Ne istediğimiz de ne istemediğimiz de, neyin altına imza atabileceğimiz de, neyin bizi masadan kaldıracağı da belliydi... Türkiye'nin ulusal çıkarları, bağımsız dış politikası ve sınır ötesinden sınırlarımız içine yönelen tehditlerle ortaya çıkan beka sorunu kırmızı çizgilerimizdi.
Anlaşma olmaması halinde de rejim unsurlarını İdlib'den kendi imkanlarımızla temizleme hususundaki kararlılığımızı ortaya koyarak oturdu Putin ile masaya Başkan Erdoğan. İki lider ve sonrasında heyetlerin de katıldığı 6 saatlik zorlu müzakere sürecinin kazananı Türkiye olurken, Rusya, çok boyutlu stratejik ilişkimizi, rejime kurban etmek yerine ve Türkiye'nin de kararlılığını görünce anlaşma yoluna gitti.
Tarihi Erdoğan-Putin zirvesinden hem anlaşma hem uzlaşma çıkarken aynı zamanda iki ülke ilişkilerinde ve İdlib'de yeni bir sayfa da açıldı. Uzun müzakere sürecinde Putin, yemek arası vermeyi teklif etse de Başkan Erdoğan, "Dönüşte uçakta yeriz, şimdi ara vermeden işimize bakalım" diyerek reddetti ama Putin'in klasik "yaban mersini" ikramını geri çevirmedi.
Mutabakatın detaylarını gazetemizde dünden bu yana okuduğunuz için tekrara girmek yerine, anlaşmanın ne anlama geldiği yorumlarıyla devam edelim.
Türkiye 27 Şubat gecesinden bu yana kendi öz kaynaklarıyla Esad rejimine ağır bedeller ödetmiş ve Suriye'nin geleceğini belirleyecek aktör ve unsurlara Türkiye'siz bir formülün yürümeyeceğini de ispatlamıştır.
Bir haftalık süreçte Rusya ile yürütülen diplomasi ile eş zamanlı ABD ve AB ile de temaslar yapılmış ve böylelikle;
Türk-Rus mutabakatının, ABD ve AB'nin Türkiye'ye desteğine engel olmadığı da görülmüştür.
Bütün bunların ötesinde; Rusya ile yapılan anlaşmaya rağmen rejimin gerçekleştirebileceği her tür saldırıya anında ve misliyle cevap verme hakkımız olduğu kayıtlara geçirilmiştir.
Tarihi zirveyi izlemek için gittiğimiz Moskova dönüşü Başkan Erdoğan'ın gazetecilere yaptığı açıklamaları bugün gazetemizde ayrıntılarıyla okudunuz.
Perşembe günkü 6 saatlik zirvede sadece İdlib ve Suriye değil, Libya konusu da konuşuldu ve paralı Wagner askerleriyle ilgili gereğini yapmak üzere Rusya'dan söz alındı.
Libya'daki haklı davasında Türkiye bundan sonra daha kolay ilerleme sağlayacak.
Bugünlük yerimiz bu kadar değerlendirmeye yetti, pazartesi ve ilerleyen günlerde yorumlarımıza devam edeceğiz elbette.
Başkan Erdoğan'ın da dediği gibi:
"Uluslararası ilişkilerde ve gelişmelerde iniş ve çıkışların olması" doğal. Ama unutulmasın ki; diplomasi için her zaman bir uzlaşma zemini, bir orta yol bulunur. Ama bunun için sizin elinizin kuvvetli olması şart.
Nitekim özellikle son 5 yıldır tam bağımsız ve sahada da son derece kararlı bir dış politika izleyen Türkiye, karşısındaki muhatabı veya muhatapları kim ya da kimler olursa olsun, Başkan Erdoğan'ın tecrübesi ve birebir lider diplomasisindeki başarısı ile açılmayan kilitleri açıyor, sonuç alıyor. Ki; hassas İdlib sürecinde ikili süreç çoklu boyutla devam edecek. Her an ve düzenli hem devlet başkanları, hem Dışişleri ve Milli Savunma bakanları ile İstihbarat başkanları birbirleriyle temas halinde olacak. Sözün özü; Türkiye bir yandan Rusya diğer yandan ABD ve AB ile müzakereleri hem onların anlayacağı dilden hem de elindeki kartları herbirine ayrı ayrı oynayarak tam bir satranç oynuyor. Anlayacağınız bu bölgede 'Şah' çekene 'Mat' demek, Türkiye dışında kimsenin harcı değil...