Mehmet Aslantuğ’un senaryosunu yazdığı, yapımcılığını üstlendiği ve yönettiği filmi 'Aşkın İkinci Yarısı' bir haftadır vizyonda. Hafta sonu 38 bin kişinin izlediği film, çok da eleştirildi. Mehmet Aslantuğ ve filmde başrolü oynayan eşi Arzum Onan’la konuştuk. İşte ünlü çiftin anlattıkları... Röportaj: SONAT BAHAR Yazar Mehmet Eroğlu, Zamanın Manzarası isimli romanında, “Âşık biri her şeyden önce en yalnız olandır,” der. Tıpkı Mehmet Aslantuğ’un yazıp yönettiği Aşkın İkinci Yarısı isimli filmdeki kadın ve erkek karakterleri anlatır gibi... Aslantuğ bir aşk filmi çekmiş ama bu, kadın izleyiciyi sinemaya koşturacak türden, Barbara Cartland romanlarındaki gibi bir aşk değil. Daha farklı, kesinlikle görülesi. Mehmet Aslantuğ ve Arzum Onan’la filmi, filmin yaşattığı hissi konuştuk. Birlikte fotoğraf vermeyen ikiliyi bir araya getirdik ve fotoğrafladık. - ‘Bir şey anlatma derdindeyim,’ diyorsunuz, neyi anlatma derdiniz var bu filmle? Film yapma ihtiyacı da buradan kaynaklanıyor zaten. Yoksa hayatımıza aktör olarak devam etmek de mümkün. Sadece bu filmle değil, bundan sonra yapacaklarım için de aynı duygular içindeyim; tıpkı, film çekmeyi sadece ticari bir uğraş olarak görmeyen diğer bazı arkadaşlar gibi. Tanıklık ettiğim olumlu olumsuz ne varsa onu yeniden yorumlamak, yaşadığım coğrafyanın hikâyesini, yüzünü içimden geçtiği gibi tarif etmek için... Burada da devrilmiş bir aşk hikâyesini anlatırken küçük katmanlardan geçmek, kendimce - İlk eserlerde hep yapanın kendine ait iz düşümler aranır. Bu filmin içinde de bir Mehmet Aslantuğ var mı? Arif’in yarısından çoğunu temsil ettiğimi söyleyebilirim. Hayatını kararttığına inandığım biricik sevgiliye zarar vermemek için çekip gidebilirim. Sınırsız seviyor olmam gitmeme engel olmaz! Yaşadığım travmalara ortak etmek haksızlıktır. Bizim gençliklerimiz, kendileri adına gelecek kurmayı ihmal edecek kadar temizdiler! Sorun sadece katil ruhlardadır! Her nerede mevzilenirse mevzilensinler ve renkleri ne olursa olsun... - Neden başka isimler değil de, siz ve eşiniz rol aldınız? Bunu en iyi ben anlatırım egosundan ya da para içeride kalsın duygusundan değil tabii! Öykünün matematiği bu tercihlere uygundu. Arzum’u eşim diye tercih etmedim. İfadesi, yeteneği bu çalışmayla uyumluydu. Ona yakışacaktı. Anneliği biliyor, duygusunu sıcak yaşıyordu. Bu gerekçeleri uzatmak mümkün. Ayrıca yüzü, duygulara aracılık ederken de çok güzel! Bana gelirsek; yazan ve yöneten birinin kameranın önü ve arkasındaki aşırı yorgunluğa girmesini çok da doğru bulmuyorum; ama o günün koşullarında bu adama en hazır cevabı verebilecek insan olarak cebimde buldum Mehmet’i. 15 yıldır sinema filminde oynamamıştı. Televizyon işlerine belli aralıklarla belli seviyeden işlerle katılıyordu. Ben - İzleyince bu role en uygun kişinin siz olduğunuz ortada aslında. Genelde içinde fırtınalar kopan ama sakin duran bir adam gibisiniz. Böyle misiniz? Evet! Aynen böyle biriyim. İnsanlar yetiştikleri iklimlere benzer. Benim çocukluğum Karadeniz’de geçti. Ritmimiz yüksektir aslında; lakin, ben biraz daha bunun dışında bir - Sizin aşk tarifiniz nedir? Her ne kadar dönüşüp, zaman içinde sevgiye ve onun barındırdığı birçok şeye evrilse de, hepimizi iyileştiren bir yanı var, hastalandırdığı kadar! Deneyimleri bile yeter. - Aşkın başka yorumlanışını anlamak isteyenler için bir film diyebilir miyim? Evet! El ele bile tutuştuklarına şahit olamıyoruz bir türlü; ama, destansı bir yanı var! Umutlarımızı temsil edebilir, yaşadıklarımızı değil! - Filmde karakterlerden biri, ‘Aşk bilinenin çok ötesinde bir şey,’ diyor. Ne demek istiyorsunuz, biraz açar mısınız? Aşk fiziksel birliktelik ya da ayrılıktan ibaret değildir, bundan bağımsızdır. Ben de böyle düşünüyorum. Aşk dokunmak, zamanı, mekânı paylaşmak değildir. SALDIRAN BİR TARZDA ELEŞTİRİ OLMAZ - Hürriyet yazarı Ahmet Hakan filmi ve sizi eleştirdi, ortalık karıştı. Eleştirilmekten rahatsız mı oluyorsunuz? - Eleştiri çok önemlidir ve olmazsa olmaz bir değeri; uyaran, aydınlatan, yardımcı olan bir yanı vardır. Ancak asgariden bir ahlakı, mesleki bilgiyi de taşıması gerekir. Sertlik derecesini bile aşmış, neredeyse saldıran, emek verenlerin kişiliğini, ne türden meziyetler barındırıp barındırmadığına kadar varan eleştiri artık eleştiri olmaktan çıkar. Birbirinden farklı, onbinlerce ya da yüzbinlerce insanı aynı anda mutlu etmek mümkün değildir. İnsanların beklentilerini mutlaka karşılamak, onları kusursuzca ağırlamak başka bir şeydir. Yapılamaz mı? Elbette yapılabilir. Yapanlar da var ama her filmin derdi bu değildir. Benim herkesin ortak ilgisini çekecek şapka ve tavşanım yok! Kaldı ki, eğer izleyicilerin ortak ilgi ve zevkleri dikkatle tasarlanacaksa, bu sadece ticari sinemanın kurallarıyla işler, bir tür toplum mühendisliği yapılır, kurallar ona göre konur ve öyle çalışılır. Oysa bu film öyle yazılıp, çekilmedi. Kendi dünyası var, eksiktir, fazladır ayrı ama o dünyayı anlamak lazım. Hele hakarete varan şımarıklıklara kimsenin hakkı yoktur. ARZUM ONAN: HEM ÇOCUK HEM KARİYER DOĞAYA AYKIRI - Mehmet Bey’den mi geldi size rol teklifi, yoksa siz senaryoyu okurken; ‘Ben de oynamalıyım,’ mı dediniz? Bu biraz hem hikâyenin özelinde bir durum hem de manevi bir yanı var benim için. Mehmet’in yönetmenliğini yaptığı ilk filmle, benim ilk sinema tecrübemin buluşmasını çok bakir buluyorum. Bu durum Mehmet’in bundan sonraki bütün filmlerinde olacağım demek değil asla. Zaten olmaması da gerekiyor, aile işi yapmıyoruz çünkü. - Zuhal karakteri güçlü bir karaktere benziyor. Siz ne kadar güçlü bir kadınsınız hayatta? Bir de biz sizi hep naif gördük yıllardır. Naif bir yanım olduğu doğru ama bunun her daim baskın olduğunu düşünmüyorum. Hayatımızın genel seyrini belirleyen bir üslup var şüpesiz. Ama ses tonum ve ifademle alakalı olabilir mi, bilmiyorum. - Ev içinde tansiyonun yükseldiği, bağırıp, çağırdığınız olur mu? Neticede insana dair her duyguyu içinde barındıran biriyim. - Sadece şans mı, yoksa ekstra bir çaba harcıyor musunuz bu mutluluğun devamı için? Tabii o kadar toz pembe değil ki hiçbir şey. Bir evliliğin, çocuk büyütmenin sorumluluklarını unutmamak gerek! Fikir anlaşmazlıkları yaşadığında bir tarafın alttan alması belki evlilikte en önemli şeylerden biri. Tolere edebilmek, hoşgörülü ve saygılı olmak, olmazsa olmazlar. Dolayısıyla bu biraz çabayla olan bir şey. - Bir daha dizi filmlerde göremeyecek miyiz sizi? Zaten ben her yıl dizi film yapma taraftarı değilim. Çünkü bu sürelerle ve bu çalışma şartlarıyla oldukça zorlayıcı bir durum. Kaldı ki böylesine bir rekabet ortamında olmak, kendimi rahatsız hissetmeme neden oluyor. Son altı-yedi seneden beri hayatıma heykel girdi. Evet ikisi çok farklı ama heykelle kendimi daha iyi ifade edebiliyorum. - Can’ı iyi yetiştirebilmek adına birçok projeye ‘Hayır,’ dediniz mi? Dedim. Hem çocuk, hem kariyer bence doğaya aykırı. Ya da belki bu sektör için konuşmak lazım. Bu çalışma şartları içinde çok zor. Bir de ben öyle her şeyden yarım yarım yapabilen ve o konuda verimli olduğunu düşünen biri değilim. O yüzden Can iki-üç yaşına gelene kadar hiç çalışmadım... 10 yılda üç dizi çektim zaten Can’ı büyütürken. Çok fazla iş yapmayı tercih etmedim. Çünkü ben çocuğumun bugünlerini bir daha görmeyeceğim ki! EVDE OLMAK BİZE İYİ GELİYOR - ‘Mehmet Bey’le ilgili bizi şaşırtın ve ev halini anlatın,’ desem... Can’la olan ilişkisi çok arkadaşça ve çocukça. Dışarıdan yapı olarak ne kadar ciddi görünüyorsa, Can’la olan durum tam tersidir. Bebekliğinde yeri geldiğinde emekledi, yeri - Sizinle nasıl? Birlikte neler yapmaktan keyif alırsınız? - Evde olmak, evde vakit geçirmek bize iyi geliyor. Bu zaten böyleydi, Can’dan sonra daha da arttı. Sevdiğimiz arkadaşlarımızla bir araya gelip yemek yemek, gitmediğimiz