İDİL DEMİREL
ŞİMDİ PARİS'TE OLMAK VARDI
Belki de geçen sene tam da bu zamanlar Cafe de Flore'da oturup sabah kahvesi içebildiğim, Fransız tasarımcı Simon Porte Jacquemus'ün kafesi Citron'da muhteşem limonlu tatlıdan yiyebildiğim ve Le Marais'den minik butiklerden alışveriş yapabildiğim için şu an en çok özlediğim yer Paris... Tam bir yıl önce bu zamanlar Paris'in sokaklarında dolaşmak çok doğal ve olağandı... Dünyada en çok gittiğim, dillerini konuşabildiğim için en rahat ettiğim yerlerden biriydi Paris... Şimdi en yakın gelecekte ne zaman Paris'i göreceğimi kestiremesem de bu süreç tamamlanır tamamlanmaz orada olmayı diliyorum. Fransız mutfağını özledim.
Çok sağlıksız gelecek belki de okuyanlara ama sabah sert bir kahve ve sade bir kruvasan yiyerek güne başlamak ne güzel olurdu. Sonra da saatlerce sokaklarda yürümek, gördüğüm her kitapçıya girmek de muhteşem olurdu. Ve tabii ki Champs Elysee'deki en son açılan Galeries Lafayette'te dolaşmak, biraz alışveriş yapmak, son çıkan parfümleri tek tek koklamak. Akşam yemeğinde Michelin yıldızlı bir şefin restoranında yer ayırtabildiysem ne ala... Sonra minik sanat galerilerini saat sınırı olmadan tek tek gezmek, belki müzelerde dolaşmak, şehirde yapılan son sergileri öğrenip bir de onları ziyaret etmek...
MEHMET BEDİROĞLU
GEZMEK YASAK HAYAL KURMAK SERBEST
"Ooo karantina günlerinde iyi tasarruf yapılmış, belli ki kıyıya köşeye bir şeyler atılmış" yorumları, ithamları gelebilir. Ama endişeye mahal yok, öyle bir durum söz konusu değil, alım gücüm hâlâ benzer bir noktada. O halde neden izolasyon sonrası gidilecek bir destinasyon olarak kendime Santorini'yi belirledim? Açıklayayım… Malum upuzun bir süre evde vakit geçirince o yere göğe sığdıramadığımız büyüklükteki dünya da evren de sadece bir ev oluyor. Yeryüzümüz evin halılarından, gökyüzümüz ise tavandan ibaret bir hale geliyor.
Çöp atmaya yahut kısa bir market alışverişine çıktığımızda ise 'gerçek' dünyayı görüp "Vay be amma gelişmiş her yer, her şey ne kadar büyük, ağaçlar falan" gibi garip bir ruh haline giriyorsunuz. İşte ben bu günlerde yaşadığım o garip şaşırma halinin bir benzerini yaklaşık iki yıl önce aynı şekilde Santorini'de de yaşamıştım. Mavi çatılı ve beyaz cepheli evlerin arasında gezinirken deniz seviyesinden yaklaşık 300 metre yukarıya konumlanmış olan bu adaya bakıp "Her yer manzaradan ibaret yahu" diyebilmiştim sadece… Çok romantik birisi değilimdir ama yolumu bir şekilde Santorini'ye düşürürsem Fira köyünde günbatımını izlemek önemli amaçlarımdan biri… Sonra da bir zamanlar bardağı 6 euro'ya satılan ama şimdi ne kadar olduğu meçhul cappucino'lardan içmeyi tasarlıyorum. Muhtemelen de durup durup bu esnada "Vay be her şey ne kadar büyük, dağlara, denizlere bak, amma yüksekteyiz ha" falan diyebilirim…
GÖKSAN GÖKTAŞ
BENDEN SELAM SÖYLEYİN OLİMPOS'A
1990'ların sonu… 20'li yaşların başındayım. Aslında her şeyin başındayım. Gazetecilik mikrobunu afiyetle yutalı bir iki sene olmuş. Çocukken hayalini kurduğum mesleği, talihin muazzam kurgusuyla yine çalışmayı hayal ettiğim efsane bir dergide, Nokta'ta icra ediyorum. Henüz internet imkanlarıyla hızlanmış bir hayat yok… Mesai arkadaşlarımdan duyuyorum, "Antalya'da Olimpos diye bir yer var. Ağaç evlerde kalıyorsun, yemyeşil bir vadinin ortasında. Yerli yabancı, dünyanın her yerinden sırt çantasını, kitabını, varsa gitarını kapan son hippi'ler gidip kalıyormuş" diye… Ben de bir merak hasıl oluyor ışık hızıyla. Serde müzisyenlik ve rock'çılık var. Eski hippi hikayeleriyle büyümüşüz. "Başka bir tatil mümkün" ışığı çakıyor birden gencecik zihnimde.
Özgürlük, müzik, sohbet… Vay ki vay! Kim tutar beni. Anında ekibi topluyoruz tabii. Ballandıra ballandıra anlatıyorum arkadaşlara. Dört beş kişi, çoğu müzisyen. Vın turizm Olimpos'ta buluyoruz kendimizi. Tabii 14 saatlik bir otobüs yolculuğuyla… Sonrası iyilik, güzellik. Konforlu olmayan ağaç evlerde, ruha konfor veren, öyle beş yıldızlı değil gökyüzünün bütün yıldızlarına selam çakan bir 10 gün… Orada tanıştığımız arkadaşlara gece yarılarına kadar müzik yapmalar, doğaçlama bir hayatın ilk provaları. Zeus Tapınağı'nın önünden geçerekten kumsala yürümeler. Hatta odayı da boş verip bazen bir battaniyeye sarınıp kumsalda yatmalar. Gençliğin muazzam rüyalarına dalmalar. İşte bugünlerde hep Olimpos'u düşünüyorum. Son yıllarda çok popüler olduğunu da biliyorum… Ama benim ilk göz ağrım işte… Bana bugünlerde yolculuk ve özgürlük düşü kurduran yer. Hele sağlıkla, huzurla şu günleri atlatalım, sana geliyorum Olimpos.