ERKEK TARAFI ***
Büyümemiş erkekler ya da ergen erkekler, nasıl tarif ederseniz edin, bu coğrafyadaki erkeklerin çoğu için kullanılabilir bu tanımlar. Üç-beş erkek bir araya gelmeye görsün, hemen tuhaf bir 'akıl tutulması' yaşanır, örtü kalkar ve kadın 'karı' falan olur, o büyüyememiş ya da ergen hal tüm çıplaklığıyla görünür. İlksen Başarır'ın üçüncü filmi olan
Erkek Tarafı'nda bu çıplaklığı net bir şekilde görüyorsunuz işte. Farklı yaş gruplarından ve mesleklerden erkekler, olaylı bir nikah töreni sonrası bir mekanda bir araya geliyor ve akıl tutulması başlıyor. Sırlar ortaya çıkıyor, türlü türlü erkek rezillikleri birbirini izliyor, karakterler de yarışa tutuşmuş gibi i-rasyonel erkek hallerini ortaya koyuyor. Kadınlar da pek tabii hedef tahtasına oturtuluyor, vurun abalıya misali, günah keçisi olup duruyorlar. Sonra da dahiyane karakterlerimiz bütün bunlara bir kılıf buluyor: Bu tuhaf erkeklik hallerinin temelinde testosteron hormonu olduğuna inanıyorlar... Peki biz inanıyor muyuz? Hayır! Erkeklerin düştüğü ağlanacak hale gülüyoruz! Polonyalı yazar Andrzej Saramonowicz'in yazdığı, Kemal Aydoğan'ın rejisiyle yaklaşık beş yıl kapalı gişe oynayan
Testosteron oyununun beyazperde uyarlanmış hali olan
Erkek Tarafı'nın tartışmalı bir yapısı var. Baba-oğul ilişkisi, delikanlılık edebiyatı, maço haller, yer yer kara mizah yaklaşımıyla eleştiriliyor belki ama kadını konumlandırışı feminist bakış açısıyla 'sakıncalı' denilebilir. Ama öte yandan filmin erkeklerin zavallılığını gösterdiğini de söylemek mümkün. İlksen Başarır bu bıçak sırtı durumu
Testosteron oyunundaki gibi korumuş. Açıkçası yönetmen olarak oyundan farklı bir yorum getirmiyor. Başarır'ın daha çok işin sinematografisine enerjisi harcadığı söylenebilir. Neredeyse tek mekanda geçen oyunu sinema filmi haline getirme çabası güdüp, tiyatro oyunu hissinden uzak tutmaya çalışıyor. Bu konuda başarılı olduğu söylenebilir. Ama filmin ilk yarısında, olay örgüsü ve metin/senaryodan kaynaklı bir durağanlık söz konusu. İkinci yarıdaysa filmin temposu daha dinamik hale geliyor.
Erkek Tarafı, diyaloglar ve oyuncu performansları üzerine kurulu bir film. Oyuncular yıllarca oyunu sahnelediği için performansları üst düzey. Mert Fırat, Emre Karayel, Timur Acar, Onur Ünsal, Metin Coşkun, Tuna Kırlı ve Cihan Ercan (sadece filmde var) topluca alkışı hak ediyor. Klişe eleştirmen tabiriyle 'görülesi' bir film var karşımızda. Ama erkeklerin bir araya gelince düştüğü seviyeyi görünce şunu düşünebilirsiniz: Beyler, bir süre hemcins olarak görüşmeyelim.
KÜF ****
Ali Aydın'ın ödüllü
Küf filmindeki, 18 yıldır kayıp olan oğlunun peşine düşen bir baba karakterine yabancı değiliz. Yıllarca Cumartesi Anneleri, bu baba gibi kayıp çocuklarının peşinde. Onlar, çocuklarını canlı göremeyeceklerini biliyor ama hiç olmazsa mezarları olsun diye kemiklerini istiyorlar. Tablo bu kadar vahim işte. Aydın bu trajedinin hikayesini, ajitasyona kaçmadan, propagandanın tuzağına düşmeden, insani perspektiften anlatıyor. Sıradan bir babanın ısrarının, türlü baskıya rağmen, kapıları aralayabileceğini gösteriyor. Küf'ün en iyi yönü, bu ısrara gösterdiği saygı işte. Filmde babayı canlandıran Ercan Kesal'in olağanüstü performansına ancak şapka çıkarılır. Baba ile polis şefinin konuşma sahnesi de filmin unutulmazlarından. Ama böylesi önemli bir film neden sadece Moda Sahnesi'nde gösteriliyor?
AÇLIK OYUNLARI: ATEŞİ YAKALAMAK **
Üç kitaplık
Açlık Oyunları'ndan dört film çıkarmak yapımcı kafasıyla kârlı gözükebilir. Ama ikinci film
Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak ve üçüncü film
Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Part 1 gibi iki ara durakta bu büyük maceranın heyecanı nasıl diri tutulacak?
Ateşi Yakalamak'tan anlaşılan öyle bir tasa yok. Arkası gelecek yıl deyip nokta konuluyor. Gary Ross'tan yönetmenliği devralan Francis Lawrence, daha epik bir film yapma çabasında. Hem Katniss Everdeen'in duygusal ve fikirsel olgunlaşmasını hem de yeni bir oyunda yaşananları anlatmak kaygısıyla filmi uzatıyor (146 dakika). Lakin hikayenin olay örgüsü bu süreyi taşıyacak kadar güçlü değil. Bunun için de tempo sorunu baş gösteriyor. Ayrıca yarışmalacıların seçimi, oyuna hazırlık gibi süreçler bir tekrar duygusu veriyor.