Ah Müjgan Ah'ı yeniden çekmek isterim
- Tarantino, eski filmlerdeki kimi kıymetli şeyleri bir hayranlık duygusuyla nasıl filmlerine koyup yeniden altını çiziyorsa sizde de benzer bir durum var. Bu filmde Barış Manço, İzzet Altınmeşe'nin altını çiziyorsunuz.
- Bunu görmenize çok mutlu oldum. Hani bunun dozunu da artırmak istiyorum. Ne kadar artırmak istiyorsun dersen Ah Müjgan Ah'ı alıp tekrar çekmek istiyorum. Bizde böyle bir eksiklik var. Şerif Gören'in Kadir İnanır'lı Banu Alkan'lı Taksi Şoförü'nün, Vesikalı Yarim'in yeniden çekilmesini istiyorum. Yani bu tür şeyleri önemsiyorum. Ya da bu fikir beni başka bir yere de götürüyor bazen. Bir intikam filmi düşünün, kahramanları 1960, 70, 80, 90 ve 2000'lerin sinemasındaki trüklerle macerasını sürdürüyor. Keşke yapabilsek! Açıkçası bunlar için moral lazım sadece para değil.
- Moraller düşük mü?
- Memleketin genel moral yorgunluğu diyeyim. 90'ların pop dünyasını bir hatırla. Yerden yere vuruyorduk. Hepimiz de oradaydık ve "Bu ne biçim şarkı" diyorduk. 7 bin şarkı kaldı elimizde o günlerden. Peki nerede şimdi öyle şarkılar, neden yapılmıyor? Meğer çeşitlilikle ilgili bir meseleymiş bu durum ve büyük bir zenginlikmiş.
"Her filmde başrol oynamak zorunda mısın?" diyen oldu
- Sizin sinemanızla ilgili birtakım algılar var. Bu algılar maalesef her film çektiğinizde karşınıza çıkıyor. Mesela güya siz her filmi bir yerden araklarsınız, hep aynı adamlarla çalışınız gibi... Bu tür şeylere çok takılıyor musunuz?
- Çok sohbeti geçiyor aramızda bunların. Aynı adamla çalışma meselesini insanlar konuşuyorken bizim ıskalamamız mümkün mü? Benim en eğlendiğim şeylerden biridir. Bir üniversite söyleşisinde bunu ayrıntılı bir şekilde anlattım. Ama ikna olmadılar. "Benzer insanlarla çalışıyorsun" deseler, "Arkadaşlarınla sık film çeviriyorsun" deseler anlarım. Ama bunlar ne ki? Benim en çok güldüğüm eleştiri "Her filminde başrol oynamak zorunda mısın kardeşim"dir. Ne diyebilirim buna (Gülüyor). Açıkçası bunlar sevimli şeyler ve beni eğlendiriyor.
Öyle çok olağan dışı bir hayatım yok
- Bu filmde Avrupalı olma özentisi, Beyaz Türk takıntısı, aman mozaik bozulmasın vurgusu gibi toplumsal haleti ruhiyemizle ilgili şakalar var. Hani steril bir hayat sürdüğünüz algısı olduğu için sorayım, bu gözlemleri nerede yapıyorsunuz?
- Ya bunlar bir birikim. Benim öyle çok olağan dışı bir hayatım yok. Yaşanan olaylar herkes gibi beni de etkiliyor. Hani bu steril hayat sürüyor algısı da total bir yalan. Benimle ilgili zaten iki temel yanlış algı var. Biri magazin figürü olarak güzel kızlarla ve arabalarla kodlanan Cem Yılmaz. Diğeri de G.O.R.A.'daki Arif. Adam beni ya o ya da öbürü zannediyor. Oysa ben ikisi de değilim. Ama benim iletişim kurmak ile ilgili bir derdim var.
- Nasıl bir dert bu?
- Topluluklar kendi kendine konuşuyor. Bu bana doğru gelmiyor. Mesela filme bir unsur koyuyorsun, bu unsur gönderme olarak tarif ediliyor. Sonra biri çıkıp "Ben göndermeyi anladım" diyor. Bir diğeri bir diğerine "Sen göndermeyi anlamadın geri zekalısın" diyor. Bir başkası çıkıyor "Cem Yılmaz'ın filmlerini anlamak için zeki olmak lazım" diyor. Ya durduk yerde benim filmlerim yüzünden yine 24'e bölünüyorlar. İyi de güzel kardeşim, bu filmler bunun için yapılmıyor. Yok birbirinizden farkınız bizim ortak bir paydalarımız var demek için özenilerek yapılıyor. Evet, hepimiz başka başka insanlar olabiliriz. Ama ortak kusurlarımız olabilir, ortak kahramanlıklarımız olabilir. Yani ortak bir şeylerimiz vardır güzel kardeşler, bunun için yapılıyor bu filmler... Ben saldırganlıkla çözülmeyeceğini düşündüğüm şeylere böyle çözüm bulmaya çalışıyorum. Çünkü artık günümüzde tepkiler de kodlandı.