500 yıllık çınar ağaçlarının gölgesindeyiz. Yapraklar rüzgara teslim, ağustos böcekleriyle bir şarkı mırıldanıyor... Mustafa Uğurlu sahnesini beklerken gözlerini kapatıp bu sesi dinliyor. Üzerindeki kostüm ve bu hali birbiriyle o kadar tezat ki! Uğurlu pavyon sahibi rolünde... Bu sırada tüm zarafetiyle Türkan Şoray giriyor bahçeye... Saçlarına taktığı fuları ve gözlüğüyle, insanı bir film karesinin içine çeker gibi... Elimden tutuyor, Türkan Şoray yazan yönetmen koltuğuna oturtuyor. O da yanı başımda... Herkese nasip olmaz böyle bir anı. Türkan Sultan 34 yıl sonra yönetmen koltuğuna oturmuş, ben de yanı başındayım. Sonra etraf hareketleniyor, köylü kadınlar gelip hediyeler veriyor, yönetmen yardımcısı gelip sahne anlatıyor, görsel yönetmen gelip plan ayarlıyor... Tüm bu hareketlilik içinde Türkan Şoray, yılların Yeşilçam gözüyle, büyük ümitler bağladığı filmi için "Motor" diyor. Çekimleri Muğla Yeşilyurt'ta süren filmin ismi şimdilik belli değil. Şoray'ın aklına Sürgün Güller ismi geliyor. Bana fikrimi soruyor. Yeşilçam esintileri olan bir film çekmek istiyor Sultan, haklı da... Günümüzde tüm dizilerin, filmlerin dönüp dolaşıp aynı senaryolar üzerinden ilerlemesi o dönemin üzerine çıkılmamış olduğunun kanıtı değil mi? Seviyoruz biz mizahı dramla harmanlayan işleri... Ümitsiz aşkları, pavyonda ama bakire kızları... Yılların sinemacısı Türkan Şoray da farkında, biliyor bu işin formülünü... Bir süre sonra kızı Yağmur beliriyor sette; kırmızı, ateş gibi yakan bir elbisenin içinde... Kızını görünce Sultan'ın gözleri ışıldıyor, "Karanfilim gelmiş" diyor... Kulağıma eğilip, "Bu elbise benim Devlerin Aşkı'nda giydiğim elbise, İstanbul'daki evin çatısında duruyordu. Çıkardık, getirdik. Bu sahnede kullanılsın" istedim diyor... O elbisenin içinde Yağmur, annesinin bir kopyası... O eda, o tavır, o hal, o kadınsı duruş... "Acaba Türkan Şoray da kızına baktıkça, gençliğini görüyor mudur?" diye düşünüyorum ve ona soruyorum bunu... "İnanır mısın, bir gün bir sahne çekiyoruz. Vizörden Yağmur'a baktım, görüntü yönetmenimle göz göze geldik, bana dedi ki, "Ben sizi görüyorum şu an..." diye cevaplıyor. Yağmur Ünal yıllarca yurtdışında eğitim aldıktan sonra bir yapım şirketi kurdu ve televizyona projeler üretti. Bu yapımcı olarak imza attığı ilk sinema tecrübesi. Anı olsun diye filmde bir rol de üstlendi. Acaba bir dönemin starı Türkan Şoray, "Gençliğini hergün ona hatırlatan kızına baktıkça içerliyor mudur yıllara?" diye geçiyor aklımdan. Sette geçirdiğim bir günün sonunda anlıyorum ki; mümkün değil. Çünkü sinemaya âşık Türkan Şoray'ın aslında en büyük aşkı kızı... Aralarında müthiş bir bağ var... Ve bu film bu bağı ölümsüzleştirecek. O yüzden annekız, "Bu film birbirimize hediyemiz" diyor...
Yönetmenin tek lüksü vantilatör
Türkan Şoray'ın 34 yıl sonra beşinci yönetmenlik tecrübesi için sete çıktığı ama rol almadığı filmi için üç ay boyunca mekan arandı. Zamansız bir köy arayışı sonucu Muğla Yeşilyurt'ta karar kılındı.
Çekimlerinin iki ay sürmesi beklenen film için 130 kişi görev alıyor.
Türkan Şoray sabah saatlerinde geldiği setten gece yarısı ayrılıyor. Ve tek lüksü yönetmen masanının yanına konan vantilatörü... Onun dışında, filmin yapımcılığını üstlenen kızı Yağmur'la birlikte tüm set ekibiyle yemek yiyor, onlarla eğleniyor.
Şoray, tıpkı rol aldığı yüzlerce filmde olduğu gibi, bu filmin kostümlerine tek tek karar veriyor.
