'GÜZEL ARKADAŞIM BENİM'CİLER:
İki,üç, dört, belki daha fazla sayıda kız. 20'lerinde de olabilirler, 50'lerinde de. Nasıl da çılgınca eğleniyorlar, "Canım arkadaşım benim, sen böyle akıllısın işte," minvalli birbirlerini pışpışlıyorlar. Gündüzleri: Erkekler hep hayvan, hep lüzumsuz, onlar hep birbirlerine yeter. Akşamları: O eski kapanamamış hesaplar, kırık aşklar, hasarlı kalpler, naif umutlar... Geceyle gündüz arası nevroz farkı, hiçbir iklime sığmaz.
ISLAK BİKİNİYLE 10 SANİYE DURAMAYANLAR:
Yine bir ekstra hassasiyet. Kadife pantolon ve içinde yün külotlu çorapla girmiyorsunuz denize, üstünüzde suyu çekip ağırlaşacak, dışarı çıkınca buz kesip sizi hasta edecek bir şey yok. 40 dereceden ve ipli bir bikini altından bahsediyoruz. Neyin telaşı? Yumurtalıklar zannettiğiniz kadar kolay çürüse, memlekette yumurta kalmazdı.
AİLELERİNİN ANNELERİ:
Kendini tamamen çocukların annesi olarak tanımlayanlar var. Ben Bilmem Eşim Bilir adlı korkunç yarışmada kocasının iddia ettiği 330 mu ne cm perdeyi takmayı 'başaran' kadın, deli bir coşkuyla çocuklarına sarılıp "Sizler için yaptım, sizler için, hep sizler için!" diye ağladı, bunlarda da havluyu düzeltirken, güneş kremini çantadan çıkarırken hep bir gururlu başarı hissi...
GÜNEŞ YAĞINI, AŞK İKSİRİ SANANLAR:
İnsan dediğimiz canlı türünde, hiç kimsenin kolu, bacaklarının arkasına yağ süremeyecek kadar kısa değil. Ama bazı kadınlar, güneş sütünü, ilişki iksiri olarak görüyor olmalı. Bir ilgi ihtiyacı, işareti olarak istiyor ki, adam onu yağlasın. Güneş yağı, aşkı depreştiren, hatta yoktan var eden bir düşsel sıvı çünkü! İlişki yeni başlamamışsa, bacaklar Montenegro, popo Rio'dan değilse, adamların yüzünde 'fesüphanallah' ifadesi oluyor, ama kadınlar yüzükoyun yatıyor oldukları için mütebessim!
ÇENTİK ATACAK DİYE HELAK OLANLAR:
Elde eski usul kesilmiş kupürleri, i-Phone'a alınmış notlar, zihne kazınmış adlar... Üç günde 45 adrese uğranacaktır, ya bu bölgedekilerin hepsine çentik atılamazsa diye, panik atak eşiktedir.
'AAA YOK MUUU'CULAR:
Filtre kahve? Tatlandırıcı? Light peynir? Diyet reçel? Bitki çayı? Limonlu kekik? Aaa yok mu? Hay Allah! Ne eksikse, nedense onu isteyecekleri tutar. En olmadık yerde, canları hep en bulunmayacak şeyi çeker.
MAGAZİN MÜNEVVERLERİ:
Günaydın ve Kelebek'le beslenirler. Acun nereye geçmiş, Nurseli İdiz'in derdi neymiş, Hande Ataizi nerede evlenecekmiş, hepsine vakıftırlar. "Arda Turan da iyilik meleği," diye, o ezber jargonla konuşurlar. Niye iyilik meleğidir Arda Turan? Çünkü babasına 300 bin liralık Audi A7, annesine de 70 bin liralık Audi A3 almıştır!
