Hattâbî

Receb 319'da (Ağustos 931) Kâbil'e komşu Büst şehrinde doğdu. Asıl adı Hamd olmakla beraber yakın çevresi ona Ahmed diye hitap ettiği için her iki isimle de tanınmış, Hattâbî nisbesini büyük dedesi Hattâb'dan almıştır. Hz. Ömer'in kardeşi Zeyd b. Hattâb'ın soyundan geldiği için bu nisbeyi aldığı ileri sürülmüşse de bu görüş nesep âlimlerince kabul görmemiştir. Hattâbî'nin ailesinin yaşadığı ve kendisinin doğup büyüdüğü Büst şehrinin bir Türk şehri olması, bölge halkının İslâmiyet'le tanışmasından sonra da şehrin müslüman Türkler'in hâkimiyetinde kalması Hattâbî'nin Türk asıllı olduğu kanaatini güçlendirmektedir.

İlk öğrenimine Büst'te başlayan Hattâbî daha sonra Nîşâbur, Bağdat, Basra ve Mekke gibi ilim merkezlerini dolaştı. Nîşâbur'da Şâfiî mezhebinin Horasan bölgesindeki temsilcisi Muhammed b. Ali Kaffâl eş-Şâşî'den fıkıh dersi aldı. Arap dili ve edebiyatındaki öğrenimini Bağdat'ta Gulâmu Sa'leb'in derslerine devam ederek tamamladı. Hadis ilmini Mekke'de Ebû Saîd İbnü'l-A'râbî; Bağdat'ta Ebû Ali İsmâil b. Muhammed b. İsmâil es-Saffâr, Ebû Amr İbnü's-Semmâk, Ebû Bekir en-Neccâd; Basra'da Ebû Dâvûd'dan es-Sünen'i rivayet eden ve İbn Dâse diye tanınan Ebû Bekir Muhammed b. Bekir el-Basrî gibi muhaddislerden tahsil etti. Öğrenimini Mâverâünnehir ve Hicaz'da tamamladıktan sonra 350 (961) yılı civarında Horasan bölgesine döndü. 359 (970) yılına kadar Nîşâbur'da kalarak talebe yetiştirdi; bu arada Ġarîbü'l-ḥadîs̱ adlı eserini yazdı. Nîşâbur'dan Buhara'ya, oradan Belh'e geçti. Daha sonra Gazne, Fâris, Sicistan gibi şehirlerde ders verdi. Tekrar Büst'e dönerek hayatının sonuna kadar ilmî faaliyetlerine burada devam etti. Lugat âlimi Ebû Ubeyd Ahmed b. Muhammed el-Herevî, Hâkim en-Nîsâbûrî, Ebû Hâmid el-İsferâyînî ve Ebû Zer el-Herevî gibi şahsiyetler onun talebeleri arasında yer aldı. 16 Rebîülâhir 388 (17 Nisan 998) tarihinde Büst'te vefat etti.

Hattâbî'yi yakından tanıyan Ebû Mansûr es-Seâlibî, onun Arap dili ve edebiyatı, fıkıh, hadis ve kıraat âlimi Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm'a denk olduğunu söyler. Hattâbî, hadisin hem rivayet hem dirayet alanlarında seçkin bir âlim ve aynı zamanda hadis hâfızı olup bu ilimdeki yeri "sika, müsebbit, sadûk" gibi tabirlerle belirtilmiştir. IV. (X.) yüzyıla kadar tasnif edilen hadis rivayet kitaplarının çoğuna vâkıf olan Hattâbî, dirâyetü'l-hadîs ilminin kapsamına giren konulardaki bilgisi itibariyle de devrinin önde gelen âlimlerindendir. Hadisleri "sahih", "hasen" ve "zayıf" olmak üzere üçlü bir taksime tâbi tutmuş olup sahih hadisin ilk kapsamlı tarifi de ona aittir. Hasen hadisi Tirmizî'den farklı olarak tarif etmiş ve bu tarif İbnü's-Salâh tarafından "hasen li-zâtihî" için esas alınmıştır.

Hadislerin vahiy mahsulü olup olmaması yönünden kaynağını ve hüküm ifade etmesi bakımından durumunu, Hz. Peygamber'in peygamberlik görevi ve insanî yönü açılarından değerlendirmek suretiyle ortaya koyan Hattâbî hadis tenkidini daha çok metin üzerinde yoğunlaştırdı; bunu da kelime ve muhteva tenkidi olmak üzere iki kategoride ele aldı. Sahih olduğu bilinen hadislere, fiilî sünnete, tarihî olaylara ve ümmetin icmâına muhtevası bakımından uymayan hadisleri zayıf kabul etti. Öte yandan Arap diline vukufu sayesinde, bazı râvilerin dil melekesinin gelişmemesinden kaynaklanan, bu sebeple hadislerin asıl maksadına uygun şekilde anlaşılmasını güçleştiren kelime hatalarını ortaya koymak suretiyle de hadis tenkidinde bulundu. Hadisleri ve hadis âlimlerini bid'at mezheplerinin hücumuna karşı büyük bir gayretle savunan Hattâbî, hadis ilmiyle meşgul olanların sadece nakille yetinmeyip hadislerdeki mâna ve hükümleri tam ve doğru anlamaları gerektiği kanaatindeydi. Hadisleri anlayabilecek seviyede dil bilgisine ve İslâm kültürüne sahip olmayanlara yol göstermek amacıyla hadisleri şerhe yöneldi ve Buhârî'nin el-Câmiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'i ile Ebû Dâvûd'un es-Sünen'ini ilk defa o şerhetti.

Hattâbî itikadî konularda da söz sahibi bir âlimdir. Ehl-i sünnet itikadını Müşebbihe ve Mücessime'nin yanlış fikirlerinden korumak, Mu'tezile mensuplarının hadisler hakkında yaymak istedikleri şüpheyi önlemek ve onların muhaddislere karşı ithamlarını tesirsiz hale getirmek için Selef âlimlerinin te'vil etmeden kabul ettikleri itikadî meselelere dair bazı hadislerin te'vil ve yorumunu yapmıştır. Onun bu husustaki temel görüşü, Kur'an'da ya da mütevâtir hadislerde lafız veya mâna olarak zikredilmeyip sadece haber-i vâhid türü sahih hadislerde geçen ve zâhirî mânası tecsîm ya da teşbih ifade eden lafızların Arap dili kurallarına uygun olarak te'vil edilmesi gerektiği şeklindedir. Hattâbî bu çerçevede kadem, ricl, esâbî', şahs, sûret ve ferah gibi sadece âhâd hadislerde geçen haberî sıfatları te'vil etmiş ve böylece Selef'in temel ilkelerine bağlı kalarak kendisinden sonra gelenlere bir ufuk açmıştır.

Fıkhın usul ve fürûunda da yetkin bir âlim ve müctehid olan Hattâbî, ictihad kapısının kapandığını öne sürüp fıkıh ilmini ve öğrenimini sadece mezhep imamlarının görüşleriyle sınırlandırmaya çalışan anlayışa karşı çıkarak hadisin eskiden olduğu gibi fıkıh öğrenimine temel alınmasını istedi. Dinin ikinci temel kaynağı olan Peygamber'in hadislerini bir tarafa bırakıp fıkıh ilmini mezhep imamlarının görüşleriyle sınırlamanın İslâm dinine fayda getirmeyeceğini savundu. Bu konuya hem hadis ilmine, hem de zamanında kabul gören bütün mezheplerin ve pek çok müctehidin görüşlerine vâkıf bir müctehid olmanın kendisine kazandırdığı dirayet ve cesaretle yaklaşan Hattâbî, o dönemdeki mezhep taassubunun dışında kalarak mezhepleri değerlendirmede sahih sünnete uygunluğu esas almış ve Şâfiî'nin vücuttan kan çıkmasıyla abdestin bozulmayacağı, kadınların yanında mahremi bulunmadan hacca gidebileceği, ziynet eşyalarından zekât alınmayacağı gibi bazı ictihadlarını tenkit etmiştir.

