7.5 YIL BOYUNCA REDDEDİLDİM
ROMA'DA KEYİFLİ, KÜÇÜK, BASİT BİR HAYATIM VAR
- Muhteşem Yüzyıl döneminde eşiniz ve çocuklarınızla ilişkiyi nasıl oturttunuz?
- M.G: Diziye girdiğim ilk dört ay ailem İtalya'daydı. O yüzden her hafta sonu gidiyordum. Sonra onlar da buraya geldiler ve iki sene burada yaşadık. O yüzden çok rahattı. Çocuklar için de bu iki yıl güzel geçti. Okullar, yeni ev, yeni arkadaşlar. Şimdi İtalya'ya döndükleri için de mutlular. Orada da arkadaşları var.
- Nerede yaşıyorsunuz İtalya'da, nasıl bir ortam?
- M.G: Roma'da bir apartman dairesinde yaşıyoruz. Mütevazı bir hayatımız var, fazla dikkat çekici değil. Zaten ben de hayatı en basit anlamıyla yaşamayı seviyorum. Tatlı bir mahalledeyiz, herkesi tanıyoruz. Apartmanın altında bir mahalle barımız var. Kahve içmeye gittiğimde beni ismimle tanıyan insanlar servis yapıyor. Keyifli, küçük, basit bir hayatım var.
- Başka bir ülkede yaşayıp, burada çalışmak cazip mi?
- M.G: Cazip tabii. Buradaki 'ünlülük' durumundan uzaklaşıyorsun. Ben insanları seyretmeyi çok seviyorum, seyredilmeyi değil. Burada onları seyredemez oluyorsun. O yüzden Roma'da öyle bir tatmin yaşıyorum. Oturuyorum bir masaya ve yoldan geçenleri seyrediyorum.
- Siz Mehmet Bey'in anlattıklarına kafa salladığınıza göre bu 'ünlülük' halinden mağdursun...
- K.B: Rahatsız değilim bu durumdan ama habersiz fotoğraf olayına takılıyorum. Üstelik Mehmet Günsür kadar meşhur da değilim (gülüyor)
- Çocuk sahibi olmak ne kattı size?
- M.G: Üç çocuğum var ve onlarla ilgilenmek tüm stresimi alıyor. İki kızım var. Aşık gözlerle bakan iki küçük insan yavrusu.
- K.B: Mehmet'in facetime konuşmalarına tanık olan herkes baba olmak ister. Mehmet sayesinde "Baba olmalıyım" hissi geldi bana.
- Peki evlilik nasıl gidiyor? Aşk devam ediyor mu?
- M.G: Ediyor. Bulduğun insanla ilgili bu. Beraber yaşlanmak istediğin insanı bulunca bir şekilde öyle devam ediyor. Hayatımın sonuna kadar onunla olmak için çıktım yola ve şu ana kadar öyle devam ediyor. Tabii ki hayatta her şey olabilir. İnsanlar bir yerden sonra düzgün şekilde ayrılabilirler. Aynı saygı ve sevgi devam edebilir. Belki sadece o kıvılcım kalmıyordur ama sevgi sürer. Bizde öyle bir şey yok. Bu konuda da çok şanslı olduğumu hissediyorum.
- Eşinizin hayran kitlenizden rahatsız olduğu oluyor mu?
- M.G: Durduk yerde değil elbette ama onun da bulunduğu ortamlarda onu karşı enteresan enerjileri hissediyor bir kadın olarak.
OYUNCULUK TEKLİFİ GELMEZSE MARANGOZ OLURUZ!
- Bir filmde oynayan iki yakışıklı adamsınız. "Kim daha yakışıklı acaba?" diye düşündüğünüz oldu mu?
- M.G: İlk başlarda "Ben mi daha yakışıklıyım acaba? "Saçlarım acaba daha mı iyi?" dedim (gülüyor). Yok ya öyle adamlar değiliz.
- K.B: Sadece yakışıklı olmanın yeterli olduğunu düşünmüyorum. Daha pek çok meziyetle onu tamamlamak lazım.
- M.G: Biz aynı takımdaki yakışıklılarız (gülüyor). Piyasada çok kolay ayakların yerden kesilmesi. Biz şanslıyız, ailelerimizden aldığımız eğitimin de etkisi olabilir, hiç öyle ayaklarımız havalanmadı.
- K.B: Hiçbir rol görüşmesine "Yakışıklıyım, nasılsa bu rolü alırım" diye girmedim. Adı üstünde oyunculuk, yakışıklı olmak değil.
- Endişeleriniz var mı, bir gün beni de kenara atarlar mı diye?
- K.B: Korkmuyorum sanırım. Meslekte oldum mu? Olmadım. Yedi buçuk senedir "Hayır" cevabına alışmış biriyim. Bu meslekte bu cevaba alışmak çok önemli. İşsiz mi kaldım, şu an oturduğumuz restoranda çalışır garsonluk yaparım, yapmadığım şey değil nasılsa.
- M.G: Bir sürü meslek var. Bir de benim bir marangozluk hayalim var. Çok yaratıcı bir meslek. Bir atölyeye giriyorsun, akşama on kişilik bir yemek masasıyla çıkıyorsun.
- K.B: Başka bir ülkeye gider yeni bir hayat kurarım.
KÜLTÜR ŞOKU YAŞAMADIM, PİYASA BENİ ŞAŞIRTTI
Burada insanlar tüm koşullara rağmen güler yüzle çalışıyor. İtalya'da en iyi yönetmenin setinde bile sürekli söylenirler
- İkiniz de yurtdışında bu sektöre dair bir şeyler yaptınız... Türkiye şaşırttı mı sizi?
- K.B: Türkiye ile ilgili bir kültür şoku yaşamadım ama piyasanın nasıl işlediğine dair şoke oldum. Zaten doğduğum ülkeme özlemim vardı. Böyle bir özlemle buraya gelince kollarım açık geldim, kabullendim.
- M.G: Birtakım şeylerin Avrupa'da nasıl işlediğini görünce, "Neden burada da böyle olmasın?" diye düşünüyor insan. Orada ekip 10 saat çalışıyor, işi bitiyor. Burada 15 saat bitiyor, iş bitmiyor. Ama sonra anlıyorsun, koşullara alışıyorsun. Burada insanlar tüm koşullara rağmen güler yüzle çalışıyor. İtalya'da en iyi yönetmenin, Tornatore'nin filminde bile söylenir adam! Burada 15 saat sonra bile güler yüzle kablo taşıyan ışıkçıları görünce başka bir pencere daha açılıyor.
K.B: Bu koşullara rağmen böyle bir iş çıkıyorsa, Los Angeles'taki koşullar burada olsa dünya birincisi oluruz. Çok başarılı bir koşucu var elimizde ama bileklerini kesiyoruz. Bizim piyasa öyle. Tam potansiyelini gösteremiyor insanlar. Yine de çok iyi işler çıkıyor. Amerika'daki arkadaşlarıma "Buradaki oyuncuların potansiyelini görseniz korkarsınız" diyorum.