Askeri stratejist Alfred von Schlieffen'in icat ettiği Yıldırım Harbi'nden (Blitzkrieg) bu yana tank üretiminde Almanlar ilk sıralarda... Amerikan, Rus, Fransız hatta İsrail tankları, bu sektörde başı çekenlerden...
Ancak bu lige yeni bir oyuncu katıldı: Türkler. Bu beklenmiyordu. Neticede savunma sanayisi yeni filizlenen bir ülkeydik ve 2 bin yıldır çetin coğrafyalarda başkalarının silahıyla savaşagelmiştik.
Batı yakın geçmişe dek "toplu iğne dahi üretemeyen" algısını kurumsallaştırınca, biz dahi "yurdum insanı" diyerek icat çıkaranları küçümsedik, görmezden geldik.
Şimdi küresel ihale var; finale kalan iki oyuncudan biri Almanya öteki Türkiye. Tankımız Altay'ın Alman'ın Leopard'ından eksiği yok, fazlası var. İhaleyi kim kazanır belli olmaz ama şurası gerçek: Savunma sanayimiz küresel ihalede finale kalabiliyor.
Teknolojisinin tümü bize ait olmayabilir. Yerlilik oranı düşük sayılabilir. Fakat bir kez kendi tankınızı üretmeye başladığınızda, bir sonraki sürümler daima daha fazla yerli daha ileri teknoloji taşıyor.
Şu sıralar İstanbul'da süren İnovasyon Haftası coşkusu, zekâ ve insan enerjisiyle birleşebilirse, daha nice Altay başarılarına imza atabileceğiz. Bu yüzden YÖK ile olmaz, bize bilim üreten üniversite lazım diyoruz.
Başbakan Davutoğlu'nun dün sözünü ettiği "üniversiteler artık pratiğin içinde olmalı" vurgusu tam da bunu anlatıyor. Eğer inovasyon coşkusunu "uygulamalı yeniliğe" dönüştürebilirsek Altay'dan sonra yarının silahı lazer topuna da Türk imzasını atabiliriz.