TÜM KLASİKLERİNİ SÖYLÜYOR
Cohen'in Berlin'deki performansı yaklaşık 30 şarkı ve üç buçuk saat sürdü. Büyük bir ihtimalle İstanbul'da da tamamen aynı konseri seyredeceğiz. Doğrusunu söylemek gerekirse ben sıkılan, yerinden kalkan, konserden erken çıkan neredeyse tek bir kişi bile görmedim. Herkes büyük bir mutlulukla konseri bitirdi. Bütün klasiklerini söylüyor Cohen. Dance Me, Secret Life, Going Home, Hallelujah, Save the Last Dance. Eğer bir Cohen hayranıysanız, bu geceden tatmin olmadan çıkmanız imkansız. Ki zaten bu, Cohen hayranları için gerçekleşen özel bir gece. Ortada tadımlık bir şey yok, sonuna kadar, aşırı dozda Cohen var. Cohen'in Berlin'deki seyircisi için -bir orta yaş ağırlığı bulunsa da- her yaştan demek doğru olur. Uzun kariyeri sayesinde Cohen, hayattan beklentisi farklı olan insanları etkileyebilmeyi başardı. Bunu konserlerinde de açıkça görüyorsunuz. İlk aşkını yaşayan da, son aşkına başlayan da orada. Keşke İstanbul'daki konser, yaz ortasında Harbiye Açıkhava'da gerçekleşseydi. Yeni konser mekanı Ülker Sports Arena kötü bir tercih değil. Ama Cohen'e tarihi dokusu da olan bir mekan daha çok yakışırdı. İstanbul'daki Leonard Cohen konseri, 19 Eylül'de Ülker Sports Arena'da gerçekleşecek. Organizasyonu düzenleyen Purple Concerts, 9 bin kişinin katılımını bekliyor. Biletler 110-550 TL arasında değişiyor.
ÇEŞME'DE İKİ ETKİNLİK: SÖRF ŞAMPİYONASI VE SOUNDGARDEN
Çeşme, özellikle Alaçatı, son yılların en popüler tatil mekanı. Beldeyle ilgili herkesin kendine göre bir fikri var. Kimisi geldiği noktadan hiç memnun değil, kimisinin keyfi yerinde. Açıkçası ben Alaçatı'nın kontrollü restorasyonundan memnun olanların yanındayım. Elbette eleştirilecek çok fazla yönü var ama, birçok tatil mekanına göre Alaçatı daha düzgün, belirli dokuları korunarak gelişti. Bu gelişim, insanları çekecek birçok etkinliğin de doğmasına sebep oldu. Geçtiğimiz hafta biri Aya Yorgi'de diğeri Alaçatı'da olmak üzere iki etkinliği yerinde izledim. Malum, İstanbul'un güzide mekanı Babylon, artık Ege'de de kök saldı. Aya Yorgi'deki mekanlarında ortamı şenlendiriyorlar. Kapanışı da, artık gelenekselleşen Soundgarden festivali ile yaptılar. Deniz kenarında, çimlerin üzerinde, palmiyelerin ortasında sevdiğimiz grupları izlemenin keyfi her zaman ayrı. Benden tartışmasız tam not aldılar. Umarım her sene büyüyerek sürdürmeye devam ederler. Katıldığım diğer etkinlikse, Pegasus'un Dünya Windsurf Şampiyonası oldu. Pegasus bu etklinliği Alaçatı'da altı yıldır sürdürüyor. Dünyanın dört bir yanındaki profesyonel sörfçüler bir hafta boyunca Alaçatı sörf plajında yarışıyorlar. Baştan söyleyeyim, windsurf izlenmesi zor bir spor. Ama olup biteni kavradıktan sonra işin tadına varıyorsunuz. Bu sene dünya klasmanında Lena Erdil üçüncü oldu. Anlayacağınız Türkiye'de de bu konuyu fazlasıyla ciddiye alanlar var. Zaten Çeşme'deki gençlerin büyük çoğunluğu da sörf yapıyor. İşin bir de müzik boyutu var. Zira Alaçatı'daki bu etkinlinliğin tam adı Surf & Sound. Şimdilik 'sound' kısmı zayıf kalsa da, gelecekte bu işe de daha ciddi şekilde ağırlık vermeyi planlıyorlar. Sözün kısası, benim için Çeşme'de geçirdiğim bu hafta sonu hem müzikal hem de sportif açıdan doyurucuydu. Eğer denk gelir de Soundgarden ve Windsurf Şampiyonası bir şekilde entegre olursa, her iki etkinlik de kazanır. Benden söylemesi.