Hacı İvaz Paşa kimdir ?

Tokat'ın Kazova (Kazâbâd) nahiyesinde doğdu. Ahî Bayezid b. İvaz Hüseyin'in oğlu olup künyesi İmâdüddin'dir. Çelebi Mehmed'in Amasya sancak beyliği zamanında ona intisap etti ve timarlı sipahilerinden oldu. 1402'de Ankara Savaşı'na katıldı. Timur tarafından esir alınan Yıldırım Bayezid'in ölümünden sonra şehzadeleri arasında başlayan taht mücadelelerinde Çelebi Mehmed'i destekledi. Bir ara Kazâbâd subaşılığı yaptı (1411-1412). Çelebi Mehmed'in Rumeli'de kardeşi Mûsâ ile mücadelesi sırasında Bursa subaşısı, bazı kaynaklara göre ise muhafızı oldu. Bu esnada Bursa Kalesi'ni kuşatan, hatta bir rivayete göre Yıldırım Bayezid'in mezarını açtırıp cesedini yaktıran (Dukas, s. 174), fakat Çelebi Mehmed'in Şehzade Mûsâ meselesini hallettiğini duyunca şehri ateşe vererek kaçan Karamanoğlu Mehmed Bey'e karşı Bursa Kalesi'ni savundu (1414). Müdafaadaki başarısından dolayı önce Bursa valiliğine getirildi, ardından da vezirlik rütbesiyle taltif edilerek merkeze alındı.

Hacı İvaz Paşa'nın önemli bir hizmeti de Çelebi Sultan Mehmed'in ölümü üzerine, Amasya'da bulunan büyük oğlu Murad'ın (II. Murad) Edirne'ye gelinceye kadar geçen kırk günlük sürede bu padişahın ölümünün gizlenmesi sırasında oldu. Nitekim padişahın ağzından bir rivayete göre Karamanoğlu Mehmed, diğer bir rivayete göre ise İzmiroğlu Cüneyd üzerine sefer yapılacağını, bunun için ordunun Biga'da toplanması gerektiğini bildiren bir ferman yazdırmak suretiyle karışıklığı önledi (Âşıkpaşazâde, s. 94).

II. Murad'ın hükümdarlığı zamanında da vezir olarak devlet merkezinde bulunan İvaz Paşa, özellikle "Düzmece" lakabıyla anılan Şehzade Mustafa kuvvetlerini bölmek için önemli hizmetler gördü. Sultan Murad ile amcası Şehzade Mustafa kuvvetlerinin Ulubat nehrinin iki yakasında karşı karşıya geldiği esnada buradaki köprüyü yıktırıp emrindeki askerlerle Gölbaşı mevkiini tutmak suretiyle bu kuvvetlerin Bursa'ya girmesini önledi. Fakat İvaz Paşa'nın bu sıradaki faaliyetleri daha ziyade siyasî ağırlıklı oldu. Nitekim Şehzade Mustafa'ya yazdığı bir mektupta ona olan sadakatinden bahsederek Rumeli beylerinin ve İzmiroğlu Cüneyd Bey'in kendisini terketmek üzere olduklarını bildirmek suretiyle onu tereddüde düşürürken Cüneyd Bey'e yazdığı diğer bir mektupta da soyu belirsiz birine vezir olmasının kendisine yakışmadığını, ondan ayrıldığı takdirde Aydın civarında hâkim olduğu eski yerlerin tekrar kendisine verileceğini vaad etti; bu arada eski beyliğinin yenilendiğine dair bir de berat gönderdi. Bu mektuplar bir yandan Şehzade Mustafa'yı telâşa düşürürken bir yandan da Cüneyd Bey'in ondan ayrılarak adamlarıyla birlikte Aydın iline kaçmasına sebep oldu (Emecen, s. 122). Diğer taraftan eski akıncı beylerinden olan ve bir süreden beri Tokat'ta mahpus bulunan Mihaloğlu Mehmed Bey'in serbest bırakılarak bir gece Şehzade Mustafa ordusundaki Evrenos, Gümlü ve Turahan oğulları gibi ünlü akıncı beylerine Mustafa'nın düzmece olduğunu söylemesi, bu akıncı beylerinin topluca II. Murad tarafına geçmesine ve Mustafa'nın kaçmasına yol açtı. O sırada II. Murad tarafına geçen, fakat ihanetleri yüzünden ikinci vezir Çandarlı İbrâhim Paşa tarafından öldürtülmek istenen Rumeli beylerinin ve maiyetindeki akıncıların affedilmesini de İvaz Paşa sağladı.

