Oyunculuk mu müzisyenlik mi?
Oyunculuk.
Pes etmek mi çabalamak mı?
Çoğu zaman ikisi de beraber.
Aşkın sesi mi mantığın sesi mi?
Aşkın sesi tabii.
Hivda Zizan Alp'in 'En'leri
Sosyal medyadan aldığın en kötü veya en saçma yorum neydi?
"Kendini ne kadar çok seviyorsun ya?"
İstanbul'da en sevdiğiniz semt hangisi?
Bomonti.
Seni en çok sinirlendiren şey nedir?
Yüz maddelik listemden bir tane seçeyim :) Çok çabuk sinirlenen biriyimdir. Nezaketsizlik.
Hayatındaki en büyük çılgınlığın?
Çılgınlıktan çok hoşlanmam. Tatilya alaboraya binmek olabilir :) Şaka bir yana kendimden hiç beklemediğim şeyler yaptığım oldu. Hep mantığın peşinden gittiğimde aşkın sesini dinlemekten memnun olduğum zamanlar oldu. Büyük bir çılgınlıktı benim için.
"Aileme bin bir türlü yalanlar söyledim"
Ergenlikte ailenle zıtlaşıp yaptığın en büyük saçmalık neydi?
Bence hiç saçmalık değildi. Onları dinlemedim. Müzisyen değil oyuncu oldum. Ailemden hiçbir şey saklamayan biri olduğum halde kaçak göçek tiyatroya girdim. Onlarla beraber turnelere çıktım. Aileme bin bir türlü yalanlar söyledim. Ödül aldım. Hepsini başarıp kanıtlarla önlerine geçebilmek, 'Bakın ben yetenekliyim' diyebilmek için yaptım bunu.
En güçlü ve en zayıf yönün nedir?
Dans tiyatrosunun en önemli ismi Pina Bausch'un da dediği gibi "Benim en güçlü yanım kırılganlığımdır" En zayıf yönüm, sinirim.
Bir ilişkinin içindeyken en berbat özelliğin ne olur?
Çok üşengeç olurum. Aşkın rehavetinden midir nedir "Hadi kalk şuraya gidelim" dendiğinde "Boşver, ne güzel bakıyorum sana. Gitmeyelim" derim. İnsanlara batar o.
Hayatındaki en büyük korkun ne?
Sevdiklerime zarar gelmesi.