ZENNE'NİN İNSANİ BOYUTU TARTIŞILAMAZ
- Uzun Hikaye filminde de yer alıyorsunuz. Nasıl buldunuz filmi?
- Ben çok sevdim ya. Özlemişim izleyici olarak böyle bir filmi. O kadar sıcak ki, o kadar samimi ki... Tüm oyunculuklar çok iyi olmuş, tüm yaratılmış karakterlere baktığınız zaman hepsi inci gibi işlenmiş. Burada Osman (Sınav) Usta'nın lokomotifliği çok önemli.
- Zenne filmi kariyerinizdeki en önemli kavşak mı?
- Zenne ve Can. Şanslıyım güzel projelerde yer aldım. Zenne ve Can eşzamanlı geldi ve ikisinin de keyfini yaşadım. Zenne'deki çok farklı bir karakterdi.
- Zenne'de bir eşcinseli canlandırdınız. Bir oyuncunun çıkış yapacağı ilk filminde bu kadar sıra dışı bir rol oynaması avantaj mı yoksa dezavantaj mı?
- Risk benim için yaratım sürecinde başlar ve orada biter. Gerisi beni ilgilendiren bir şey değil; seyirciyi ilgilendirir. Ben dezavantajını hiç görmedim. Çok olumlu eleştiriler aldım. Çok vicdani ve insani bir hikayeydi. Hikaye, hiç aşırılığa kaçmadan vicdanla anlatılmıştı. Sinemasal boyutunu tartışabiliriz ama insani boyutu tartışılmaz. Sosyal sorumluluk projesi gibi, bilinçlendirmek için yapılmış bir işti.
- İnsanları bilinçlendirme konusunda film işe yaradı mı peki?
- Yaradı tabii. Aylarca haberleri yapıldı. Birçok kişi bu gerçeğin farkında olmadığını söyledi. Birçok insan aydınlandı. Bilmediğimiz, el atılmamış bir alandı. İnsanlar, eşcinselliğin korkunç bir şey olmadığını, oradakinin de insan olduğunu farketti. Medya da bu konuda üzerine düşeni yaptı, arkamızda ve iyi bir mesafede durdu. İşi sulandıran olmadı. Herkes kendi vicdanıyla hareket etti. Herkes sahiplendi bu filmi.
DOĞULU OLMAK ÇOK ŞEY KATIYOR İNSANA
- Siz ne zaman oyuncu olmaya karar verdiniz?
- Tarih veremem ama galiba amcalarımın etkisi çok oldu. Çünkü onlar beni sürekli tiyatroya götürürdü. Amcalarım sanatla çok ilgili insanlar. Üç amcam var. Biri sinema televizyon okudu, diş teknisyenliği yapıyor; diğeri fizik okudu o da diş teknisyeni. Biraz kendi isteklerinin peşinden giden bir ailem var. Biraz da kendi içinde aydın bir çevrede büyüdüm.
- 21 yaşınıza kadar Diyarbakır'da yaşamışsınız...
- Evet, ailem hâlâ orada. Diyarbakırlıyız biz.
- Orada büyümek size ne kattı, yoksun kaldığınız şeyler oldu mu?
- Farklı kültürleri, yaşanmışlıkları tanımak oyuncu için bir avantaj. Doğu zor bir yer. Benim doğup büyüdüğüm dönemde iyice zordu, özellikle 90'lı yıllarda. Doğduğumda OHAL (Olağanüstü Hal Uygulaması) vardı. Diyarbakır'dan ayrıldığımda OHAL devam ediyordu. Ergenlik sürecinde, her yer insana sıkıcı ve zor gelir, Diyarbakır da bana öyle geliyordu. Yaş ilerledikten sonra bir bakıyorsunuz ki aslında sizi boğan her şey, zenginliğiniz oluyor. Yanınıza kâr kalıyor. Ben 10 yıldır İstanbul'dayım, Doğu'yu da, Batı'yı da biliyorum. İkisinin de oyuncaklarıyla oynayabilecek durumdayım. Ama Doğulu olmak yolda birçok şey katıyor insana. Yaşarken tüm bunların getirisini, insan bazında, ahlak bazında, oturma kalkma edebi açıdan görüyorsunuz. Sonra Batı'ya geldiğinizde burada birçok başka şey öğreniyorsunuz. Çok uzak olmadığını, zaman zaman da çok uzak olduğunu görüyorsunuz. Bu bir oyuncu için iyidir. Bir sentez çıkarmakta yarar.