Vezîriâzam Bayezid Paşa'nın Düzmece Mustafa tarafından öldürülmesinden sonra Çandarlı İbrâhim'in vezîriâzamlığa getirilmesi üzerine (1421) İvaz Paşa da ikinci vezir oldu. Ancak nüfuz rekabeti sebebiyle Çandarlı ile arası açıldı. Devrin ünlü âlimi Molla Fenârî de Çandarlı tarafını tutuyordu (Mecdî, s. 51). Bir suikasta uğramaktan korkan Hacı İvaz Paşa kaftanının altında sürekli zırh bulundurmaya başladı. Divan toplantılarına bile zırhlı olarak gelmesi muhalifleri tarafından ordu ile gizli ilişkiler içinde bulunduğu, padişaha suikast yapacağı ve tahtı gasbedeceği şeklinde dedikodulara yol açtı. Bunun üzerine II. Murad İvaz Paşa'yı önce vezirlikten azletti, daha sonra da gözlerine mil çektirerek Edirne'den uzaklaştırdı (1424). Bursa'da mecburi ikamete tâbi tutulan Hacı İvaz Paşa, bir veba salgını sırasında kardeşleri Hacı Şerefeddin Çırak ve Hacı Hayreddin Hızır ile birlikte 9 Zilkade 831 (20 Ağustos 1428) tarihinde vefat etti. Mezarı Bursa'da Pınarbaşı Kabristanı'nın Kuzgunluk tarafındadır.

Değerli bir devlet adamı olan Hacı İvaz Paşa aynı zamanda büyük bir mimardı. Diğer ülkelerden sanat ehlini Osmanlı ülkesine davet ederek özellikle çiniciliğin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Âşıkpaşazâde "Âl-i Osman kapısında paşalarda çinilerle şölen onundur" demektedir (Târih, s. 190). İvaz Paşa'nın mimar olarak Çelebi Sultan Mehmed adına imzasını attığı eserler arasında Bursa'daki Yeşilcami Külliyesi ile Dimetoka'daki camisinden başka Ulubat nehri üzerinde yeniden yaptırılan köprü ve Edirne'de Acemi Oğlanları Kışlası olarak kullanılan saray zikredilebilir (Gökbilgin, s. 119). İvaz Paşa ayrıca Tunca nehrinden Edirne'ye su nakletmeyi planlayarak bunun için Deliklikaya mevkiinde kuyular açtırmışsa da bu çabası bir sonuç vermemiştir (Sehî, s. 58).

Hacı İvaz Paşa'nın Kazzâziye (İmâdiye) adıyla bilinen Bursa'daki medresesi XVI. yüzyıl boyunca 40 akçelik medreselerden olmuş, daha sonra 50'liye yükselmiştir. Bursa-İnegöl arasında hanı ve çeşmesi, İnegöl'de mektebi, Derekızık köyünde de camisi olan İvaz Paşa'nın ayrıca Tokat'ta da camisi, medresesi ve mahallesi; Kazova'da mescidi, medresesi, zâviyesi ve hamamı bulunmaktadır. Bu medrese XVI. yüzyılda Sahn-ı Semân derecesinde idi. Hacı İvaz Paşa'nın bunlardan başka muhtemelen Edirne'de camisi, mahallesi ve sarayı vardı (Gökbilgin, s. 28, 119). İvaz Paşa inşa ettirdiği eserleri için dört vakfiye tertip ettirmiştir. Bunlardan ilk üçü Tokat'taki tesislerine, 1 Cemâziyelevvel 830 (28 Şubat 1427) tarihli dördüncü vakfiyesi ise Bursa ve civarındaki tesislerine aittir. Ayrıca her yıl Mekke ve Medine fakirlerine dağıtılmak üzere para da tahsis etmişti (Âşıkpaşazâde, s. 190).

Hacı İvaz Paşa'nın Bâlî, Bekir, Mehmed, Mahmud ve Ahî Çelebi adlarında beş oğlu oldu. Bazı kaynaklarda Vesîletü'n-necât müellifi Süleyman Çelebi de İvaz Paşa'nın oğulları arasında zikredilmekteyse de (Latîfî, s. 245) bunun sağlam bir mesnedi yoktur. Oğullarından Ahî Çelebi'nin (ö. 1437) Atâî mahlasıyla şiirler yazdığı, Anadolu'da Türkçe gazellerle atasözü söyleme âdetini onun başlattığı kaynaklarda zikredilmektedir (Sehî, s. 58).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA