Büyük deprem felaketi Türk toplumunun farklı kesimlerini bir araya getirdi. Dayanışma, yardımlaşma ve kenetlenme bugünlerin anahtar kelimeleri. Türk tarihine baktığımızda; savaşlar, Yaşadığımız; sadece bizim için değil, dünyanın 100 yıllık tarihi için bile korkunç bir büyüklük arz eden deprem felaketi bir kez daha gösterdi ki, Türk toplumu zor zamanlarda el ele, yürek yüreğe verip kenetlenerek birbirine, ışık hızıyla sahip çıkıyor.
Müthiş bir 'zor zaman refleksi'yle hareket edebiliyoruz. Huzur ve sükunet zamanlarında her ne kadar farklı toplum kesimleri didişse, tartışsa da mevzu insanlık ve vatan olduğunda gerisi 'teferruat' kalıyor...
Patronundan işçisine, ev hanımından mühendisine, öğrencisinden müzisyenine herkes elini taşının altına koyuyor bugünlerde... Bizzat deprem bölgesine gidip yardım eden de var, maddi yardımlarını ellerinden geldiği kadarıyla esirgemeyen de... Minicik yavruların bile kalbi deprem bölgesindeki yaşıtları için atıyor, göz yaşı döküyorlar... Her şeyden önce toplumumuzun her ferdi kalbiyle, ruhuyla orada yaşıyor!
Peki, Türk toplumunun bu dayanışma, yardımlaşma kültürü ve duygusu nereden geliyor? Geçmişimize baktığımızda; savaşlarda, Milli Mücadele'de, doğal afetlerde, ülkeyi ve insanımızı tehdit eden pek çok durumda bu kenetlenmeye şahit oluyoruz.
'Türklerin Psikolojisi', 'Türk'ün Göçebe Ruhu', 'Yedi Düvel'e karşı gibi, Türk halkının sosyal ve tarihi psikolojisinin derinliklerine inan kitaplara imza atan psikiyatr-yazar Prof. Dr. Erol Göka'yla Türk halkının dayanışma ruhunun kökenlerini konuştuk. Kendisinin aynı zamanda Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Psikiyatri Bölümü Başkanı olduğunu da belirtelim...