21. Yüzyıl'ın 'yükselen kıtası' Afrika'ya Küresel Kuzey ve Küresel Güney'in ilgi artışında adeta katlanma söz konusu. Ancak, söz konusu 'ilgi rekabeti'nin boyutları, aynı zamanda Afrika'nın pek çok ülkesinde politik istikrara yönelik gerginlikleri veya istikrarsızlıkları da zaman zaman tetikliyor. Çünkü, 'ilgi rekabeti'nin metotları konusunda gözlemlenen tuhaflıklar, Afrika'da kanaat önderleri, Afrika siyasetinin kilit temsilcileri, Afrika toplumlarını temsil eden sivil toplum kuruluşları ve teşkilatlar nezdinde farklı değerlendirmelere, farklı tartışmalara, farklı yaklaşımlara da sebep olmakta. Genel manada Küresel Kuzey ve bilhassa Avrupa açısından Afrika Kıtası'nda bir 'güven' sorunu olduğu, Avrupa'nın Afrika'da ciddi bir 'repütasyon' sorunu olduğu aşikar. Bu nedenle, Afrika'nın enerji dönüşümü ve dijital dönüşümü için G20 ülkeleri tarafından ortaya konan çabalar, doğal olarak Afrika'nın olağanüstü doğal kaynak ve yer altı zenginliklerini de kıymetli hale getiriyor.
Peki, neden Afrika? Öncelikle demografik geleceğin cazibesiyle başlayalım. Bugün 1,4 milyar nüfusu devirmiş olan Afrika, 2100 yılında 4,4 milyar ile dünya nüfusunun tek başına yüzde 39'unu temsil ediyor olacak. Bugün 2 bin 500 dolar seviyelerini daha yeni geçmiş olan Afrika'nın kişi başına milli geliri 2025-2035 döneminde ortalama 4bin 400 doları, 2046-2055 döneminde ortalama 11 bin 200 doları ve 2056-2065 döneminde ise ortalama 17 bin 200 doları yakalayacak. 2100 yılı için, 4,4 milyar Afrikalı'nın ortalama satın alma gücü 20 bin doları yakalayacak ve o dönemde küresel şirketler ve dünyanın iddialı firmaları açısından, Asya ayrı bir ve daha yüksek gelir düzeyinde bir tüketim segmentindeyken, Afrika orta düzey gelir seviyesi ile ciddi bir tüketim ve yaşam kalitesi dönüşümü talebi gösteriyor olacak. Dünya otomotiv, beyaz ve kahverengi eşya, mobilya, hazır giyim endüstrileri açısından bu tablo önemli bir pazar anlamı taşıyor.
Bununla birlikte, küresel rekabet 2025- 2060 arası tarihi bir 'dijital dönüşüm' ve 'enerji dönüşümü' rekabeti yaşayacak ise, bu dönüşümlerin anahtar girdisi olan kritik madenler, kritik mineraller ve nadir toprak elementleri açısından Afrika son derece kritik bir girdi sağlayacı kıta olarak, küresel rekabetin 'güç merkezleri' konumundaki tüm önde gelen ülkelerin 'yatırım' radarında olan, peşinden nefessiz koştukları bir coğrafya. Temel sorun ise, Afrika'nın söz konusu dönüşümlerin girdisini oluşturan kritik maden ve minerallerin tedariğinden hak ettiği ölçüde yararlanıp yararlanmayacağı. Çünkü, Afrika'nın sürdürülebilir kalkınması için, Afrika'nın sahip olduğu yer altı zenginliklerinden elde edilen katma değerden önemli bir pay almasına yönelik bir 'kazan-kazan' iklimi oluşturulması gerekmekte. Dünya kobalt tedariğinin yüzde 60'ı, uranyum tedariğinin yüzde 17'si, krom (chromites) ihtiyacının yüzde 37'si, manganez tedariğinin yüzde 23'ü ve fosfat ihtiyacının yüzde 25'i Afrika'dan sağlanıyor. Bunun yanı sıra, pek çok maden ve mineralde yüzde 3 ile 7 arası payı söz konusu. Altın tedariğinde ise yüzde 18. Dünya altın rezervlerinin yüzde 37'si Afrika'da. Elmas tedariğinin yüzde 49'u, rezervinin yüzde 53'ü yine Afrika'da.
Dünyada tarım için ekilebilir arazilerin yüzde 45'i tek başına Afrika'da. Bununla birlikte, BM Tarım ve Gıda Teşkilatı (FAO) verilerine göre tarıma elverişli olup, henüz üretime dahil edilmiş dünya ölçeğindeki arazilerin yüzde 60'ı da yine Afrika'da. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde, 2060 itibariyle nüfus büyüklüğü 5,3 milyara ulaşacak, yaşlanan nüfusu ile 2100'da 4,9 milyarı görecek olan Asya'nın 'gıda arz güvenliği' için Afrika vazgeçilmez bir kıta. Afrika, aynı zamanda sahip olduğu ekosistem ile, bitki örtüsü ile, biyoçeşitlilik zenginliği ile dünya ilaç endüstrisinin en kritik tedarikçi kıtalarından birisi olma özelliği taşıyor. Küresel Kuzey ve Küresel Güney Afrika'nın sürdürülebilir kalkınması adına, 'yeşil enerji dönüşümü' için bir samimiyet testinden geçecekler ise, bunu kendi aralarındaki rekabeti Afrika'yı istikrarsızlığa ve kaosa sürüklemeden yapmanın yolunu bulmak zorundalar.