VERGILIUS VE BROCH
Hermann Broch, Vergilius'un Ölümü adlı romanını 1935 yılında yazmaya başladı. İ. Ö. 70- 19 yılları arasında yaşamış olan Publius Vergilius Maro, Roma İmparatorluğu'nda Augustus döneminin en ünlü şairiydi. Başeseri sayılan ve Troya'nın düşüşünden sonra İtalya'ya dönen Aeneis'ın yolculuğunu konu alan Aeneis Destanı, şairin sağlığında büyük hayranlık uyandırmış, Ortaçağ'da Avrupa edebiyatının en büyük şiiri sayılmıştı. Hermann Broch'un Vergilius'a duyduğu ilgi, Romalı şairin yaşadığı dönemden kaynaklanır. Broch, romanın konusunu şöyle anlatır: "Kitap, ağır hasta olan Vergilius'un Brundisium Limanı'na varışından ertesi günü öğlenden sonra Augustus'un sarayındaki ölümüne kadar geçen 18 saati anlatır. Romanın tamamı, şair Vergilius'un iç monoloğundan oluşur. Bu nedenle kitap, her şeyden önce şairin kendi hayatıyla, bu hayatın ahlak açısından doğruluğuyla ve yanlışlığıyla, bu hayatın adanmış olduğu şiir sanatının yerindeliğiyle ve boşunalığıyla giriştiği bir hesaplaşmayı dile getirir."
ASİMİLASYON TÜRKÇEYİ YOKSULLAŞTIRIYOR
-
Sizin bir de Yazko deneyiminiz var...
- 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye'de yayıncılık zora girmişti. Bir tarafta yasaklar, diğer tarafta müthiş bir kağıt sıkıntısı. Tam o sırada Mustafa Kemal Ağaoğlu, bir kooperatif fikri attı ortaya. Çok da yararlı oldu, Yazko kitap basmanın imkansız olduğu dönemde epey kitap bastı.
Yazko Çeviri,
Soyut gazeteleri gibi süreli yayınlar da yaptı. Türk yayın hayatına önemli katkısı oldu.
- Çevirmen, çevirdiği yazarları kıskanmaz mı hiç?
- Şöyle diyeyim; önemli yazarları çevirmek, benim yazarlığımı geciktirdi. İkinci planda kalmak ise, olması gerekendir. Çevirmen yerinin arka plan olduğunu bilmelidir. Bu hiç küçümsenecek bir şey değil. Çevirmenlik yazarlıktan daha zordur.
- Nasıl buluyorsunuz çeviri dünyamızı?
- İç açıcı değil. Yayıncılar iyi Türkçe bilen çevirmen bulmakta sıkıntı yaşıyor. Yeni kuşak çevirmenler, kavram ve terim üretemiyor. Son 10 yılda yapılan araştırmaya göre Türk insanı günde 300-350 sözcük kullanıyor.
Vergilius'un Ölümü bana kendi dilimin ne kadar zengin olduğunu kanıtladı. Çok önemli bir tehlike var, yabancı dilde eğitim veren okullar. Bildiğim kadarıyla eskiden sömürge olan birkaç ülke dışında hiçbir ülke izin vermiyor yabancı dilde eğitime. Bir de dilimizde çok tehlikeli bir kelime var, 'zaten' kelimesi. Bir Türke 'Türkçe biliyor musunuz?' diye sorsanız, 'Zaten Türküm,' cevabını alırsınız. Ama hiçbir şey 'zaten' bilinmez. Özen gösterirseniz bilirsiniz.
- Bir dili iyi bilmek için ne yapmalı?
- Önce edebiyat okuru olmak gerekiyor. En baba kitabın 2 bin basıldığı ve bir yılda tükenmediği bir ülkeden daha fazla sanatçı çıkmaz.
- Şiir çevirmekle nesir çevirmek arasında bir fark var mı?
- Bütün edebiyat türlerini çevirmek zordur, şiir çevirmenin özel bir zorluğu yoktur. Ama şiir çeviren kişinin gizli bir şair olması gerekir. Şairlikle ilgisi olmayan kişinin şiir çevirmesi mümkün değildir.
- Bir çevirmene Türkiye'de konuşulan dilleri sormamak olmaz...
- İlber Ortaylı bir makalesinde Türkiye'deki diğer dillere yeterince önem vermememiz nedeniyle Türkçenin kayıplarından bahsetmişti. Bence de çok doğru bir düşünce. Rumcadan, Ermeniceden, Kürtçeden dilimize geçen çok kelime var. Asimilasyon Türkçeyi de yoksullaştırıyor.
- Son olarak, kitabı Azra Erhat'a adamışsınız. Neden?
- Azra Erhat ve dava arkadaşları, Cumhuriyet'in kuruluş kuşağının çok önemli isimleri. Yaşar Kemal, Azra Erhat'la yaptığı bir söyleşide 'Sizin yaptığınız çeviriler dünyadaki en iyi
İlyada ve
Odysea çevirileri. Çünkü onlar Yunan mitolojisi değil, Anadolu mitolojisi,' diyor. Gerçekten de Yunan mitolojisi tek başına Yunan değil, aynı zamanda Anadolu'dur. Azra Erhat ve arkadaşları bu anlamda öncüdür, bir Antikçağ romanını ona adamamak olmazdı.
ASALETTEN NEFRET EDEN PAŞA TORUNU
- Cemal Paşa'nın torunusunuz. Bizim ansiklopedilerden okuduğumuz bir hayatın içinde olmak nasıl bir duygu?
- İlkokulu bitirdikten sonra, babamın ailesi hep Almanca eğitim aldığı için Avusturya Lisesi'ne gönderildim. Almancam oradan. Evet, Cemal Paşa'nın oğlu Necdet benim babam. İçimde küçük yaştan beri hep bir tepki vardı bu duruma. Hatta bu yaklaşımım, aile tarafından hep tenkit edilirdi. Her zaman birilerinin kimliğine sahip çıkarak kimlik edinmeye tepki duydum. Bir kere dedemi tanımadım, bütün Türkiye'de yaşayanlar gibi onu okuyarak öğrendim, bir de aile içinde anlatılanlardan. Türkiye'de toplumsal hayatta bir aristokrasi yok, bu varmış gibi seçkinciliği oynamaya da gerek yok.
- Önsözü kaleme alırken çok açık davranmışsınız. Affettiniz mi annenizle babanızı?
- Sadece sorumsuzlukla suçlamıştım. Evet, affettim. Zaten onlar ölüp gittikten sonra kızgın olmanın kime ne faydası olurdu ki? Kitabın süreci o kadar kişisel alanlarıma rastladı ki, onları da anlatmayı zorunlu gördüm. Sanki anlatmasam eksik kalacaktı. Birtakım eksikler sizi bütünlüyor, dönüşüyorsunuz.
KÜTÜPHANES İNDE 400 SÖZLÜK VAR
Tomris Uyar yabancı dillere daha çok çevrilmesi gereken bir yazar.
Türkiye sanatının temel sorunu; kendi ülkesinin kültürüyle yeterince ilişkisinin olmaması.
'En Türk' yazarımız Yaşar Kemal; Batı ile Doğu sentezini en iyi yapan ise Bilge Karasu.
İyi çevirinin sırrı; çeviriyi sevmek, çevrilen dilin kültürünü ve alt kültürlerini bilmektir.
Sözlüğe çok bakan çevirmenler, en deneyimli çevirmenlerdir.
Çevirdikleri arasında top 5: Niteliksiz Adam, Malina, Bachman'ın şiirleri ve Stefan Zweig kitapları.
En büyük ukdesi Faust çevirisini tamamlamak, 2013'te raflarda olması için canla başla çalışıyor.
Kitaplığında tam 400 farklı sözlüğü var.