1944 yılında İskenderun'da başlayan, oradan Ankara'ya, ardından Artvin'e devamında da İstanbul'a ve Almanya'ya uzanan sanat dolu bir yaşam. Erol Kınalı'nın 50 yılı aşkın sanat yolculuğunun şu anki durağı ise tekrar İstanbul. 38 yıl Almanya'da kaldıktan sonra Türkiye'ye dönen Kınalı, İş Sanat Kibele Galerisi'ndeki retrospektif sergisiyle yeniden Türkiye'deki sanatseverlerle buluşuyor.
Resmin yanında heykel ve grafik sanatlarıyla da ilgilenen Erol Kınalı'nın eserlerinde bu çok yönlülüğe rastlamak mümkün. Nitekim sanatçı, değişik teknikleri, mekanik formları, yoğun renk ve tonlamaları bir arada kullanmakta, bu doğrultuda da çarpıcı üç boyutlu eserler ortaya koymakta hayli cesur. Almanya, Avusturya, Çekya, Rusya ve Mısır gibi ülkelerde de sergiler açan Erol Kınalı eserlerinde genel olarak çok boyutlu ve çoğul kimliğin sonuçlarına vurgu yapıyor.
Sanatçı ile İş Sanat Kibele Galerisi'ndeki sergi alanında bir araya geldik. Bir yandan resimlerinin, heykellerinin öyküsünü ondan dinledik, bir yandan da Almanya'ya gidişini, Türkiye'ye dönüşünü, sanat yaşamında onu en çok besleyen duyguları ve daha birçok meseleyi konuştuk. Sanatseverler sergiyi 29 Aralık'a kadar gezebilir.
- Neredeyse 40 yıl boyunca Almanya'da yaşamışsınız ve şimdi yurda geri dönüyorsunuz. Bu sizin geri dönüş serginiz diyebilir miyiz?
- Hem bir geri dönüş hem de
başlangıç olarak görüyorum
bu sergiyi.
1970'li
yıllardan
bu zamana
kadar yaptığım
137
eser sergileniyor.
Ki yanımda
birçok resmimi getirmeme
rağmen çoğunu
dışarda bırakmak durumunda
da kaldık.
- Sanat yaşamınızda bu serginin yeri nedir?
- Şimdiye kadarki en büyük
sergim. Bu sergi beni buradaki
ressam arkadaşlara da
gösterecek. Onlar benim yıllardır hiçbir şey
yapmadığımı da düşünüyordu, "Bakın, boş
durmadım ben" mesajı bir anlamda.
- Bu bağlamda sergiye ilk tepkiler nasıl oldu peki?
- İlk aşamada gayet olumlu. İstanbul'daki
sanat ortamında iyi bir başlangıç yaptığımı
düşünüyorum. Çünkü uzun bir süre ayrı
kalmıştım Türkiye'den, gözden uzak olan
gönülden de uzak kalmıştı. Gönüllere de
böylelikle tekrar gireceğim. (gülüyor) Yeni
sergilerle devam edeceğim bu yolculuğa.
- Almanya'ya gitmekten dolayı içinizde bir pişmanlık var mı, acaba burada kalsaydınız daha farklı bir sanat yolculuğunuz olur muydu?
- Hep onu düşünüyorum. Her türlü bu
durumun getirileri ve götürüleri olmuştur
kuşkusuz bende. Ama bunca yıl Avrupa'da
kalmam en azından orada da bir isim sahibi
olmama vesile oldu. Sergiler açtım, sanat yaşamım
duraksamadı. Çok da pişman değilim.
- Gittiğiniz ve döndüğünüz zamanki Türkiye'nin sanat ortamını kıyaslayacak olsanız neler dersiniz, neleri değişmiş buldunuz?
- Galerilerin çoğaldığını görüyoruz, ama
bu yeterli mi yine tartışılır. İş Bankası gibi
sanatçıyı destekleyen kurumların daha da
önem kazandığı açık, bu gibi kurumların da
artması gerekli.
BEN BİR SANAT İŞÇİSİYİM
- Siz resmin yanında heykel ve grafikle de ilgili bir sanatçısınız. Türkiye'nin heykel sanatıyla olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
- Resim daha hızlı yol alırken heykel sanatının daha ağır ağır mesafe kat ettiğini düşünüyorum. Nedeni de öncelikli olarak ekonomik. Bir heykel yapmakla bir resim yapmak arasında büyük fark var. O kadar pahalı ki bazı bronz döküm heykeller...
- Sergideki eserlerinizin çoğunda farklı sanat disiplinlerinin iç içe geçtiğini görüyoruz. Nedir bu tercihin sebebi?
- Değişik teknikleri, malzemeleri kullanmayı, elimle hissetmeyi seviyorum. Bu da galiba heykeltıraşlıktan gelen bir alışkanlık. Yeni teknikler denemekten asla korkmuyorum.
- Hem resmin hem de heykelin sanatçıya verdiği hazzı nasıl tarif edersiniz peki?
- Ben bu ikiliyi birlikte yürütmeyi çok seviyorum. Resim ve heykelin iç içe girmesi hoşuma giden bir durum. Tuval veya tahta üzerine telle çalıştığım objeleri monte ediyorum, resimleri üç boyutlu bir hale getirmeyi seviyorum. Zaten bu iki sanat dalı da benim için birbirini fazlasıyla besleyen süreçleri doğuruyor.
- Akademik yanı olan bir isimsiniz. Teorik bilginin artması kişinin sanatçı ruhunu örseliyor mu sizce?
- Benim her dönemde bir atölyem olmuştur. Dolayısıyla üretmekten hiç vazgeçmedim. Ders verirken de atölyemi asla boşlamadım. Ben iyi bir eğitmenim ama bilginin fazlalaşması asla üretkenliğimi, ilhamımı etkilemiyor. Ben bir sanat işçisiyim.
- Sergide sizin için yeri en başka olan eserler hangileri?
- Yakınlık duyduğum, asla satmak istemediğim Volkano adında bir resmim var. Orada annem ve babamın hikayesinden yola çıkarak çalıştım, çok anlamlıdır benim için. Tekniği de farklıdır o tablonun.
- Resimlerinizde ağırlıklı olarak soyut durumlar üzerinden ilerliyorsunuz. Bunun rastlantısal olmadığını düşünüyorum.
- Tabii ki, bir sürü resmimde soyutlama var ama bunların hiçbiri rastlantısal değil, hepsi insandan yola çıkan soyutlamalardır. Resim de rastlantının büyük önemi vardır. Yanlışlıkla bir fırça darbesi değer tuvale ve bir anda resim bambaşka daha güzel bir hal alır. Renk ve çizgi olarak rastlantılara önem veririm fakat tema belirlemekte asla.