Hattâbî, derin ilmi yanında üstün şahsiyetiyle de kendisini tanıyanların takdirini kazanmıştır. Yumuşak huylu, dünya malına ve şöhrete önem vermeyen bir insandı. Devlet adamlarıyla yakınlık kurmaya ve resmî görev üstlenmeye karşı olmamakla beraber şartların uygun olmadığı düşüncesiyle idarecilerden uzak durmayı tercih etmiş, ilmini bir kazanç aracı olarak kullanmamış, ticaret yaparak geçimini sağlamıştır. İhtiyaç fazlası gelirini yoksullara dağıtırdı. Çevresine faydalı olabilmeyi hayat görüşü kabul ettiği için uzleti toplumdan kendini soyutlamak değil, insanlarla beraber yaşayıp kötülüklerden ve faydasız konuşmalardan uzak durmak şeklinde anlardı. Onun bazı sözleri ve şiirleri bu uyumlu, hoş görülü ve zâhid karakterini yansıtır. "Zenginlik, seni yoran şey değil başkalarına muhtaç etmeyen şeydir" sözüyle, "Hoş görülü ol, hakkın olan şeyin tamamını isteme, bir kısmını bırak, çünkü kerîm insan hakkını sonuna kadar almaz. Herhangi bir şeyde haddi aşma, orta yolu tut, zira orta yolun her iki ucu da kötüdür" anlamındaki mısraları onun hayat felsefesinin bir özeti gibidir.

