Son günlerin en popüler dergisi AKTÜEL yine bombayı patlattı. >> Mardinli N.Ç. 12 yaşında fuhuş çetesinin eline düştü. >> 2 Ocak 2003 tarihinde emniyete başvurdu. >> 33 sanık 14 Ocak’ta tutuklandı. “Utanç davası” olarak bilinen dava başladı. >> Gizli yapılan ilk celse 19,5 saat sürdü. >> 14 Mayıs 2003’te dördüncü duruşmada tüm sanıklar tahliye edildi. >> Ekim 2010’da yapılan 35’inci duruşmada 28 sanığa cinsel istismar suçundan bir yıl sekiz ay ile beş yıl arasında değişen cezalar verildi. Necla BAYRAKTAR/AKTÜEL N.Ç. ile 2003 yılında tanıştık. O tarihte 13 yaşında olan küçük kız Mardin Emniyet Müdürlüğü’ne başvurmuş ve yaklaşık bir yıldır iki kadın tarafından para karşılığı erkeklere satıldığını söyleyerek; “Beni kurtarın!” demişti. Olay kamuoyu gündemine düşer düşmez utanç davası” adıyla anılmaya başlandı. Fakir bir ailenin kızı olan N.Ç. duruşmada gözyaşları içinde başına gelenleri anlattı. O anlattıkça dehşet büyüdü. Aralarında asker, polis, öğretmen olan kamu görevlilerinin yanı sıra korucusundan esnafına kadar onlarca erkek N.Ç. ile para karşılığı birlikte olmuştu. Tüm Türkiye ile birlikte Mardin de karıştı. N.Ç. devlet korumasına alındı ve bir yurda yerleştirildi. Yaşadıklarından kurtulmak için devlete sığınan N.Ç. ilk andan itibaren çocuk aklıyla anlamıştı; hayat zor olacaktı onun için. Hele bütün tanıklar ve sanıklar salondayken hâkim ısrarla; “göster nasıl yaptılar?” diye sorduğunda; o da utandığı için “nasıl yaptıklarını” gösteremediğinde hâkimden azar işitince iyice pekişti umutsuzluğu. Gerçekten de o günlerde küçük bir çocuk olan N.Ç. için hayat hiç kolay olmadı. Yaşadıkları N.Ç.’ye hiç unutturulmadı. Topluma mal olan bu dava yedi yıl sürdü, tam 35 duruşma yapıldı. Mahkemeden çıkan karar da tam bir hayal kırıklığıydı. Mahkeme yaşananlarda N.Ç.’nin rızası olduğu gerekçesiyle cezalarda indirime gitti. Sanıklar bir yıl sekiz ay ile beş yıl arasında değişen cezalar aldılar. Eren Keskin sahip çıktı Mahkeme kararını verdi, ne söylemek istersiniz? Söylemek istediğim çok bir şey yok. Takip eden herkes sürecin başından şu ana kadar olanları biliyor. Hak ettiğim adaleti aldığıma inanmıyorum. Her şey bir yana davanın bu kadar uzun sürmesi beni çok yıprattı. Bilerek bu kadar uzatıldığını düşünüyorum. Zaman zaman deliller yok edildi, ifadem değiştirildi. O yüzden sonucun böyle olacağını başından beri biliyordum. Başından beri biliyordum diyorsunuz ama gidip emniyet güçlerinden yardım istediniz, bir umudunuz vardı herhâlde bunu yaparken? Ya tabii ki öyle… Çocuk bürodan başladı, Çocuk Esirgeme’ye kadar… Orada geçen yedi yıl ve şimdi buradayım. Gereksiz bir süreç yaşadığımı düşünüyorum. Ben bir şeyin değişeceğine inanmadığım için bırakalım artık diyorum (biraz kırgın biraz müstehzi bir şekilde gülüyor). Türkiye’de bu duruma gelmiş tek dava bu değil, son da olmayacak, onu da biliyorum… Eren Keskin deyince aklınıza ne geliyor? “Sevmeyi öğrenmek” demek o benim için… Ben sevmeyi onlarla öğrendim. Çocuk Esirgeme Kurumu’ndayken hiç yalnızlık ya da sevgi problemim olmadı… O zenginlik hep vardı. “Savaşmayı öğrendim” Eren Hanım’ı anne yerine koydunuz galiba… Koymak değil öyle… Anne demiyorum ama… Biyolojik annem orada ama sevdiğim annem burada… Yaşadığım bir çelişki yok her ikisinin arasında… Eren ve Leman Hanım hayatta farklı duran kadınlar. Onlardan ne öğrendiniz? Çok sağlıklı büyüdüm, güzel yetiştirildim. Onlarla büyüdüm ben… Çok tuhaf ama ben hiç sorgulamadan sevdim onları. Doktorlar bu ilişkilerin gelişimim açısından çok önemli olduğunu söylediler. Güvendim ve güvenim hiç boşa çıkmadı. Biliyorum ki ben incinirsem, onlar da incinecek. Benden çok benim hayatımı düşünüyorlar. Bunu hissetmek güzel. Onlardan en çok savaşmayı öğrendim. Evet. Aslında benim niyetim Avrupa’ya gitmekti ama… Neden Avrupa? Burada kalmak istemiyordum, bir amacım yoktu. Sevmek, güvenmek gibi buraya ilişkin kavramlarım yoktu. Ben İstanbul’a gelirken, ismini duymuştum Eren Abla’nın. O beni Avrupa’ya gönderir dedim. Ama erkek olduğunu zannediyordum. Sonra karşımda görünce çok şaşırdım. Üniversiteye hazırlanıyorsunuz, ne okumak istiyorsunuz? Basın yayın ile hukuk arasında gidip geliyorum. Hukuk olursa ofis aramak gibi bir derdim olmaz (Eren Keskin’in ofisini kast ediyor). İkisinin arasında kararsızım. Ama basın yayın okursam gazetecilikten çok haber spikerliği yapmak isterim. Kamerayı seviyorum, sinema dünyasından hoşlanıyorum. Eren Ablam konservatuara git diyor ama bilemiyorum. Nelerle uğraşıyorsunuz? Bu aralar çok okumuyorum. Rock seviyorum ama çok ağır geliyor, pop müzik iyidir bu aralar. En çok arkadaşlarımla birlikte olmayı seviyorum. Ben gençliğimi güzel yaşıyorum… Üzerimde hiçbir baskı olmadan, yönlendirilmeden… Güzel bir çevrem güzel arkadaşlarım var. Yedi yıldır her gün aynı heyecanla koşa koşa buraya geliyorum. Seviyorum burada olmayı. Bunun dışında bir ev arkadaşım var. Aslında kendimle ilgili çok bir şey yaptığımı söyleyemem. Okula gidiyorum, dışarıya çıkıyorum… Yemek yapmayı bilmiyorum, yapmaya çalışıyorum… Hangi yemekleri yapıyorsunuz? Çok güzel makarna yapabiliyorum, salatalarım güzel oluyor. Mantarlı tavuk yapıyorum, soya soslu tavuk biliyorum. Sarma sarmayı biliyorum… Bu ofisi seviyorsunuz... Çünkü burada büyüdüm, burası benim karmam… Her hâlimi yansıtabildiğim tek yer. Tek bir ruh hâlinde kalmıyorum ben. Bazen öfkeyle geliyorum gülerek çıkıyorum, bazen buradan öfkeyle gidiyorum. Şımarabiliyorum… Burada, dengesizleşebiliyorum, ağlayabiliyorum… Nazımı geçirebiliyorum. Memnun musunuz hayattan? Çok. Çok güzel ilişkilerim var. Bir de ablamdan (Eren Keskin) dolayı, bana etraftan çok yoğun bir saygı da var. Başkalarına beni tanıtırken “Eren’in kızı” derler, biz de hemen havaya gireriz. “Uyumayı unutmuştum” Kendinizi anlatın desem neler söylersiniz? Rengârenk biriyim. Hâlâ kendi içinde denge kurmuş biri değilim. Önceden yaşıtlarım neler yaparken ben ne yapıyorum diye düşünürdüm. Artık o algıda değilim. Artık canım da acımıyor. O dönem geçti. Nasıl söylesem, bu aralar hoppidi hoppidiyim. Artık; o buhranlar, bunalımlar, krizler, uykusuz geçen geceler, o mide krampları yok. Dokuz yıl hiç uyumadım. Ama son bir yıldır kafamı koyuyorum ve uyuyorum. Gerçekten uyumayı unutmuşum. Nefes alıp vermek böyle bir şeymiş. Kötü günler geride kalmış gibi. Önceden espri yapan insanlardan hiç hoşlanmazdım, gülmeyi çok aptal bir eylem olarak düşünürdüm. Hiç espri yapamazdım. Şimdi espri yapıyorum. İnsanları eğlendirmek iyi bir his. Artık eski algıda değilim, olmak da istemiyorum; öyle oldu, böyle oldu… Yeter artık… SIRADA ÜNİVERSİTE VAR “Çok daha başka şeyler başarabilirdim. Okulda dönem dönem takdir, teşekkür aldım. Bir önceki dönem 4.13 geldi not ortalamam. İngilizce, yüzme kurslarına git dediler. İlla ki bir şeyler yapmam, başarmam mı gerekiyor diye düşündüğüm zaman diyorum ki; yok! Ben zaten yaşamayı başardım. Daha iyisi ne olabilirdi diye düşünüyorum, ama ben zaten en iyisini yaptım. Ötesine gerek yok gibi geliyor. Tek yapacağım şey üniversiteye gitmek.” Ablamlar olmasaydı yaram büyür beni yutardı. Ben o yaradan ölecektim. Bir de dürüstçe söyleyeyim; hiçbir amacım yoktu. İntihara çok meyilliydim. Onlar beni önemsediler ve herkese karşı tırnaklarını çıkarıp beni korudular. “N.Ç.’YE DESTEK VEREN PSİKİYATRİST DE DESTEK ALDI” “Çocuğumuz gibiydi… Yurttan da izin alıyorduk, evlerimizde kalıyordu. Gündüzleri hep buradaydı. Onu gezdiriyorduk, yemeklere götürüyorduk, çocuk parkına götürüyoruz falan… Sanki öyle bir olay olmamış, o da bizim çocuğumuz gibi… Bana Eren Abla diyor. Ama başkalarına tanıştırırken annem diye tanıtıyor. Benim soyadımı kullanıyor.” “Bu arada tabii çok önemli sağlık sorunları yaşadı. Çok çekti, biz de çektik. Çok sinirliydi, defalarca hayattan vazgeçmeye kalktı. Hakikaten çok uğraştık, bizim için de çok zor oldu. Yıllarca psikiyatriste gitti. Psikiyatrist kendisi de destek aldı, ona destek verebilmek için. ‘Çok akıllı ben yetişemiyorum’ diyordu.”