Bu yıl 47'ncisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne jüri üyesi olarak çağırılan yönetmen Emir Kusturica damgasını vurdu. Bosna'da Sırplar tarafından Müslümanlara yönelik soykırımı desteklediği iddialarıyla Türkiye'de çeşitli grupların protestosuyla karşılaşan Kusturica, baskılar sonrası jüri üyeliğinden çekildiği ve ekibiyle birlikte Antalya'dan ayrıldı. Ayrılmadan önce Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı da “düşman” ilan eden yönetmen, 'İnsanlığa karşı işlenmiş suça asla destek olmadım.' Diyerek kendini savundu. Aslında bu Kusturica’nın ilk vukuatı değil. Din değiştirmeye kadar varan karışık bir öyküsü var. İŞTE KUSTURİCA’NIN KARIŞIK HAYATI VE TARTIŞMALARIN ASIL SEBEBİ! PAZAR SABAH / MURAT EMİR EREN Alttan alta tırmanan son derece gergin bir tartışmayla başladı Antalya Film Festivali. Festivalde yarışan Türk filmlerini de tüm o rekabeti de gölgede bırakan bir konuyla. İpin ucu kaçıverdiğinde başımıza yeni dertler açabilecek bir tepki ve karşı tepkiyle. Bilmeyenler için özetlemek gerekirse, mesele şuydu: Antalya Film Festivali, Çingeneler Zamanı, Yeraltı, Arizona Rüyası gibi filmleriyle tanıdığımız Emir Kusturica'yı festivalin uluslararası yarışma bölümünün jüri üyeliği için seçtiğini ve yönetmenin festivale katılacağını ilan etti. Kusturica, hem festivalin özel konuğu hem de jüri üyesi sıfatıyla Antalya'ya teşrif edecekti bu ilana göre. Bir süre meseleyle ilgili ses çıkmadı. Kusturica'nın Türkiye'ye gelecek olmasıyla ilgili pek bir tartışma yoktu. Ancak festivalin başlamasına bir hafta kala, Bosna-Hersek temelli birtakım bürokratik tepkiler ortaya çıktı. Özellikle Srebrenitsa'dan gelen tepkiler yoğundu. Srebrenitsa ve Zepa Anneleri Derneği, Kusturica'nın özellikle Milosevic ve Sırp kasabı Ratko Mladic'in destekçisi olduğu iddiasıyla Kusturica'ya büyük tepki duyuyor ve Türkiye'nin böyle bir sanatçıyı neden davet ettiğine anlam veremiyordu. Emir Kusturica'nın kabahati -son 10 yılda çektiği filmlerin tamamının berbat olmasını saymazsak-; Bosna Savaşı ile ilgili yaptığı tuhaf açıklamalar ya da söylediği iddia edilen kimi keskin sözlerdi. Ona olan tepki aslen 1995 tarihli Yeraltı filmiyle başladı. Kusturica bir nevi 'İkinci Dünya Savaşı'nda Yugoslavya' temalı filmini - savaşın en çok tartışıldığı dönemlerde- Sırbistan'ın desteğiyle çekmişti. Film gösterime girdiğindeyse bir Sırp propagandası olduğunu iddia edenler azımsanmayacak düzeydeydi. Zizek, meşhur 'Kusturica, Balkanları tam da Batı'nın istediği gibi; içen sevişen, cümbüş edenler coğrafyası olarak gösteriyor,' açıklamasını bu film için yapmıştı -hoş kendisi Çingeneler Zamanı ile ilgili de böyle eleştiriler almıştı. Bosnalı Müslüman bir ailenin evladı olarak doğan Kusturica ile vatanı arasındaki ilk raunt, böylece kendiliğinden başlamış oldu. Kusturica, özellikle Yeraltı'nın Cannes'daki basın toplantısında söyledikleriyle de çok konuşulmuştu. Zira ona göre Bosna'da olup biten bir 'doğal afet'ti. Sistemli köy baskınları, kadınlara yönelik şiddet olayları, tecavüzler, çocuk katliamları nasıl sadece 'sivil savaşın doğal sonuçları' olabilirdi? 2000'lerin ilk yarısı ise Kusturica için Bosnalı kimliğiyle olan çatışmayla geçti. Memleketinden taşınan ve uzun süre ABD, Fransa, Sırbistan'da yaşayan yönetmen, bununla ilgili soruları geçiştirdi. Bu durum karşısında Kusturica'ya olan tepkiler büyüdü, Bosna'daki gazetelerde onunla ilgili çok sert yazılar çıktı, bir seferinde onu savaş suçlusu Sırp güvenlik şefi Jovia Stanisic'e sarılırken gösteren fotoğraflar yayımlandı. Bazı gazeteciler, hakarete varan yazılarından ötürü cezalar bile aldı. Kusturica, 2005'te Hıristiyanlığı seçti ve Sırbistan Ortodoks kilisesince vaftiz edildi. Zira Yunan asıllı Bosnalı gazeteci Andrej Nikolaidis'in iddiasına göre Kusturica, Bosna'da ölen Müslümanların zaten Müslümanlığı zorla kabul etmiş olan Ortodoks Hıristiyanlar olduğunu düşünüyordu. 