Bu yazıyı, halk arasında "Devrimin Evi" olarak bilinen dokuz katlı bir apartmanda yazıyorum. Mısır ile Arap dünyasındaki ayaklanmanın merkezi olan kalabalık Tahrir Meydanı'na yukarıdan bakıyorum. Balkondan bakınca, bir haftadan daha uzun bir süredir evlerine gitmeyen kimi göstericilerin barındığı, yakın zamanda oluşmuş bir çadır kentin etrafına toplanmış, muazzam bir kalabalık görüyorum. Meydandaki duygular, yakınlardaki Nil'den esen rüzgâr gibi sürekli değişiyor. Coşkulu dönemlerin ardından, belirsizlikle dolu anlar yaşanıyor. 7 Şubat itibarıyla güç, Başkan Hüsnü Mübarek'in 30 yıllık demir yumruklu yönetiminin sona ermesinden daha azına razı olmayan, sayısız Mısırlının elindeydi. 11 Şubat'ta da Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman, Mübarek'in tüm yetkilerini orduya devredip başkenti terk ettiğini açıkladı. Meydandaki kabarmanın asıl nedeni ve yoğun tartışmaların konusu, 27 Ocak'ta ortadan kaybolan Vail Gonim adlı Google yöneticisiyle yapılan bir söyleşinin o gece yayınlanmasıydı. Gözaltına alınmadan önce Twitter'daki hesabına bıraktığı son mesajında, "Mısır İçin Dua Edin" diyen Gonim, hükümetin "savaş suçu" işleme planı hakkında uyarıda bulunmuştu. Mübarek'in fedailiğini yapan güvenlik görevlilerince gizli bir yerde alıkonulan Gonim, 7 Şubat'ta tekrar ortaya çıktı ve Twitter'da "Özgürlük, uğruna savaşılacak bir nimettir" yazdı. Mısır'ın en çok izlenen programlarından birisindeki söyleşi, büyük yankı uyandırdı. "Bu devrimin sahibi Mısır gençliğidir, ben kahraman değilim" diyen Gonim, öldürülenlerden bazılarının fotoğraflarını görünce ağladı. Gonim bir kahraman. Meydandaki olağanüstü görüntüler ise Mübarek'in, özgürlüğü ayaklar altına alan polis devletinin bir daha düzeltemeyeceği bir çöküşü temsil ediyor. Araplar haydutlarca "ortadan kaybedilmek"ten bıktı. Facebook'ta haberleşen genç bir Mısırlı kuşağı, ülkeyi uzun uykusundan uyandırdı. Artık Mısır ve Arap dünyası eski baskı dönemine, sahte seçimlere ve korkudan sinmeye razı olmayacak. Arap Jurassic Park'ının sonu geldi. Belki de bu apartmanla ilgili bir şeyler söylemeliyim. Binanın sahibi, ayaklanmayı destekleyen bir sanatçı. Bina bir süredir bu dağınık hareketin örgütlendiği bir merkez oldu. Solgun duvarların üzerinde, eğri olarak duran eski fotoğraflar asılı. Masalardaki bilgisayarlarda çalışan genç öğrenciler, Facebook sayfalarına eylem çağrılarını (ve tabii ki Gonim'in röportajını) koyuyor. Lider yok. Sadece Mübarek'ten kurtulmak veya Nobel ödüllü muhalefet lideri Muhammed El Baradey'in deyimiyle "onun gidişini görmek" için teknoloji sayesinde birleşen bir irade var. Öğrencilerden biri, çokuluslu bir şirkette yöneticilik yapan babasını getirmiş. "Oğlumla gurur duyuyorum" diyen babaya niçin gururlandığını sorunca, "Çünkü Mısırlılar daha önce, 'özgürlük' gibi temel bir şey uğruna savaşmak için asla bir araya gelmemişti" dedi. Bu doğru. Mısırlılar General Cemal Abdül Nasır ve askerlerini iktidara taşıyan 1952 devriminden beri, özgürlüğü ve hukuk devletini unuttu. Farklı dünya görüşlerini (Nasır'ın Pan-Arap sosyalizmi, Enver Sedat'ın ABD'yi kucaklaması, Mübarek'in güvenlik odaklı sürekliliği) benimsediler ancak ifade özgürlüğünü hiç yaşamadılar. Sonuç olarak da Mısır'ın eskiden Arap dünyasında merkezi öneme sahip olan konumu geriledi. Mısır'ı eski konumuna getirmekte olanlar, şu anda aşağıdaki meydanda bulunan insanlar. Olayların Ürdün'den Yemen'e kadar yarattığı dalgalanma, şimdiden güçlü. 60 yıllık baskının ardından eskiye dönüş uzun sürecek, ama süreç başladı. Dünya başkentlerindeki liderler ve yetkililer, kendi hesaplarını yapıyor. Demokratik bir Mısır İslamcılığa mı kayacak? Mübarek'in gidişi kaos mu getirecek? İsrail'le yapılan barış anlaşmasına ne olacak? Tam şu anda, işte burada, bu soruları cevaplayan şey, Tahrir Meydanı'nın ruhu; Kuşak farklarına ve ideolojilere aldırmadan işbirliği yapan, şiddetten uzak duran, özgürlüğün getireceği kazanımları ve ödünleri kucaklamaya kararlı, birlikten kuvvet alan bir ruh. Bu yeterli bir cevap olmayabilir ancak etkili ve buradan bakınca reddedilemez görülüyor.