MUHAYYEL MUHALİFLER:
Cumhuriyet okumayı hâlâ bir ciddiyet işareti, Sözcü okumayı muhalif olmak zannederler. "Başımıza örülen çorapları," Samizdat'la çözmeye çalışır, zihin egzersizini İsim Şehir Bitki'yle yaparlar. Her konuda söyleyecek lafları vardır, üç cümleyi geçen ilk tartışmada başlarına güneş geçmiş olabileceğini düşündürürler.
ÖLÜMSÜZ KLASİKLER:
Günde 40 fasıl üst baş değiştirenler. Mayo, pareo, peştamal, havlu, plaj çantası, terlik, hepsini asortik kombinleyenler. Plajda hâlâ topuklu terlik giyebilenler. Kafayı hiç suya sokmayanlar. Denize atlarken eliyle burnunu sıkanlar. Kendi suya girdi mi, soy sülale herkes girsin isteyenler. Şezlonga uzandığı anda, ilk iş kahvesini söyleyenler. Cep telefonu, en kıymetli uzvu olanlar. Plajın abur cuburcusundan varsa çeyizcisinden mutlaka alıveriş yapanlar. Yan şezlonglarla selamlaşıp, birkaç dakikada sohbeti koyultanlar. Haftalar boyu karşılaştığı aynı simalara selamı esirgeyip, anlaşılmadığını sandığı bir vücut çalımıyla kafayı çevirenler... Kadınlar bitmez.
PRENSES VE PAŞA VALİDELERİ:
Bunların çocukları her hakka sahip. Kumlu ayaklarıyla başkasının şezlonguna çıkar, yemek masasında tuzu, kürdanı birbirine katar, isterse kafanıza yapar. Çünkü bunların çocukları birer prenses, birer kraliçe, birer padişah, birer paşa. Onlar da birer valide sultan. Geç yaşta anne oldularsa, iyice geçmiş olsun. Kurum kurum.
HÂLÂ DAHA 'ANNECİM'DEN USANMAYANLAR:
O kadar deliriyorlar yeni doğan çocuğa isim verme aşamasında, sonra da sadece 'Annecim' diyorlar ona her saniye, sürekli, lüzumlu lüzumsuz. Ve bu bayat alışkanlıktan bu yaz da vazgeçmemiş olmaları, inanılır gibi değil.
ADAMA 'KOCACIM, AŞKIM, BEBİŞİM' DİYENLER:
Belki hepsini ayrı değerlendirmeli ama buna ne yer ne de mide dayanır. 'Kocacım' daha sahiplenici, 'Aşkım' daha uçarı, 'Bebişim' daha anaç, ama aslında hepsi aynı kadın: Yaratıcılıktan fevkalade uzak. Adamın bir adı var; onu söylemeyeceksen bu dayatılan şeyleri satın alma da, ona özel home made bir lakap üret, di mi ya, ama hayır!
KAFAYI KİLOYLA YİYENLER:
O işe nisanda başlayacak, haziranda hedefine ulaşacaktın. Plajda kalori hesabı yapılmaz, yapılırsa da çaktırılmaz. Ama çok yapıyor, çok çaktırıyor, kendilerine sıkıntı etrafa fenalık veriyorlar. Bir koçan mısır ye, üç kulaç daha at halbuki, ama hayır, kımıldayıp denize de giremiyorlar. Ve yattıkları yerden, onun poposu, şunun midesi, bunun baklavası diye tartı, mezura vazifesi üstleniyorlar.
KUM GÖRÜNCE KARAYİPLER'İ ANANLAR:
40 yılın Bodrum'unu anlatırken St. Tropez'den, Santorini'den referans verenler... İnsanlar daha çok seyahat ettikçe, bir de böyle bir tür türedi ve çoğunluğu kadın. Mimari mukayese filan yaparsınız tamam da... Çoban salata yerken, "Bunu Greek Salad'dan daha küçük doğramışlar," diyen, bir avuç kum görünce aklına Karayipler gelen bir Türkiyeli... Var işte...