2007'deyse Slobodan Milosevic'in partisi olarak anılan Sırbistan Demokrat Partisi'ne seçimlerde destek oldu. O ana kadar zaten gerilen ipler tamamen kopmuştu. Bosna'da Kusturica'nın ismini anmak tepki çekmekle eş değerdi artık. KAPLANOĞLU TEPKİ VERDİ Kusturica'nın görüşleri ve Bosna'dan, yurtiçinden gelen tepkiler de malum. Kimse Kusturica'nın sanatçı olarak ürettiği bir esere boykot çağrısında bulunmuyor. Gerçi bu, bulunulmayacağı anlamına da gelmiyor, peşinden bu tarz tepkiler gelebilir. Ama şimdiden bunları kestirmek de, eleştirmek de anlamsız olur. Tamamen Bosna Savaşı ve Balkanlar üzerine olan politik eylemlerine yönelik bir tepki mevcut. Tepkilerin ardından Antalya Film Festivali, en özet haliyle Emir Kusturica'nın sanatçı kişiliğiyle festivale konuk edildiğini belirten bir açıklama yaptı. İşte bu noktadan itibaren krizin yönetilemediği bir atmosfer ortaya çıktı. Her zaman olduğu gibi... Boşnak derneklerinin 'kınama' gibi demokratik tepkilerine, bir diğer demokratik tepki de Altın Ayı ödüllü Bal'ın yönetmeni Semih Kaplanoğlu'ndan geldi. Kaplanoğlu, festivalin yarışma bölümündeki, aslında Adana'da aldığı büyük ödül nedeniyle yarışma dışında gösterilecek Bal filmini, festivalin Kusturica'yla ilgili açıklaması nedeniyle geri çekti. Köşe yazarları yazılar yayımladı, fiziksel şiddeti ima eden irili ufaklı internet grupları haricinde, tepkilerin tamamı yerindeydi. Semih Kaplanoğlu, basın açıklamasında yer alan ifadelerinde şöyle diyordu: '6 Ekim 2010 tarihli 'Bizim için üst kimlik sanatçıdır' başlıklı açıklamanızı hayretle okuduk. 1992-1996 yılları arasında Bosna'da yaşanan olaylar uluslararası mahkemeler tarafından soykırım ve insanlık suçu olarak tanımlanmış ve bu suçlara bulaşanlar yargılanıp mahkûm edilmişlerdir. Sayıları 100 binlerle ifade edilen Bosnalı sivilleri sadece inançları ve Boşnak oldukları için katledenleri, 10 binlerce kadına çoluk çocuk tecavüz edenleri canlı tanıklar ve hâlâ açılan toplu mezarlar ortadayken savunan bir 'sanatçının' AKSAV yönetimi tarafından himaye edilmesi bizim vicdanımızı acıtmaktadır.' Bu son derece normal tepkinin ardından şu sorular ortaya çıktı. KUSTURICA, BURSA'YA DA GELMİŞTİ Emir Kusturica, geçtiğimiz aylarda -jüri üyelerinden Kadir İnanır'ın da dile getirdiği üzere- 49. Bursa Festivali'nde de konuktu. Hatta o festival kapsamında verdiği konser, 'Kusturica, Bursa'yı kırdı geçirdi,' kabilinden kelamlarla selamlanmıştı. Bu tarz tepkilerse hiç gösterilmemişti. Antalya Film Festivali'nin değil de Bursa'nın doğru yaptığı şey ne olabilirdi? Festivalin 'Bizim için üst kimlik sanatçı kimliğidir,' açıklaması yerine, tepki veren kurumlardan en azından birkaçını muhatap alıp, yatıştırması daha doğru olmaz mıydı? Bu konu pek gündeme getirilmedi. Bir diğer mesele de Bal filminin boykot kararıyla ortaya çıktı. Bilindiği üzere Antalya Film Festivali'ne 52 Türk filmi başvurdu. Bu filmlerden 15'i yarışmaya seçildi. Bal da bu filmlerden biriydi. Festival, Bal'ın Adana'da kazandığı ödülün ardından ya da Bal ekibinin festivali boykot kararından sonra neden ön elemede değerlendirilen filmlerden birini daha programa dahil etmedi? Elenen bir filmin daha yönetmeni, oyuncusu, yapımcısı, ana jürinin değerlendirmesiyle bir ödüle ulaşabilir, filmini tanıtabilirdi. Yani mesele 'Kusturica şunu söyledi, bunu yaptı, haklıydı, haksızdı,' değil. Mesele daha çok, kriz anlarının yönetilememesi, festivalin olayın tarafı olmak yerine itidal telkin eden bir hüviyete bürünmemesi. Ve tabii bu olayın tetiklediği başka problemlerin, yarışmada bir filmlik boşluk kalması gibi, anında müdahaleyle çözülememesi çok daha mühim meseleler. Yoksa Kusturica'nın da ona söyleyeceği sözleri olanların beklediği bir fırsattır, bu tür buluşmalar. Kriz oluşmadığında ya da düzgün idare edilebil-diğinde, benzer toplantılar bir fırsata dönüşür. Ancak festival yönetiminin açıklamalarına bakılırsa, bu fırsattan haberdar oldukları dahi şüpheli.