Eserleri. 1. Beyânü iʿcâzi'l-Ḳurʾân. Eserde Kur'an'ın lafız ve mânasının i'câzı ele alınmış, sarfe* meselesiyle Kur'ân-ı Kerîm'in geleceğe dair haberler ihtiva eden yönü üzerinde durulmuştur. Kitap Abdülalîm et-Tehâvî (Aligarh 1372/1953) ve Abdullah Sıddîk el-Gumârî (Kahire 1372/1953) tarafından neşredilmiştir. Muhammed Halefullah Ahmed ve Muhammed Zağlûl Sellâm da eseri tahkik ederek Rummânî ve Abdülkāhir el-Cürcânî'nin aynı konudaki eserleriyle birlikte S̱elâs̱ü resâʾil fî iʿcâzi'l-Ḳurʾân içinde yayımlamışlardır (Kahire 1955, s. 17-66). Ömer Muhammed Ömer Bâhâzık'ın şerhettiği kitabı (Şerḥu risâleti Beyâni iʿcâzi'l-Ḳurʾân, Dımaşk-Beyrut 1416/1995) Claude-France Audebert uzun bir mukaddimeyle birlikte al-Ḫaṭṭābī et l'inimitabilité du Coran adıyla Fransızca'ya tercüme etmiştir (Damas 1982). Sabbâh Ubeyd Dirâz'ın bu eser üzerinde el-Belâġatü'l-Ḳurʾâniyye ʿinde'l-İmâmi'l-Ḫaṭṭâbî adlı bir çalışması bulunmaktadır (Kahire 1406/1986). 2. Ġarîbü'l-ḥadîs̱. Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm'ın ve İbn Kuteybe'nin Ġarîbü'l-ḥadîs̱'lerine almadıkları ya da Hattâbî'nin bu iki âlimin yaptığı izahlara katılmadığı garîb kelimeleri açıklamak amacıyla telif edilmiştir. Eserde uzun bir mukaddimenin ardından sırasıyla merfû hadislerde, sahâbe kavillerinde (mevkuf) ve tâbiîn sözlerinde (maktû) bulunan garîb kelimeler açıklanmaktadır. İçinde garîb kelimelerin yer aldığı hadisler ve haberler senedleriyle birlikte yazılmış, önemli kişilere ait olup senedleri bulunmayan rivayetlerdeki bazı garîb kelimeler eserin sonunda izah edilmiştir. Ġarîbü'l-ḥadîs̱, Abdülkerîm İbrâhim el-Azbâvî'nin tahkiki ve Abdülkayyûm Abdürabbinnebî'nin hadisleri tahrîci ile neşredilmiştir (I-III, Dımaşk 1402-1403/1982-1983). 3. Iṣlâḥu ġalaṭi(ḫaṭaʾi)'l-muḥaddis̱în. Taṣḥîḥu'l-muḥaddis̱în li-elfâẓ mine'l-ḥadîs̱ adıyla da bilinen eserde Hattâbî, bazı muhaddisler tarafından yanlış rivayet edildiğini söylediği 140 kadar kelimenin doğrusunu göstermiş, bunların bir kısmını da açıklamıştır. Müellif, kaynaklarda müstakil bir eser olarak anılan ve ayrı baskıları da yapılan bu çalışmayı esasen Ġarîbü'l-ḥadîs̱'in son bölümü olarak yazmıştır (Ġarîbü'l-ḥadîs̱, I, 49). İlk defa Burhâneddin ed-Dağıstânî tarafından yayımlanan eseri (Kahire 1355/1936; Delhi 1406) daha sonra Hâtim Sâlih ed-Dâmin (MMİIr., XXXV/4 [1405/1984], s. 289-360; Beyrut 1405/1985; Mekke 1408), Muhammed Ali Abdülkerîm er-Rudeynî (Dımaşk 1407/1987), Hüseyin İsmâil Hüseyin el-Cemel (Beyrut 1409/1988) ve Mecdî Seyyid İbrâhim (Bulak 1409/1988) neşretmiştir. Ayrıca Iṣlâḥu'l-aḫṭâʾi'l-ḥadîs̱iyye elletî yervîha'n-nâsü muḥarrefeten ev melḥûneten adıyla da basılmıştır (Beyrut 1409/1988). 4. Meʿâlimü's-Sünen. Ebû Dâvûd'un es-Sünen'inin şerhi olup ilk hadis şerhi olarak bilinen eser Ġarîbü'l-ḥadîs̱'ten sonra yazılmıştır. Nüshalarının önemli bir kısmı İstanbul'daki kütüphanelerde bulunan eserin (Sezgin, I, 150) çeşitli baskıları vardır (nşr. Muhammed Râgıb et-Tabbâh, I-IV, Halep 1339-1343/1920-1924, 1351-1353/1932-1934; nşr. İzzet Ubeyd ed-De''âs – Âdil es-Seyyid, I-V, Humus 1389-1394/1969-1974; nşr. Ahmed Muhammed Şâkir - Muhammed Hâmid el-Fıkī, I-VIII, Beyrut 1367-1369/1948-1950 [Münzirî ve İbn Kayyim el-Cevziyye'nin Tehẕîb'leriyle beraber]; nşr. Abdüsselâm Abdüşşâfî Muhammed, I-IV, 1411/1991 [sadece Hattâbî'nin şerhini ihtiva eden kısımlar]). 