Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Ama Sartre büyük adam!

"Batı ne der, hiç aldırış etmeyin.
Allah ne der, ona bakın." Recep Tayyip Erdoğan


Alıntıladığım cümleye, klasik sömürgeci özneleşme süreçlerinden geçmiş bir 'aydın' dudak bükerek bakar ve 'hamaset' der geçer. Aynı sömürge ruhlu aydın, Sartre'ın "Batı'nın çürümüş insanı ve kokuşmuş düzeni" üzerine yazdıklarını ise ağzı açık ayran budalası gibi okur. Hâlbuki Erdoğan'ın, ülkemiz kurulduğundan bu yana Batı merkezli düşünmemeyi ve davranmamayı salık veren ilk anti-kolonyalist ve anti-emperyalist devlet yöneticisi olduğu gerçeği akıllarının ucundan dahi geçmez.
Vasat seviyede kolonyal teori bilen, "Allah"ı sözüne şahit tutmanın, post-kolonyal bir Müslüman öznenin yapabileceği en 'devrimci' fiillerden biri olduğuna hükmedebilir. Ama bizdekiler vasatın altı olduğu için o söyleyişte, kolonyalist zihin yapısının üretimi olan 'dinci-yobazgerici' üçlemesinden ötesini göremez. Ayrıca "koskoca ve bembeyaz" Sartre dururken, Kasımpaşalı bir 'zenci'yi takdir etmenin ne gereği vardır?
"Siyahlığını", kurtulmak istediği makus talihinin bir parçası olarak gören ve 'beyaz adam'ın dilini konuşarak bu kaderden çıkış arayan, böylelikle beyazlaşacağını varsayan bir sömürge özne tipolojisi hâlen çok yaygın. Kuşkusuz Can Dündar, bunun son yıllardaki en önemli temsilcisi.
Avrupa'da kabul törenlerinden ödül törenlerine koşan Dündar, en son Almanya Cumhurbaşkanı Gauck'un özel misafiriydi. Gauck'un yanındaki el pençe divan pozları ve ağırlandığı Bellevue Sarayı'ndaki hatıra defterine, "Özgürlük Sarayı'nda olmak benim için büyük bir onur ve imtiyaz" yazmasıyla "göz doldurdu".
Ülkesindeki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni her fırsatta "Kaçak Saray", Cumhurbaşkanını ise "Saray'daki" diye aşağılayıp, Almanya'da kabul gördüğü ilk saraya yaltaklanmak tam da Dündar'ın karakterinde cisimleşen zelil duruma işaret ediyor.
Dündar'ın fotoğrafını anımsatan bir hadise de dün yaşandı.
Meclisten ayrılacağını ilan eden HDP, aniden grup toplantısı yapma kararı aldı. Bu toplantıya, yüzlerce kişinin öldüğü ve Meclis'in bombalandığı darbeden sonra 40 gün boyunca temsilci gönderemeyen AB ülkelerinden Avusturya ve Belçika büyükelçileri katıldı. HDP sıralarının en önüne oturdular.
Her ne kadar sadece dinlemeye geldiklerini söyleseler de, bunu HDP sıralarına oturarak yapmalarının anlamı açık.
Erdoğan'ın alıntıladığım sözü aklınızdayken, bir de şu örneklere bakın:
Mayısta, Avusturya'nın Graz kentindeki İslâm Kültür Merkezi Camisi'ne, domuz kafası kullanılarak yapılan saldırının failinin Avusturya askerî istihbaratında çalışan bir yedek subay olduğu ortaya çıktı. Yine 15 Temmuz darbesi sonrası, "15 Temmuz Şehitlerini Anma" programı düzenlemek isteyen Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin etkinliği "gelen baskılar" gerekçe gösterilerek iptal edildi. Yine Avusturya'nın başkenti Viyana'daki bir anaokulu, Kur'an dersleri verildiği gerekçesiyle kapatıldı.
Öte yandan PKK'nın diasporadaki üst düzey yöneticileri olduğu bilinen Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal'ın da aralarında bulunduğu 36 kişinin yargılandığı davada, Belçika Mahkemesi, PKK'nın "faaliyetlerinin silahlı mücadele kapsamında olduğu için terör suçu oluşturmadığına" hükmetti. Yine Belçika'nın Beringen kentinde yaşayan yaklaşık 60'a yakın Türk, "halkı kışkırtmak" ve FETÖ bağlantılı "kurumlara haksız zarar vermek" gerekçeleriyle polis tarafından ifade vermeye çağrıldı. Bundan yaklaşık bir ay sonra ise, Belçika'nın başkenti Brüksel'de, PKK'nın ilk kanlı saldırısının yıldönümünde gösteri yapmaları için Brüksel Belediyesi tarafından izin verilmişti. (utancgunlugu. com) Referans noktası almamız, mecbur olmamız beklenen Avrupa budur. Ama Sartre büyük adam, değil mi?!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA