BM tarafından Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Antlaşması, 1 Ekim 2020'de tescil edildi. Bahse konu tescil sonrasında birçok denge değişti. Argümanlar sarsıldı. Tescil sonrasında hangi konu başlıkları "yok" olurken hangi "yeni başlıklar"ın karşımıza çıkabileceğini incelemek gerekiyor.
Tescil sonrasında Libya'nın meşru hükümetinin yetkileri BM tarafından teyit edildi. Diğer bir ifadeyle Yunanistan'ın, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) için "yetkisi yoktur" söylemi geçerliliğini yitirdi. Böylece UMH ile Türkiye'nin yapabileceği diğer antlaşmaların geçerliliği tartışma konusu olmaktan çıktı ve önü de açıldı.
Türkiye ve Libya'nın, sınırları ilan ve tescil edilen deniz sahasında petrol ve doğal gaz aramasının ve çıkarmasının önü açıldı. Türkiye Girit'in karasularının ötesinde ama kendi deniz yetki alanında her türlü enerji araştırma, arama ve çıkartma faaliyeti yapabilecek. Ayrıca Libya'nın, Türkiye'yi kendi münhasır ekonomik bölgesinde (MEB) enerji kaynağı araştırması ve çıkarması için yetkilendirmesi mümkün hale geldi.
En önemli konulardan birisi Ege ve Akdeniz'deki Yunan adalarının deniz yetki alanı ile ilgili iddialar. Yunan tarafı bu adalara ana karalar gibi kıta sahanlığı veya MEB hakkı tanınabileceğini iddia etmişti. Ancak BM'nin tescili sonrasında Girit ve diğer adaların karasuları dışında yetki alanı olmadığı belgelenmiş oldu. Bu çerçevede Meis'in de karasuları ötesinde deniz yetki alanı olamayacak yani Yunanistan'ın Sevilla Haritası üzerinden söylem üretmesi artık mümkün değil.
Durum böyle olunca Yunanistan ile yapılacak istikşafi görüşmelerde, Türkiye'nin deniz yetki alanlarına yönelik aleyhte girişimleri hukuki dayanaktan yoksun bir hale geldi. Yunanistan'ın konuyu Adalet Divanına taşıma konusundaki talepleri ancak blöf olabilir. Kaldı ki Yunanistan'ın Divana, deniz yetki alanlarının belirlenmesinin ülkelerin egemenliğinde olduğuna dair mektubu var. Divanın da bu mektuba istinaden Yunanistan'ın başvurusu reddettiği bilinmekte.
BM'nin tescili sonrasında Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanının batı sınırı teyit edilmiş oldu. Böylece Akdeniz'de Türkiye'nin yetki alanı aşılarak Yunanistan tarafından çapraz bir alan yaratılması olanaksız kılındı. Ayrıca Türkiye'nin "ana karaların doğal uzantısı" parametresine dayanan kıta sahanlığı ilanı Ege Denizi için emsal teşkil edebilecek.
Adaların tümünü Ege dahilinde bir zahiri hat ile çevirip Yunanistan ana karası ile birleştirme ve bu hat ile Anadolu arasındaki ortay hattı esas alan bir bölümleme iddiası çöktü. Yani Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de olduğu gibi Ege'ye yönelik argümanları da temelsiz hale geldi. Ayrıca Yunanistan'ın bir Doğu Akdeniz ülkesi olmadığı da tescil edilmiş oldu.
O halde Yunanistan ile Mısır arasındaki deniz yetki alanı antlaşması kadük hale geldi. Böylece Mısır ve İsrail için kendi deniz egemenlik alanlarını genişletmeleri için bir fırsat ortaya çıktı. Türkiye'nin Mısır ve İsrail ile imzalayabileceği deniz yetki alanı sınırlandırma antlaşmaları yeni fırsatlar olarak ortaya çıktı. Diğer bir ifadeyle Doğu Akdeniz Enerji Forumu'na Türkiye'nin dahil edilmesi mümkün hale gelirken, Yunanistan için bu üyelik anlamsızlaştı.
Son olarak Doğu Akdeniz'de inşa edilecek petrol boru hatlarında Türkiye'nin rızasının alınması artık bir zorunluluk. Yani enerji transferinde Türkiye elini güçlendirmiş oldu.
Sonuçta BM'nin tescili sonrasında üç konu başlığı altında yeni adımlar atılması gerekiyor. Birincisi Türkiye'nin süratle Libya ile Doğu Akdeniz'de enerji kaynaklarının araştırılması ve çıkarılmasına yönelik antlaşma yapması ve parselleme çalışmalarının başlatılması. İkinci adım İsrail ve Mısır ile antlaşma zemininin yaratılması Doğu Akdeniz'de gazın istikrar içinde çıkarılıp pazarlanmasına katkı sunulması. Son adım ise Ege ve Girit civarında Yunanistan'a egemenliği devredilmemiş ada ve kayacıklara yönelik diplomatik ve hukuki sürecin başlatılması. Çünkü o adalar bizim.