EGE'NİN İNCİSİYDİ, YOK OLDU
1923'e kadar yüzyıllarca birlikte yaşamış Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ve Levantenler'den oluşan kozmopolit bir topluluğun yarattığı, çokkültürlü bir kenttir İzmir. Ege'nin incisidir. Ama önce bir yangın geçirir, bir yıl sonra da mübadelenin zorunlu göçüne tanık olur. Dini bayramlarını bile birlikte kutlayan bu insanların anıları kitap sayfalarında, tiyatroları, sinemaları, kütüphaneleri, eğlence yerleri kartpostallarda kalır. Savaş bitmiş, Rum ve Türk topluluklarının karşılıklı göç etmesini zorunlu kılan Mübadele Yasası çıkartılmıştır. İki perdelik Ah Smyrna'm Güzel İzmir'im'i, Tiyatro Pera'nın sanat yönetmeni Nesrin Kazankaya, bütün oyunlarında olduğu gibi bu kez de yine kendisi yazmış, yönetmiş ve Ioanna karakterini de üstlenmiş. İzmirli Kazankaya da Girit ve Selanik kökenli bir aileden geliyor. Ama kişisel tarihinde, mübadele öyküsü yok. Onun ailesi, 1800'lü yılların sonunda İzmir'e gelmiş. Kazankaya, bu etkileyici mübadele öyküsünü sahneye taşımalarının nedenini şöyle anlatıyor: "Mübadele, Tiyatro Pera'nın dünya tarihine dair bütün dertlerin peşinde oyunlar sahneleme amacının bir sonucu. Balkanlar'daki Yugoslav iç savaşı, II. Dünya Savaşı, Cumhuriyet tarihimizin dönüm noktaları olan '70, '80 darbeleri gibi... Oyunlarımızda bu konular hep insan ve bireysel öyküler üzerinden anlatılır. Ah Symrna'm Güzel İzmiri'm de savaşın travmalarını yaşamış köklü bir Rum aile ile Türk ailenin bir günlük öyküsü. Rum aile, evini bırakıp gitmek üzeredir. Üç kuşaktır bir arada yaşayan bu iki aile, 1919'dan 1923'e kadar savaşın derin yaralarını yaşamışlardır. Toplum, onları sıkıştıran köşede, kimden hesap soracağını bilemez. Bu ne Türk ne de Yunan halklarının sorumluluğundadır. Masalarda haritayı açıp, kırmızı çizgiler çeken beyler, ne Rum ne de Türk halkıdır. Bunlar emperyalizmin bizzat kendisidir." Oyun bugün, yarın ve salı akşamı saat 20.30'da Tiyatro Pera'da, 24 Mayıs'ta saat 20.30 ve 27 Mayıs'ta da saat 16.00'da Caddebostan Kültür Merkezi'nde sahnelenecek.
GÖÇ EDENLER DE BİZİM İNSANIMIZ
Kazankaya, 1922'deki yangınla İzmir'in bütün kültürel altyapısının da yok olduğunu anlatıyor: "O yıllarda prömiyer için İtalya'dan operalar gelir İzmir'e. Bolşoy Tiyatrosu gibi görkemli tiyatroları vardır. Günde 17 gazete yayımlanır. Türk, Rum, Ermeni, Levanten, Yahudi halkı barış içinde yaşar. Hepsi Atlantis medeniyeti gibi yangınla yok olup gitti. Bugün onların hiçbiri olmasa da İzmir yine de bu geleneğini günümüze aktarabilen, en medeni kentlerimizden biri. Bunu binlerce yıllık İyonya medeniyetine bağlıyorum. Ege'nin iki yakası, Antik kültürün yaratıldığı topraklar." Oyun boyunca Türkçenin yanı sıra Rumca konuşulan bölümler de var. Kazankaya, o dönemin insanının hem Rumcayı hem de Türkçeyi ana dili gibi konuştuğu için bunun da normal olduğunu açıklıyor: "Oyunda belli aralarla toplam üç dakika Rumca konuşuluyor. O tarihte bu çok normaldi. Göç edenler de bizim insanımız." Kazankaya'nın canlandırdığı anne Ioanna ise kızıyla ortak bir kaderi paylaşır: "Rum ailedeki anne Ioanna da iki çocuğuyla bu dönemin tanığıdır. Kızı bir Türke sevdalıyken, Ionna da kendi sevdasını yaşayamamış biridir. Bu ayrılığa sevda öyküleri de karışır."