5. Aʿlâmü(İʿlâmü)'l-ḥadîs̱ fî şerḥi Ṣaḥîḥi'l-Buḫârî. Buhârî'nin el-Câmiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'inin ilk şerhi olan eser kaynaklarda değişik adlarla anılmaktadır (Kitâbü'l-Aʿlâm fî şerḥi meʿânî Câmiʿi'ṣ-ṣaḥîḥ, Aʿlâmü's-sünen şerḥu'l-Buḫârî, Aʿlâmü's-sünen fî şerḥi'l-müşkil min eḥâdîs̱i'l-Buḫârî, Kitâbü Şerḥi'l-Buḫârî, Aʿlâmü's-sünen fî şerḥi Ṣaḥîḥi'l-Buḫârî, Aʿlâmü'l-muḥaddis̱; bazı kaynaklarda "a'lâm" kelimesinin "i'lâm" olarak harekelendiği görülmektedir). Hattâbî bu eserini Meʿâlimü's-sünen'den sonra yazmakla beraber bu iki şerhini âdeta birbiriyle bütünleştirmiştir. Zira her iki kitapta bulunan hadisleri ikinci defa şerhetmemiş, bunları kısaca açıklasa bile önceki şerhine atıfta bulunmuştur. Bu sebeple Aʿlâmü'l-ḥadîs̱'te el-Câmiʿu'ṣ-ṣâḥîḥ'teki hadislerin ancak 1238'inin şerhi bulunmaktadır. Esasen Hattâbî'nin Ebû Dâvûd'un eserini fıkıh açısından, Buhârî'nin eserini de itikad açısından şerhettiği söylenebilir. Aʿlâmü'l-ḥadîs̱ üzerinde Muhammed b. Sa'd b. Abdurrahman Âl-i Suûd doktora çalışması yapmış (1984, Câmiatü Ümmi'l-kurâ), daha sonra bu çalışma Aʿlâmü'l-hadîs̱ fî şerḥi Ṣaḥîḥi'l-Buḫârî adıyla yayımlanmıştır (I-IV, Mekke 1409/1988). Salih Karacabey de Hattâbî'nin bu iki şerhini dikkate alarak bir doktora tezi hazırlamıştır (bk. bibl.). Müellifin bazı kaynaklarda ʿİlmü'l-ḥadîs̱ adıyla kaydedilen eseri Aʿlâmü'l-ḥadîs̱'ten ibarettir. 6. Kitâbü Şeʾni'd-duʿâʾ. Tefsîru esâmiʾi'r-rab ʿazze ve celle, Tefsîrü'l-esmâʾ ve'd-daʿavât, Şerḥu'l-esmâʾi'l-ḥüsnâ, Şerḥu'd-Daʿavât li-Ebî Ḫuzeyme, Şerḥu edʿiyeti'l-meʾs̱ûre, Şeʾnü'd-duʿâʾ, Şeʾnü edʿiyeti'l-meʾs̱ûre ve Kitâbü'd-Duʿâʾ adlarıyla da anılan eser, duanın mahiyeti ve itikadî yönü hakkında âyet ve hadislere dayalı açıklamalarla başlamakta, İbn Huzeyme'nin el-Esmâʾü'l-ḥüsnâ'sının şerhi ile devam etmekte, ardından müellifin esmâ-i hüsnâ ile ilgili olarak İbn Huzeyme'nin dışında bir senedle tesbit ettiği hadislere ve şerhlerine yer verilmektedir. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk dört nüshasını esas alarak eseri Şeʾnü'd-duʿâʾ adıyla yayımlamıştır (Dımaşk 1404/1984). 7. Kitâbü'l-ʿUzle (Kitâbü'l-İʿtiṣâm bi'l-ʿuzle). Müellif bu eserinde uzlet konusunu hadislere dayanarak ele almıştır. Önce Kahire'de neşredilen eser (1352), daha sonra Burhâneddin ed-Dağıstânî'nin tashih ve notlarıyla birlikte İzzet Attâr (Kahire 1356/1937), Kusay Muhibbüddin el-Hatîb (Kahire 1385), Abdülgafûr Süleyman el-Bündârî (Beyrut 1405/1985), Âdil Abdülmevcûd (Kahire 1987) ve Yâsîn Muhammed es-Sevvâs (Dımaşk-Beyrut 1407/1987) tarafından yayımlanmıştır.

Kaynaklarda Hattâbî'nin şu eserleri de zikredilmektedir: Maʿrifetü's-sünen ve'l-âs̱âr, eṭ-Ṭıbbü'n-nebevî (Mesʾele fi'ṭ-ṭıb), Delâʾilü'n-nübüvve, Mesʾele fî İbni'ṣ-Ṣayyâd. Ayrıca onun fıkha dair Tefsîrü'l-luġa elletî fî Muḫtaṣari'l-Müzenî adlı bir çalışmasından, kelâm ve kelâmcıların aleyhinde kaleme aldığı Kitâbü'l-Ġunye ʿani'l-kelâm ve ehlih ile Kitâbü Şiʿârü'd-dîn fî uṣûli'd-dîn (Şiʿârü'd-dîn ve berâhînü'l-müslimîn), Kitâbü's-Sirâc, Kitâbü'ş-Şicâc (Kitâbü'ṣ-Ṣıḥâḥ, Kitâbü'n-Necâḥ) adlı kitaplarından söz edilmektedir. Kitâbü'l-ʿArûs ve Kitâbü'l-Cihâd adlı eserler de Hattâbî'ye nisbet edilmektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA