Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Neo-Pers İmparatorluğu

İran İslâm Cumhuriyeti'nin 'kurucu dışarısı' artık ABD değil. Bilakis İran, İsrail'den sonra ABD'nin askeri olarak en çok işbirliği yaptığı ülkelerden biri haline geldi. İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani'ye bağlı, Irak ve Suriye'de etkinlik gösteren Kudüs Ordusu ve Şii milis gruplarının sponsoru da ABD. Örneğin geçtiğimiz günlerde, Kasım Süleymani ve ona bağlı milislerin yer aldığı, Tikrit'te çekilmiş bir fotoğraftaki askeri teçhizattan araçlara dek hepsi ABD malıydı. Ancak buna rağmen hem Esed hem de Hamaney, söylemlerinde antiemperyalizmcilik oynamayı sürdürüyorlar.
Daha özgür ve haysiyetli bir yaşam amacıyla yola çıkan Suriye muhalefeti ve davası dördüncü yılını geride bırakırken önce CIA Direktörü Brennan'dan gelen, "Hiçbirimiz; Rusya, ABD, (IŞİD karşıtı) koalisyon ve bölge ülkeleri; Şam'da hükümet ve siyasi kurumların çöküşünü görmek istemiyoruz" açıklaması, ardından bizzat Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Suriye'deki savaşın bitmesi için Esed'le masaya oturmak gerektiği yönündeki beyanatı da ABD'nin İran'la müttefikliğinin geldiği noktayı sarih biçimde gösteriyor. "ABD'nin Suriye politikasının İran'la ne ilgisi var?" sorusunun anlamsız hale gelmesi bile, yapılan işbirliğinin boyutları hakkında fikir verebilir.
Başlangıç noktası, şüphesiz ABD-İran arasında başlayan nükleer enerji müzakereleriydi. Bu müzakerelerin başında, hiçbir ABD Başkanı bir İran Başkanı'yla telefonda dahi görüşmemişti, 1979 rehine krizinden bu yana ABD'nin Tahran'da bir elçiliği bile yoktu. ABD, İran'ın para biriminden altın ticaretine dek her şeye yaptırım uyguluyordu. Bugün, telefonda görüşen liderler, Tahran'da elçilik kurma ihtimalinden bahseden Obama ve 'aşırılıkla' ortak mücadele veren iki ülke var.
Arap Baharı döneminde, halklar diktatörleri alaşağı edip yerine kendi istedikleri yönetimleri getirene dek, ABD Türkiye'yi 'model ülke' olarak sundu. Ancak yönetime gelenler, ABDİsrail'în arzu ettiği parti ve gruplar olmayınca darbelerle yönetimler tekrar indirildi ya da Tunus'taki gibi pasifize edildi. Batı'nın beraber çalıştığı askerî faşizm düzenlerine 'demokrasiyi yerine oturtmak' denilirken, o ara Türkiye de birden 'otoriter ülke' kategorisine sokuluverdi. İran-ABD işbirliği bu konjonktürde geldi.
ABD'nin hamiliğindeki İran bugün, dört Arap ülkesini, Irak'ı, Suriye'yi, Yemen'i ve Lübnan'ı yönetir hale geldi. Tahran milletvekili Ali Rıza Zakai'nin, Husilerin Yemen'de yönetimi silahla ele geçirmesi üzerine söylediği gibi "Üç Arap ülkesi bugün İran'ın elinde ve İslam devrimine bağlı. Sana, İran devrimine katılma yolundaki dördüncü Arap başkenti oldu." İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Yunusi ise daha müdanasızdı, "Büyük İranlı Kimliği Konferansı"nda aynen şunu söyledi: "Bağdat, büyüyen imparatorluğumuzun başkentidir."
Bu emperyalist/ yayılmacı devrim ihracı arzusunun, neo-Pers imparatorluğun kurucu dışarısı ise en başta Türkiye. Zira Sünni dünyada, diktatörlükten uzak, kendi iç dinamiklerini silaha ve vesayete yedirmeyen sadece biz varız. Erdoğan, bu yüzden dört koldan alaşağı edilmek isteniyor. Yunusi'nin devam eden sözleri de bunu doğruluyor: "Bölgede bizimle yarışmaya giren gerek Osmanlı nesli, gerek Roma'dan geri kalanlar, bizim şu an Irak'a verdiğimiz desteğe itiraz ediyor. Biz bu bölgede bunlara karşı İran Birliği kuracağız."
Üç yıldır, Ortadoğu'da demokratik yönetimleri savunan nerdeyse tek ülke haline gelmiş olmasına rağmen, Türkiye'ye "Neo-Osmanlılar" yaftası yapıştırıldı. Bu hengâmede, İran'a "Neo-Pers İmparatorluğu"nu kurması için imkân sağlandı. ABD ile yatağa giren İran'ın sonu da Saddam rejiminden farklı olmayacak muhtemelen ama bu durumun artçı krizleriyle önümüzdeki on yıllarda baş etmek zorunda kalan yine biz olacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA