Ülkeler, bölgeler ve iller turizmi sadece "yaz turizmi" olarak düşünme yerine, bu ekonomik ve sosyal faaliyeti yılın bütün aylarına yaymaya çalışırlar. Çünkü, turizmi sadece yaz ayları veya denizle bağımlı kılmak, bir kısıtlama anlamını taşımaktadır. Turist sayısı ve turizm gelirlerini çok yüksek miktarlara ulaştırmış olan ülkeler incelendiğinde, bu faaliyetin
senenin 12 ayına yayıldığını, bu tür ülkelerin sokak ve meydanlarının senenin her günü, günün her saatinde, neredeyse
iğne atılsa yerde düşmeyecek ölçüde turistlerle dolup taştığı görülür.
HARCANAN PARA DA ÖNEMLİ
Turizme "bacasız sanayi" isminin verilmesi, bir ülkenin ekonomisinde ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösterir. İster ülkenin vatandaşlarının, isterse başka ülkelerden gelenlerin sayısı önemli olmakla birlikte, turistin harcadığı para daha önemlidir. İl genel meclisi üyeliğim sırasında meclise başkanlık yapan dönemin valisi, İzmir turizminin yetersizliği eleştirime karşı hiddetlenerek Costa gemileri ile bir yılda 110 bin turistin geldiğini, 50 biner taneden Türkçe, İngilizce ve Fransızca broşür dağıtıldığını söylemişti. Bana göre getirebildiğiniz turist sayısı ve bıraktıkları para miktarı
tanıtma faaliyetinizdeki başarısının esas göstergesidir. Turizmi, İzmir için farklı bir öneme sahip olması sebebiyle bir kez daha ele almaktayım. Olay sadece on binlerce turistin İzmir'e gelip döviz bırakmasının ötesinde
EXPO 2020 adaylığının destek bulması için tanıtma yönünden de önem taşımaktadır. Burada iki yönlü bir fayda bulunmaktadır: EXPO İzmir'e, İzmir de EXPO'ya destek sağlayacaktır.
TURİST SAYISI AZALDI
Ne var ki, 2013 yılının ilk çeyreğinde, geçen yılın ayni dönemine göre İzmir'e gelen yabancı turist sayısı yüzde 1,3 kadar azalmıştır. Bu azalmayı AB'deki ekonomik daralmaya bağlayıp
"kadere rıza" kabulüne girmek bir yerel yönetim politikası olarak düşünülemez. AB'ye ihracatımızın düşmesine karşılık, yeni pazarlar bularak artışın sürekliliği sağlandığı gibi, turizm politikasında da benzer bir yöntem uygulanmalıydı. Aktif bir tanıtma politikası uygulamayarak, sadece "Bekle kızım bahtın açılsın" politikasıyla gelen turistlere
broşür dağıtmanın faydası görülmemiş, harcamalar da boşa gitmiştir. Turistler gidecekleri yer hakkında bilgi sahibi olmadan yola çıkmadıkları için dağıtılan broşürlerin etkisi de az olur. Antalya'nın turistik belgeli yatağının 350 bin olmasına karşılık İzmir'deki kapasite 13 binin bir miktar üzerindedir. Bu durum İzmir'in ve yerel yönetimlerinin turizmden pay almada önemli bir hedefinin olmadığını gösterir. İzmir'in Antalya ile
boy ölçüşmesini beklemiyorum ama bu durumu da
içime sindiremiyorum. Önemli tarihi değerleri olan
Efes, Meryem Ana, Agora ve benzerleri görmezlikten gelinemez. Ama, bütün turistlerin sadece saydıklarımı görmek için geldiklerini de söyleyemeyiz. Yaptığım bir incelemede kurvaziyer ile gelenlerden mesela bin kişilik gruptan 370 kişi karaya çıkmakta, bunlardan 150 kadarı otobüslerle saydığım tarihi yerleri görmek için ayrılmakta, 200 turist de Kemeraltı'na doğru yürüyüş yapmakta ve 600'e yakını da gemide kalmayı uygun bulmaktadır.
AVUÇ DOLUSU DÖVİZ
Bir süre önce İstanbul'dan Barselona'ya kadar gemi ile seyahatimde,
uğranılan her limanda gemi personelinin dışında bütün yolcular görmek, alışveriş yapmak için karaya ayak basmışlar, gemiye dönerken ellerinde uğranılan yeri simgeleyen tabak, biblo ve benzeri pek çok eşya için avuç dolusu döviz bırakılmışlardı. Karaya ayak bastığımız zaman yerel yönetimlerin broşür dağıttığını da hatırlamıyorum. İzmir'e gelen turistin, evine İzmir'i temsil eden bir hatıra eşyası olarak Konak'taki
Saat Kulesi biblosundan başka nelerimizin olduğuna birlikte karar verelim.