Mustafa Uğurlu'nun sahnelerinde herkesin gülmekten karnı ağrıyor.
Sette Türkan Şoray'ın resminin olduğu bir kolye var. Uğur getirsin diye hergün set ekibinden biri takıyor bu kolyeyi. Bu ekibin fikri.
Türkan Şoray, başrol oyuncusu Sevda Erginci'yi 'Papatyam' diye seviyor...
İkinci yönetmeni çok yakışıklı buluyor, 'Kız güzeli' diyor.
Türkan Şoray'ın yönetmenliğini yaptığı ilk film 1972'de seyirciyle buluşan Dönüş. O günlerde sinemanın Sultan'ı olarak kariyerinin en parlak günlerini yaşayan Türkan Şoray, 1973'te Azap filmi için tekrar yönetmen koltuğuna oturdu. Ardından 1976 yapımı Bodrum Hakimi ve 1982 yılında Yılanı Öldürseler filmiyle yönetmenlik yaptı....
Şoray filmde rol almıyor ama halen bazı hastanelerde karşımıza çıkan meşhur "Sus" işareti yapan hemşire fotosuyla filmin bir karesinde görünecek.
Türkan Şoray:
Yağmur'u ağzımın suları akarak izliyorum
- Bu proje nasıl oldu da yıllar sonra sizi yönetmenlik koltuğuna oturttu?
- İlk yönetmenliğimden sonra farkına vardım ki; içini dökme, farkına varma, dışa vurma, kendini ifade etme belki oyunculukla oluyor ama yönetmenlikle çok başka bir hal alıyor. Oyunculuk beni mutlu etmesine rağmen, yönetmenlik hep içimde kaldı. Bir kitap okuyorum, bir anı dinliyorum, hep aklımda bunu film yapmak! Bu proje de onlardan biri. 15 senelik bir geçmişi var bu öykünün. Atıf Yılmaz'la yapacaktık. Ki tam onluk bir film. Atıf Yılmaz olsa bunu bir çekerdi... Ben onun çırağı olarak yanında otururdum. 15 yıl önce onunla sık sık bu proje için buluştuk ama hayata geçiremedik. Bu arada sekiz senaryo yazdırdım ama çekmeye gönlüm razı olmadı, adım atamadım. Yıllar sonra Onur Ünlü'nün senaryolaştırdığı bu film bana kısmetmiş. Yağmur yapımcılığa karar verince, "Sen çek" dedi. "Olur" dedim düşünmeden ama sonra "Ayyy Türkan ne sorumluluk aldın..." Benim kızıma ve seyircime sorumluluğumu boşa çıkarmamam lazım şimdi. Bu saatten sonra bir film yapınca çok iyi olması lazım, orta karar bir film yapma lüksüm yok!
- Hava sıcaklığı 40'larda, sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar settesiniz. Nasıl dayanabiliyorsunuz?
- Çok enteresan bir şey, sabah otelden çıkarken dizim ağrıyor. Buraya geliyorum hiçbir şeyim yok. Oradan oraya koşuyorum, zorluk yaşamıyorum. Sette adrenalinim yükseliyor. Bu filme başlamadan önce enerjim daha düşüktü. Sette canlandım.
-Yönetmenlik gözünüz nasıl oluştu?
- Algılarınız açık, kendinize dönük yaşamıyor, insanları seviyorsanız, olaylar sizi etkiliyorsa, o sizde birikir. Farkında olmadan olur bu. Yolda gördüğüm birinin nasıl bir hayatı olduğunuz tahmin edebiliyorum artık.
-Vizörden Yağmur'a bakınca neler hissediyorsunuz?
- Kamera arkasında olunca anne gibi bakamıyorsunuz. O yeni bir oyuncu, ben bir yönetmenim. Kamera önünde anne-kız muhabbeti olmadı. Ama Yağmur'u ağzımın suları akarak seyrediyorum. İlk defa kamera karşısında çünkü... İnanılmaz rahat ve doğal. Genetik olarak Cihan'dan ve benden bir şeyler almış.
- Bugüne kadar sizin starlığınızın gölgesinde kalmaktan korktuğu için mi uzaktı oyunculuğa?
- Evet hep göz önünde olmaktan çekindi. Yıllardır birçok dizide başrol teklif edildi. Sinema oyuncusu olmak isteyen birinin reddedemeyeceği tekliflerdi. Ama istemedi. Ben de ona bıraktım. Bundan sonra ne olur bilmiyorum ama yapımcılığını daha çok seviyorum. Kariyerini yapımcı olarak yapması bana daha iyi bir fikir gibi geliyor. Daha güçlü bir kariyeri olur diye düşünüyorum.
