Tasavvuf, fantastik, metafizik, resim Gülgün Cevizoğlu'nun tutkusu. Resim yapmayı kendisine Allah'ın bir hediyesi olarak görüyor. Alanında özgün bir ressam. Ankara'nın yerli ressamı. Böyle olunca Cevizoğlu'na en çok yakışan yer de Ankara'nın kalbi Kale. Kale'ye bayrak dikmiş. Kale'ye otağ kurmuş. Onun için Kale'nin ayrı bir yeri var. Cevizoğlu ile resmi, Ankara'yı, Kale'yi konuştuk:
Ne zamandır Ankara'dasınız?
Ankara'nın yerlisi bir sanatçıyım 4-5 yıl gibi bir süredir kaledeyim, bazen yabancı turistler geliyor ve beni yabancı zannediyorlar, sanki yabancı biriymişim buraya göçmüşüm gibi. Nerelisiniz denince 'Angaralıyım' diyorum. Kaleye öğrenciliğimden beri hep gelip giderdik ama iç kısımlara pek giremiyorduk tabi, tehlikeli durumdaydı, şimdiki gibi değildi. Ama hep böyle hayal kurardım şu kale gelişse, düzelse, içinde resim atölyeleri, seramik atölyeleri gibi yerler olsa diye. Nihayet 2012'da 12'inci kişisel sergimden sonra baktım kale gayet güzel, restoreler başlamış, müzeler açılmış. Zaten burada Anadolu Medeniyetleri Müzesi vardı.
ANKARA KALESİ YAŞAYAN MÜZE
Dünya çapında bir müze, en çok yabancı turistin uğrak yeri burası, gezginler geliyor, tarihi dokusu çok güzel çok eski bir kale. İçinde yaşamın sürdüğü bir kale, zaten restorasyonu bu yüzden biraz uzun sürdü. İçinde hala eski dönem mesleklerinin yapıldığı bir yer burası. Ankara Kalesi yaşayan bir kale ve yaşayan bir kale bulmak günümüzde çok zor. Genelde bomboştur kaleler. Belediye dışını çok güzel restore etti, içinin işlerini de bizler yapıyoruz. Nihayet onca yıllık Ankaralı bir sanatçı olarak kaleye bayrağı diktim, geldim atölyemi kurdum. Resimlerim yurtiçi yurtdışı koleksiyoncularda vardır, fantastik eser tezlerine konu olur."
Resimlerinizi yaparken hangi gözden bakıyorsunuz?
Ben bir masal anlatıcısıyım. Benim resimlerimin bir hikâyesi var, bu yüzden resimlerimin yazıları da var. Atölyede zaman duruyor, renkler, şekiller, karakterler bana eşlik ediyor. Yeni olaylar gelişiyor tuvale ekleniyor ve olay ilerliyor. Her birinin bir olay örgüsü vardır, bir senaryo üzerine çalışırım, resimlerimin her köşesi doludur, doğaldır. Belki bir rüyamdan belki, bir çiçekten, belki bir duygudan yola çıkarım, bir fikir düşünürüm. Hissettiğim her şeyi resim süzgecimden geçiriyorum. Yeni bir gerçeklik yaratıyorum orada ve bu fantastik bir dünya. Benim yoktan var etme gücüm olmadığı için bana bunlar bir yerden ilham yoluyla geliyor. Sanatçı sürekli öğrenmeli, sürekli deneyimlemeli. Bu özgün tarzı ortaya çıkartırken kendi varoluş gerçekliğimi arıyorum. "Ben kimim?" sorusundan yola çıkan bir yolculuk bu. Çember bu, başı ve sonu yok bunun. Bu arayışta belki çok şey bulacağım, belki bulamayacağım ama arayış için çalışacağım. Yaptığım eserlerde bulunduğumuz toprakların çok büyük etkisi var. Eserlerimde kullandığım renkleri batıya benzeten oluyor fakat bizim kadar renkli eserleri olan başka bir toplum yok.
SANATÇININ EGOSU OLMAZ
Resim yapmaya nasıl başladınız?
Resim yapmak Allah'ımın bana bir hediyesi, işimi en güzel şekilde yaparak Allah'a layık olmaya çalışıyorum. Atölyeme girerken içeride yerde bir tablom serilidir, o yerdeki eser benim nefsim, kibrim, egom. Bir sanatçıda, nefis kibir, ego gelirse ilham gider. Allah ona o kapıları kapatır.