Meramını yazının hemen başında ortaya koyan makalelere, "İngiliz tarzı" denirmiş. Ben de öyle yapayım:
Kısaca GDO denilen, Genetiği Değiştirilmiş Organizmanlar konusunda keskin bir tavrım yok. Genetiği değiştirilmiş bir organizmayı tüketmemiz, sağlığımızı illa da riske atmaz.
Yani GDO'lar için kafadan "Hayır" demiyorum, gözü kapalı "Evet" de demiyorum. Dediğim şu: Her yeni organizmayı insan ve çevre sağlığı açısından incelemek gerekir.
Dünya nüfusu 9 milyara doğru gidiyor. Kimi sayının bu civarda duracağını, kimi 10, hatta 11 milyar olacağını iddia ediyor.
Mesele sadece genel nüfus da değil. "Orta sınıf" dünyanın hemen her yerinde büyüyor. Bu da, parası, bilgisi ve hevesi olduğu için iyi beslenmek isteyen devasa bir kitleyi ortaya çıkarıyor. Yani gıdanın miktar ve kalitesinin, nüfustan daha hızlı artması şart...
O halde geleneksel ürünlerle yetinmemiz mümkün değil. GDO'lar da dahil, mahsul miktarını zıplatacak tekniklere ihtiyacımız var.
Bir örnek haber: İngiliz botanikçiler ve genbilimciler, patatesin genetiği üzerine yaptıkları çalışmalar sonucunda, patates küfünden etkilenmeyen bir tür elde ettiler. Böylece patates üreticilerinin ilaçlama yapması gerekmeyecek. Tarım ilacı şirketleri bozulsa da, patates üretimi daha ucuz ve daha fazla olacak. Ancak buluş, GDO'lara kuşkuyla bakan Avrupa Birliği'nden onay almadan uygulanamıyor.
İşin ilginç yanı: Bütün canlılar neticede birer GDO değil mi? Hepsi belli bir evrimden geçerek bugünkü durumlarına gelmedi mi? Evrimden geçmek de, adı üstünde, canlının genetiğinin değişmesidir.
Nasıl evrim, biz insanlar açısından canlıları, "yenebilir- yenemez" diye ikiye ayırdıysa... GDO'lar da yararlı veya zararlı olabilir. Toptan karşı çıkmak yerine, dikkatli olmak, incelemek, ölçmek ve öyle sonuca varmak gerekir.