Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Başkanlık, tek adam sistemi midir?

Kamuoyundaki tartışmalarda, anti-Erdoğan cephenin 'Sultan' simgesiyle ön plana çıkardığı en başat eleştiri, Başkanlık sisteminin bir 'tek adam' rejimi olduğudur. Bu iddiaya mercek tutalım.
Öncelikle Başkanlık, kategorik olarak otoriter bir sistem değildir. Nasıl uygulandığına göre parlamenter sistem bir ülkede otoriter rejime yol açabileceği gibi (ki Türkiye'nin son on yılına kadarki geçmişi buna örnektir), Başkanlık sistemi de otoriterliğe yol açabilir.
Örneğin bu hafta sonu dünyanın en gelişmiş ülkelerinin liderlerini Türkiye'de toplayacak olan G-20 ülkelerine baktığınızda, bunların on tanesinin Başkanlık sistemiyle, dokuz tanesinin parlamenter sistemle ve birinin monarşiyle yönetildiğini görüyoruz.
Burada önemli olan sistemdeki yetki-sorumluluk mekanizmasının nasıl kurulacağıdır. Ak Parti'nin önerdiği Başkanlık yasa tasarısına bakıldığında, yasama yetkilerinin tamamen parlamentoya devrildiği ve yürütme yetkilerinin tamamen Başkan ve ekibine bırakıldığı, parlamentonun Başkan'ı azletme dahil Başkan üzerinde kısmî denetim sahibi olduğu bir fren-denge sistemi kurduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla muhalif kanadın bahsettiği gibi otoriter bir 'tek adam' rejiminden bahsetmenin mümkün olmadığı bir tasarı karşımızdaki. Zaten halk oyuna sunularak geçirilecek otoriteryan bir sistem değişikliğinin, Türkiye gibi özgürlüklerin tadına varmış, çoğulcu bir topluma kabul ettirileceğini düşünmek abesle iştigaldir. Ak Parti'nin bu noktayı tüm topluma derinlemesine ve ikna edici argümanlarla açıklaması gerekir.
Kaldı ki 'tek adam'lıkla kast edilen seçilmişlerin hükmünün olmadığı, 'Başkan'ın adamları'nın, yani bürokratların seçilmişleri ezdiği bir sistemse parlamenter rejim geçmişimiz sadece bunun örnekleriyle doludur. Başkanlık sistemi bunu aza indirgediği için yeni bir anayasanın kalbinde yer alan, sistem değişikliğinin bam telidir.
SETA'nın "Dünyada Başkanlık Sistemi Uygulamaları" raporundan okuyalım:
"Parlamenter sistemde yürütmenin yetkilerinin sınırlılığı, devlet yönetiminde daha az sorumluluk almasını beraberinde getirmektedir. Sorumluluk sisteme yayılarak kolektif bir hal alır. Bu da yürütmenin atanmışlar karşısında elini zayıflatan bir unsur işlevi görür. Yürütmenin atanmışlar karşısındaki bu görece siyasî ve psikolojik edilgenliği, devlet yapısı içerisinde çok daha uzun bir süredir bulunan bürokrasinin kaçınılmaz olarak yetki alanını daha da genişletmesi sonucunu doğurmaktadır. Böylece, bürokrasi ülke yönetiminde aksamalar olduğunda sorumluluğu seçilmişlerin üzerine yıkabileceği, olumlu gelişmeler yaşandığında da kendisini ön plana çıkarıp seçilmişlerden rol kapacağı bir ortam bulur. Neticede, ortaya demokratik süreçlerden muaf, zamanla içe kapanarak kemikleşen ve seçilmişler karşısında imtiyazlı olduğuna inanan bir bürokratik sınıfve bu sınıfın liderliğinde oligarik bir yönetim sistemi ortaya çıkar."
Parlamenter sistemin en köklü geleneğine sahip İngiltere'den çıkan "Emret Başbakanım" adlı komedi dizisini hatırlayan okurlarım, seçilmişlerin atanmış bürokrat elinde nasıl 'maymuna çevrildiği'nin parodisini hatırlayacaklardır. Bunun en ağır örneğini on yıllarca yaşadığımız Türkiye ise maalesef daha trajik bir tarihe sahiptir.
Başkanlık sistemi, bu tarihi kısırdöngüden çıkışın adıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA