- Eşiniz Türk, peki emekli olduktan sonra nerede yaşamak istiyorsunuz?
- Bodrum'u da çok seviyorum. Eşimin ailesi yazları orada yaşıyor. Kışları İsviçre'de, baharları Bodrum'da, yazları İstanbul'da yaşamak isterim. Yaz aylarında şehir boşalıyor ve muhteşem oluyor. Yazın İstanbul'u hiçbir şeye değişmem.
MURIEL DOMENACH FRANSA BAŞKONSOLOSU
ÇOCUKLARIMIZ İSTANBUL'DA BÜYÜSÜN İSTEDİK
Fransa Başkonsolosu Muriel Domenach ve Osmanlı tarihçisi eşi Olivier Bouquet, özellikle görev için burayı seçmiş. Üç çocuğuyla cami, türbe gezmeyi ve Anadolu yakasına gitmeyi sevdiğini söyleyen Domenach, "Buraya gelmek bizim için bir aile meseleydi" diyor.
- İstanbul'a görev için gelmeyi siz mi seçtiniz?
- Evet özellikle ben seçtim. Daha önce tatile gelmiştim. Burayı seçme nedenlerimden biri de eşimin dört sene burada yaşamış olması. Eşim Fransız ama Osmanlı tarihçisi ve Türkçe öğrenmek için daha önce burada yaşamıştı. Bizim için bir aile meselesiydi buraya gelmek. Çünkü onun büyük büyükbabası buradaki son Fransız Büyükelçisi'ydi. 1909-1914 tarihleri arasında o dönemde Fransız Sarayı'nda yaşıyordu. Ailenin burada arşivleri, hikayeleri vardı. Zaten eşim hem Türkçe hem de Osmanlıca biliyor. Çocuklarımızın burada büyümesini istiyorduk. Çocukların da Türkçe bilmesini istedik.
- Peki siz konuşabiliyor musunuz?
- Ben de öğreniyorum. Altı aydan beri konuşmaya çalışıyorum. Kızım Türkçe biliyor. Oğullarım anlıyor ama çok az konuşuyorlar.
- İstanbul'un en çok nerelerini seviyorsunuz?
- Boğaz Köprüsü'nü... Her hafta Boğaz'da farklı bir manzara görüyorum. Ve her hafta Boğaz'da farklı bir yürüyüş alanı buluyorum kendime. Ailece gezdiğimizde de beşimizi birden en çok Boğaz motive ediyor. Eşim, çocukları camilere ve türbelere götürmeyi seviyor. Çocuklar paşaların mezarlarını çok iyi biliyor. Paşaların hayat hikayelerini dinleyerek büyüdüler. Önemli kişilerin mezar taşlarını görür görmez anlıyorlar. Bense Boğaz'ın türbelerden daha canlı olduğunu düşünüyorum.
- Var mı favori aktiviteniz?
- Bizim için özellikle çocuklar için Anadolu yakasına gitmek çok egzotik bir şey. Biz Fransızcada ona 'Asya kıyısı' diyoruz. Çocuklar buradan Asya'ya gitme fikrini çok seviyorlar. Bir de Eyüp semtini çok iyi biliyoruz. Mezarlık ve camiden dolayı. Beyoğlu ise hem tarihi hem canlı bir yer.
- Peki bu kalabalık şehirde yaşamanın en zor tarafı ne?
- Şehir o kadar güzel, o kadar enerjik ve ilgi çekici ki zorluğundan bahsetmeyi düşünemem. Bu muhteşem şehirde ve güzel bir sarayda yaşıyorum. Şikayet edemem. Ama yine de trafik sorunu için bir şeyler daha yapılabilir. Ama bu birçok metropolün sorunu. Paris'te bununla ilgili çalıştık ve proje geliştirdik. Mesela elektrikli araçlar var. Belli noktadan alıp başka bir noktaya bırakabiliyorsunuz. Hem trafiğin azalmasını sağlıyor hem de hava kirliliği yaratmıyor.
- Türk yemekleriyle aranız nasıl?
- Mutfağı çok seviyorum. Daha önceki ekibimde bana özel Türk yemekleri kursu hediye etmişlerdi. Ama özellikle baklavaların yapılışını görmek çok isterim. Önümüzdeki ay randevu aldım ve gidip nasıl yapıldığını seyredeceğim. Baklava yapan kişinin zanaatkar olduğunu biliyorum. Söylenene göre baklava ustaları yumurta bile pişiremeyen insanlarmış. Ama bu konuda da zanaatkarlarmış. Küçük kızım pilavla sebzeyi karıştırınca çok hoşuna gidiyor. Türk damak tadı oluştu. Sabahları ayran içip zeytin, peynir yiyor.
- Fransa ve Türkiye arasındaki benzerlikler ve farklar neler?
- Zor buna cevap vermek. Ama burada çocuklara karşı çok güzel yaklaşıldığını gördüm. Pozitif bir fark olarak söylüyorum bunu. Burada bir anne olarak konuşuyorum. Çocuklarla bir yere gittiğimizde hem onları yetişkin yerine koyuyorlar hem de çok daha müsamaha gösteriyorlar.
JUTTA WOLKE / ALMANYA BAŞKONSOLOSU
BOĞAZ'DA OLMAK ÇOK GÜZEL BİR HİS
Almanya Başkonsolosu Jutta Wolke'nin bu İstanbul'da ikinci görev alışı. Şehrin çok güzelleştiğini söylüyor. Diplomatlar arasında İstanbul'un popüler bir destinasyon olduğunu da ekliyor. "Burada insanlar o kadar sıcak ki, kendimi evde hissediyorum" diyor.
- Diplomat olmak zor değil mi? Nerede kendinizi evde hissediyorsunuz?
- İstanbul'da hissediyorum. Burada arkadaşlarım da var. Ve eski arkadaşlıklardan bahsediyorum. Bir de tabii Berlin'de kendimi evde hissediyorum.
- Üç-dört yılda bir taşınmak zorunda kalmak nasıl bir duygu?
- Her şeyi geride bırakmak çok kolay değil. Sanırım en zor kısmı bu. Ama yeni bir hayata başlamak çok heyecan verici. Tabii nereye gittiğiniz de önemli. Bazı noktalar çok daha fazla heyecan verici olabiliyor. Tıpkı İstanbul gibi.
- İstanbul'a gelmeyi siz mi istediniz?
- Bu benim ikinci kez İstanbul'a gelişim. 1986-1989 yılları arasında da İstanbul'da görev almıştım. O dönem Türkçe öğrenmiştim. Şimdiyse İstanbul'a Türkçe bilen birini göndermek istediler ve bu görevi bana teklif ettiler. Tabii ki geri çevirmedim.
- 1989'un İstanbul'u ile şimdiki İstanbul arasında ne gibi farklar var?
- Oldukça fazla fark var, çok değişmiş. Şimdi uluslararası olmuş, o dönem böyle değildi. Artık burada yaşayan birçok Alman, Yunan, Lübnanlı ya da başka ülke vatandaşları var. Tabii tek değişiklik bunlar değil. O dönemde epey bir hava kirliliği sorunu vardı. Camı açardınız ama temiz hava alamazdınız. Cihangir'de yaşıyordum ve o dönem evim Boğaz manzaralıydı ama çoğu kez köprüyü göremiyordum. Su da iyi değildi. Tüm problemler çözülmüş.
- İstanbul'u anlatmanızı istesem.
- Coğrafi olarak konumu muhteşem. Boğaz, Marmara Denizi ve Karadeniz var. Kültürel açıdan da çok fazla aktiviteye ev sahipliği yapıyor. Sanat fuarları, sergiler, galeriler... Ve müziksel aktiviteler.
- Çalışmadığınız günlerde şehirde neler yapıyorsunuz?
- Şehirden uzaklaşmayı seviyorum. Genelde Büyükada'ya gidiyorum. Adaya gidemezsem Kabataş'tan Kadıköy vapuruna biniyorum. Kadıköy'e sonra Kabataş'a sonra tekrar Kadıköy'e ve yine Kabataş'a defalarca gidip geliyorum. Çünkü Boğaz'da olmak çok güzel bir his. Topkapı Sarayı'nın manzarası ve eski şehir manzarasını seyretmek çok keyifli.
- Şehrin en büyük sorunu nedir sizce?
- Çoğu kez trafikte sıkışıp kalıyorum. Tek başımaysam genelde metro kullanıyorum. Tarabya'ya giderken bile Hacıosman'a metroyla gidiyorum. Oradan da dolmuş ya da otobüse biniyorum. Sultanahmet'e giderken tramvay kullanıyorum. Kabataş'a gitmek içinse füniküler kullanıyorum.
- Buranın keyfini nasıl çıkarıyorsunuz?
- Yazın bir ağaç gölgesinde bank bulsam bana yetiyor. Sadece oturuyorum. Birçok Alman öğretmenin eğitim verdiği İstanbul Lisesi çok güzel bir bina, bazen oraya gidiyorum. Gülhane Parkı çok güzel. Topkapı Sarayı'nın da güzel bir parkı var. Cihangir'i çok seviyorum. Oradaki bazı mekanların terasları var ve yaz akşamları o teraslarda olmaktan daha güzel bir şey yok. Bir de Sultanahmet'i, Kariye Camii etrafını ve oralardaki ufak dükkanları seviyorum.
- Bir yabancı için İstanbul'da yaşamak zor mu?
- Hayır, tam tersi. İnsanlar sizin için her şeyi kolaylaştırıyor. Çok sıcaklar, hemen aralarına kabul ediyorlar, sizi davet ediyorlar. Benim şansım daha önce burada olmam ve arkadaşlarımın olması.
- İstanbul'da çok Alman var mı?
- Çok sayıda Alman Enstitüsü var. Örneğin bu içinde bulunduğumuz binayı Alman Arkeoloji Enstitüsü ile paylaşıyoruz. İstanbul Lisesi, Alman Lisesi var. Size tam bir rakam veremem ama çok sayıda Alman yaşıyor diyebilirim. Sadece İstanbul'da yaklaşık 10 bin Alman yaşadığını tahmin ediyoruz ama çok daha fazla olabilir.
- Almanlar ve Türkler birbirine benziyor mu?
- Burada ilginç bir şey var. Almanya'da biz en baştan en sona her şeyi planlamayı severiz. Burada bir mastır plan olmasa da her şey istenildiği gibi gerçekleşiyor. Bir şekilde her şey yoluna giriyor.
- Türkiye'de hangi şehirleri gördünüz?
- Güneydoğu'ya hiç gitmedim. Ama Karadeniz kıyısını, Pamukkale'yi, Kapadokya'yı gördüm.
ROBERT SCHUDDEBOM / HOLLANDA İSTANBUL BAŞKONSOLOSU
DİPLOMATLAR ARASINDA POPÜLER BİR DESTİNASYON
Hollanda Başkonsolosu Robert Schuddeboom yaklaşık dokuz aydır 17 yaşındaki oğlu ile birlikte İstanbul'da yaşıyor. "Bu şehir dünyanın en güzel üç şehrinden biri" diye bahsediyor İstanbul'dan.
- Ne kadar süredir buradasınız?
- 1 Ağustos 2013'te geldim.
- Siz mi istediniz gelmeyi?
- Aslında oğlumun okulu uzak olacağı için tereddüt etmiştim ki gerçekten de uzak. Ama İstanbul en popüler destinasyonlardan biri. 15 meslektaşım İstanbul'a gelmek için başvurmuştu. Benim de Afrika'da bir yere gitmem gerekiyordu. Ama ekonomik geçmişim nedeniyle buraya gelmemin daha doğru olacağına karar verildi ve geldim. Tabii diğer 15'i büyük hayalkırıklığına uğradı. Bense çok mutlu oldum. Ama oğlum her gün bir saatte okula gidiyor.
- Okul nerede?
- Küçükçekmece'de. İki oğlum var; biri 17, diğeri 15 yaşında. Küçük olan annesiyle yaşıyor. Burada büyük oğlum ve köpeğimle yaşıyorum.
- Oğlunuz alıştı mı buraya?
- O artık bir dünya vatandaşı. Bu kadar lider, modern bir ülke olmasını beklemiyordu. Mesela Starbucks olduğunu görünce rahatladı. Şaka yapıyorum. Ama kendini güvende hissediyor. Kız arkadaşı var.
- Siz neler yapıyorsunuz?
- Bence İstanbul, dünyadaki şehirler sıralamasında ilk üçe girer. Tarihi bir şehir, farklı kültürleri ve dinleri barındırıyor. Ve tabii ki deniz kenarı. Hollandalı biri olarak su benim için önemli. Her sabah balkonumu açıyorum ve Boğaz'ı seyrediyorum. Dört yıl hiç buradan ayrılmadan yaşayabilirim. Ve insanlar... Hayatımda 100'ün üzerinde ülke gezdim, hiç bu kadar sıcakkanlı insan görmedim. Bir de Taksim'de, muhteşem bahçeli bir evde yaşadığım için çok şanslıyım. Her gün İstiklal Caddesi'nde yeni bir şey oluyor. Alışverişimi yapıyorum, ekmeğimi alıyorum, herkes beni tanıyor. Büyük bir şehir ama sanki ufak bir şehir. Kuruyemişçim, sütçüm var.
- Neden diplomat oldunuz?
- Biri neden diplomat olur size söyleyeyim. Çünkü hayatı merak eder. Hafta sonu oğlumla Çanakkale'ye gittim. Truva'yı gördük. Dört yıl sonra muhtemelen her yeri görmüş olurum.
- Taksim'de yaşıyorsunuz, toplu taşıma kullanıyor musunuz?
- Evet, çok seviyorum. Marmaray'dan ilk açıldığı gün geçtim. Haliç'teki metro köprüsünden de geçtim. Muhteşem olmuş.
- Biraz da yemek konuşalım.
- Siz hiç Türk yemeklerini sevmeyen birini tanıdınız mı? O kadar zengin bir mutfak ki mutlaka sevecek bir şeyler buluyorsunuz. İki gün önce Limonlu Bahçe'deydim ve ızgara sebze yedim. O bile çok lezzetliydi.
- Türkiye'de yaşayan çok Hollandalı var mı?
- İstanbul'da 5-6 bin civarı var. Antalya'da yaklaşık 2 bin. Ankara'da neden bilmiyorum ama sadece 20 kişi. Bu kişiler iki ülke arasında ekonomik köprü konumunda. Ayrıca her yıl 1.2 milyon Hollandalı Türkiye'yi ziyaret ediyor. Bunlar ciddi rakamlar.
- İstanbul'daki olağan bir gününüz nasıl geçiyor?
- Sabah 06.30 kalkıyorum köpekle ve çocuğumla ilgileniyorum. 07.30'da işe gidiyorum. Bizim işimizde iş ve özel hayat farkı çok olmuyor. Örneğin geçtiğimiz akşam İstanbul Modern'de muhteşem bir defileye gittim. Bir de boş zamanlarımda sabah 07.00 gibi İstiklal Caddesi'nde koşmayı seviyorum. Sosyal medyada da çok aktifim. Bir ben bir de İngiltere Başkonsolosu çok aktifiz. Ama yazdıklarıma elbette dikkat ediyorum. Hem Daily Sabah da beni takip ediyor.
CHRISTINE WENDL / AVUSTURYA BAŞKONSOLOSU
MESLEKTAŞLARIM BENİ KISKANIYOR
Avusturya Başkonsolosu Christine Wendl, İstanbul'a geleli yaklaşık altı ay olmuş. Bir önceki gelişinin üzerindense 20 yıl geçmiş. "Bu şehir büyüleyici" yorumunu yapıyor. En çok da balık ekmek yemeyi sevdiğini anlatıyor.
- Ne kadar süredir buradasınız?
- Yaklaşık altı ay olacak. - Gelmeyi siz mi istediniz? - Evet, ben başvurdum. Pek çok meslektaşım İstanbul için başvurmuştu ama şanslı olan bendim.
- Neden İstanbul'u seçtiniz?
- Çünkü büyüleyici bir şehir. Buraya gelmeyi çok istedim.
- Daha önce gelmiş miydiniz?
- 20 yıl önce bir geceliğine geldim.
- Neler değişmiş?
- O zaman bana daha kalabalık gelmişti. Çok yüksek bina yoktu.
- Türkçe öğreniyor musunuz?
- Ders alıyorum ama zor geliyor. Belki 20 yaşımda olmadığımdandır.
- Sizi burada en çok ne etkiliyor?
- Elbette Boğaz. Ve insanların yardımseverliği. Çok açık, arkadaş canlısı. Bir de çok çalışkanlar.
- İstanbul'u tek başınıza keşfe çıkar mısınız?
- Genelde arkadaşlarımla çıkıyorum. Ama bazen evde tek başıma kalıp Boğaz manzarasını seyrediyorum. Boğaz kenarında yürüyüşler yapıyorum. Vapurla karşıya geçiyorum. Çok rahatlatıcı bir şey. Yeniköy sahilinde parka gidiyorum. Eski şehirdeki kahvehaneleri, çay bahçelerini seviyorum.
- Aileniz de sizinle mi yaşıyor?
- Hayır, tek başımayım. 30 yaşında bir kızım var. Babasını kaybettik.
- Zor değil mi, tek başınıza dünyayı dolaşmak?
- Bazen bir yerde uzun süre kalmak istiyorsunuz. Ama üç-dört yıl bir yerde kaldıktan sonra da gideceğin için heyecanlanmaya başlıyorsun.
- Türk gelenek göreneklerine ayak uydurabildiniz mi?
- Evet, mesela yürüyorum ve balık ekmek satanlarla Türkçe konuşuyorum. "Balık ekmek, soğanlı olsun" diyorum. Burada yaşamak zor değil ama sadece alışmak ve buranın büyük bir şehir olduğunu unutmamak lazım. Trafik dışında her şey mükemmel. Biliyorum ki birçok diplomat beni İstanbul'a geldiğim için kıskanıyor. Çok enerjik, yaşayan bir şehir.
- Avusturyalılarla Türkleri birbirine benzetiyor musunuz?
- Türkler pozitif insanlar. Avusturyalılar bazen şikayetçi olabiliyor. Ya da dil bilmediğim için anlamıyorumdur.