Bilmediğimiz çok şey var. Misal, Nasreddin Hoca dediğin takma sakalla eşeğe ters binmiş gezinen komedyen değil.
Hakikat, nükteyle latifeyle de anlatılır.
Şaşırmak ve gülmek hikmetlerle donanmışsa eğer, derin bir idrak açılır ve de açılmıştır.
***
Ahmet Yesevi nam bilge Horasan'da kadın erkek bir çember yapıp insana konuştuğunda hakikatin vahası olmuştu.
Onun bilgeliğinden el alan hakikat arayıcıları Anadolu'ya görülmemiş bir çiçek tarlası gibi yayıldılar...
Akşehir civarındaki mezar taşlarındaki 'er-rıfai' ifadelerine bakılırsa Nasreddin'in tekkesi, kendisinden çok sonraları Rufailerce yönetilmiştir.
Saltukname'de denmiştir ki Seyid Mahmut Hayrani, Sarı Saltuk'un mürşididir.
Sarı Saltuk efsane bir davetçidir.
Bosna'daki makamı mescittir. 'Alperen' olarak geçer. Kelimenin kökü gazi-derviştir.
Hoca Nasreddin'in önünde diz çöktüğü Hayrani işte öyle parlak bir ışık, müthiş bir insan-ı kamildir...
Ol hikâyet şöyle anlatılır: Sarı Saltuk Akşehir'de çobanlıkla meşguldür. Bir gün Hayrani'ye rastlar, bir bardak süt ister. Rivayet edilir ki Hayrani sütün yarısını kendisi içer diğer yarısını Saltuk'a verir. Sarı Saltuk mecazen 'süt' diye anlatılan bilgelik membaından içer ve erenlere karışır. Saltuk, şeyhi Hayrani tarafından gaza ve fütuhat yapmak, Balkanlar'a İslam'ı yaymakla görevlendirir.
***
Nasreddin Hoca, Ebul Hayr Rumi tarafından yazılan Fatih'in oğlu Cem Sultan'a sunulan Saltukname'de kaydedildiğine göre Akşehir'de meftun bulunan Mahmut Hayrani'ye bağlı sufi bir derviştir:
"Pes seyyid Malatyavi sultanla varub İbn Battal Gaziyi ziyaret eylediler.
Zeynel Abidin sultanı ziyaret etti. Andan server Malatya'ya gitti. Seyyid Gazi sultanı evinde ziyaret etti. Andan dönüp azm idüp Kırşehir'e geldi orda velileri ziyaret etti. Fakih Ahmet sultanın kabrini ziyaret etti...
Hacı Bektaş ve Ahi Evren, Yusuf Kaşgari, Üryan Doğan ve hem dahi nice veliler gelüp anda cem olup sohbet eylediler.
Server Sarı Saltuk andan giru anları veda idüp azmı Konya eyledi. Anda dahi varub Mevlâna ile Şemsi Tebrizî ile baki ehlullah gelip musahip oldular. Bir nice gün sohbet kılup ondan azmedüp okyanus şehrine gitti varup Mahmud Hayrani'nin kabrini ziyaret eyledi. Seyyid Mahmud ile kabri içinden söyleştiler.
Çünkü erenler ölmezdi. Pes server ondan durdu...
Saltuk sonra Hoca Nasreddin'in evine geldi. Hatunu kapı ardına gelüp 'kimsiniz' dedi. Server etti: 'Ben şerif Saltuk'um hani hoca kandedir? Pes hatun etti: 'Server, hoca Sivrihisar'a ve Karahisar'a gitti.' Server etti: 'Ol yerler kafirliktir anda neyler?' Hatun etti: 'Sivrihisar eşrafı haber gönderdiler, gelsin bize biraz akıl koysun, biz dahi eller gibi uslanalım. Ve dahi Karahisar'da olan Ermeniler etmişler:
'Nasrettin Hoca akılsız Türk'tür. Kim gerekse anın sakalına güler, vay bunda gelse biz de dalgamızı geçeriz' demişler.
Hoca derslerini vermeye pes anda gitti...
Saltuk, 'Hoca olsa da bize nasihat etse isterdim, bak şimdi bulamadım!' Hatun etti: 'Ben sana nasihat edem kabul buyurursan.' Server -yani bilgelerin reisi- dedi: 'Buyur işitelim...' Hatun etti: 'Ol kim bu dünyada fâsık fesatçı.
Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günahkâr.
Facir, haktan sapan. Harama dalmış kötü insanla, fasid, bozguncu ile âlâka eyleme.
Ve dahi o kişiye kendini ve malını emanet etme. Ve hem onlarla maslahatta meşveret idüp onlara sır verme.
Dilinden tövbe istiğfarı kovma. Kendini ne sanırsan, her mümin için onu san. Allah'tan korkup resulden utanırsın.
Ta gizli olan sana zahir olup sırra vakıf olasın. Ayineyi dilde hakkı müşahede idesin' dedi.
Saltuk bu nasihatleri ahiret bacısından işidüp kendinden geçti, yüz tane altın ata idüp gitti..." Böyle anlatıyor Saltukname.
İnsan tabii ister istemez düşünüyor:
Karısı böyleyse, var sen hoca nasıl bir erenmiş fikreyle!..