Yağmur Ünal:
Annemin anlatacak hikayesi çok
- İlk kez annenizle iş gereği birliktesiniz. Yönetmen Türkan Şoray'ı yapımcı Yağmur Ünal nasıl buldu?
- Bir kez daha hayran oldum. Herkes böyle konuşuyor sette, sadece ben değil. Gözü çok kuvvetli, hikaye anlatımı çok kuvvetli. Annem senelerce yönetmenlik yapsaydı, en az oyunculuğunda olduğu kadar star olurdu.
- Anneniz size bu kadar bağlıyken, mutlu olun diye gözünüzün içine bakarken, bir film için yönetmeniniz olması avantaj sağlıyor mu?
- Asla. Gayet profesyonelleşiyor o koltuğa oturduğunda. Ama oyuncu olarak onun danışmanlığını alma gibi bir lüksüm var. Sahne aralarında gidiyorum ve sorular soruyorum. O da yardımcı oluyor. Zaten çok iyi oyun alıyor, kendi de oyuncu olduğu için yönetmenliğinde bunun avantajını da kullanıyor. Birbirimizle çok sıkı bir anne- kız ilişkimiz var. Biraz bu konuda endişe etmiştim, mesela, bir sahne oluyor yüzü düşüyor, "Eyvah beğenmedi mi?" paniği yaşıyorum. O da benim o halime takılıyor. Çok yakın olunca gözünün içinden duygularını anlama durumu yaşanıyor tabii.
- Zorlandığınız bir sahne oldu mu?
- Derede yıkandığımız bir sahne vardı. Çok üşüdük. Su buz gibi çünkü. Annem de yönetmen koltuğunu kurdurdu derenin içine... O sahne hepimizi zorladı. Anne yüreği dayanamadı...
- Bundan sonraki projelerde Türkan Şoray olacak mı?
- O da olur, onsuz da olur.
- Sizin gözünüzden nasıl bir kadın Türkan Şoray?
- Çok eğlenceli, keyifli, bağımlılık yaratır insanın üzerinde. Pozitif etkisi olur herkesin üstünde. Burada da çok iyi bir ekip enerjisi var, bunun en büyük nedeni annem. Heyecanlıdır, tezcanlıdır. Yalnız kaldığımızda olaylara bakış açısı çok mizahidir ve espriler yapar, komiktir. Birlikte gülme krizlerine gireriz. Zaman zaman anılarına dalar, anlatır. Hep anlatacak hikayesi vardır.
- Türkan Şoray sizi doğurduğunda 40 yaşındaydı. Siz şimdi 30 yaşınızdasınız... Annenizi, sizin yaşlarınızdayken görmek ister miydiniz?
- Görüyorum aslında filmler sayesinde. Ama bence, beni çok güzel bir zamanda doğurmuş. Belki o yıllarda doğursa ilişkimiz de farklı olurdu.
- Babanız ne diyor bu film işine?
- O da çok memnun. Gönderdim senaryoyu, okudu. Çok beğendi. Onun da fikirlerini alıyorum. Onunla da çalışabilmeyi isterdim bu film için ama olamadı. Bu filmde olsun istedim ama diyecekler ki, "Mâaile film çekmiş". Bundan sonraki filmlerde olsun istiyorum.
- Bu zamana kadar gelen oyunculuk tekliflerini niye reddettiniz?
- Gözönünde olmamayı tercih ettim. Aslında hayalim yapımcılık... Bundan sonra filmler yapmak istiyorum, dizi de çekmeyi planlıyorum. İçinde olmak değil hayalim. Zaten bu filmde de başrol değilim, içindeki kızlardan biriyim. Kostümler çok eğlenceli...
- Yağmur Ünal kuralları var mı bu filmde?
- Annemin ki gibi bir liste yok. Zaten annemi o kadar iyi tanıyorum ki, içinde yer alabileceğim sahne var, alamayacağım sahne var (gülüyor). Zaten bu bir komedi filmi.
- Tüm yaşıtları kenara çekilmişken, anneniz neden bu yaşta bunu yaptı?
- Çünkü senelerdir evimize her gelene yapmak istediklerini anlatırdı. Hep projeleri vardı. Ama yıllar geçiyordu. Birinin iteklemesi gerekiyordu, ben itekledim. İlk önce tedirgin oldu ama sonra gümbür gümbür girdi işin içine. Sete çıktığında ona inanılmaz bir enerji geliyor, dünya umurunda olmuyor. Annem sinema için doğmuş.