İbnü’l-hâcib

570'te (1175) Mısır'ın Yukarı Saîd bölgesinde Kūs'a bağlı İsnâ kasabasında doğdu. Ailesi aslen Tiflislidir. Babası, Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin dayısının oğlu Kūs Emîri İzzeddin Mûsek es-Salâhî'nin hâcibi idi. Bu görevinden dolayı oğlu İbnü'l-Hâcib lakabıyla anılmıştır. Ca'fer b. Sa'leb el-Üdfüvî, İbnü'l-Hâcib'in babasının hâcib olmadığı, ancak emîrler ve devlet erkânı ile arasının iyi olduğu, küçük yaşta yetim kalan Ebû Amr'ın bakımını hâciblerden biri üstlendiği için onun İbnü'l-Hâcib lakabıyla anıldığı şeklindeki bir rivayeti kaydettikten sonra bunun pek doğru olmadığını söyler (et-Tâliʿu's-saʿîdü'l-câmiʿ, s. 356). Babasıyla birlikte küçük yaşta Kahire'ye giden İbnü'l-Hâcib, burada Muhammed b. Ömer el-Bennâ'dan dil ve edebiyat dersleri aldı. Kāsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî'den et-Teysîr ve eş-Şâṭıbiyye'yi, Ebü'l-Fazl Bahâeddin Muhammed b. Yûsuf el-Gaznevî'den el-Mübhic fi'l-ḳırâʾâti's̱-s̱emân ve ḳırâʾati'l-Aʿmeş ve İbn Muḥaysin ve İḫtiyârı Ḫalef ve'l-Yezîdî adlı eseri, Ebü'l-Cûd Gıyâs b. Fâris el-Lahmî'den de kırâat-i seb'ayı okudu. Ebü'l-Kāsım Hibetullah b. Ali el-Bûsîrî, Ebû Tâhir İsmâil b. Sâlih b. Yâsîn, Ebû Muhammed İbn Asâkir, Fâtıma bint Sa'd el-Hayr'dan hadis ilimlerini, Ebû Mansûr el-Ebyârî, Ebü'l-Hasan Şemseddin Ali b. İsmâil el-Ebyârî, İbn Cübeyr, Halîl b. Saâde el-Huveyyî'den fıkıh ve fıkıh usulü tahsil etti; İbn Nukta'dan hadis rivayet etti.

İbnü'l-Hâcib, tahsilini tamamladıktan sonra el-Emâlî'sindeki bir kayda göre (nşr. Hâdî Hasan el-Hammûdî, I, 143) 609 (1212) yılında Fâzıliyye Medresesi'nde ders okutmaya başladı. Daha sonra Dımaşk'a gitmek üzere Kahire'den ayrıldı. Birkaç ay Kudüs'te kalıp 617'de (1220) yılında Dımaşk'a ulaştı. Emeviyye Camii'nde Mâlikî mezhebine tahsis edilen zâviyede ders vermeye başladı. 633 (1235) yılında Kerek Emîri el-Melikü'n-Nâsır Dâvûd b. Îsâ'nın daveti üzerine Kerek'e gitti. Burada el-Melikü'n-Nâsır'a el-Kâfiye'sini, el-Vâfiye naẓmü'l-Kâfiye adıyla manzum hale getirip okuttuktan sonra Dımaşk'a döndü. Ebû Şâme, İbnü'l-Hâcib'in daha önce de birkaç defa Dımaşk'a gittiğini ifade etmektedir (eẕ-Ẕeyl ʿale'r-Ravżateyn, s. 182).

Eğitim ve öğretimle meşguliyeti dışında Dımaşk'a geldiği 617 (1220) yılından ayrıldığı 638 (1240) yılına kadarki hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan İbnü'l-Hâcib'in kaynaklarda bu tarihler arasında meydana gelen üç olay münasebetiyle adı geçmektedir. Bunlardan biri 628'de (1230) meydana gelmiş, İbnü'l-Hâcib, Dımaşk'taki Şâfiî fakihlerinden İbnü's-Salâh eş-Şehrezûrî ve İzzeddin İbn Abdüsselâm ile birlikte ibâha, fâsıklık ve namazın terkiyle ilgili söz ve davranışlarından dolayı Şeyh Ali b. Hasan Harîrî'nin katline fetva vermiştir (Kütübî, III, 9). Diğer bir olay da şudur: Dımaşk Emîri el-Melikü'l-Eşref Mûsâ zamanında emîrin çocukluk arkadaşı olan Hanbelî mezhebine mensup bazı kimseler İzzeddin İbn Abdüsselâm'ın Eş'arî olduğunu, tevhid inancına aykırı bazı sözleri ve düşünceleri bulunduğunu söylediler. Bunun üzerine emîr İzzeddin İbn Abdüsselâm'ı huzuruna çağırttı, gelmeyince şikâyet edilen konularla ilgili olarak kendisinden fetva istedi. İzzeddin de istenen konulardaki fetvayı Ehl-i sünnet inancına uygun bir şekilde yazıp gönderdi. Fetva bir ramazan günü iftar vaktinde emîre ulaştı. Dımaşk'ın ileri gelen âlimleri ve eşrafının bulunduğu sofrada fetva okununca emîr sinirlendi. Orada bulunan âlimler emîrden korktukları için bir şey söyleyemediler; sadece iki kişi, "Böyle bir ayda sultana yakışan affetmektir" demekle yetindi. Olaydan haberdar olan İbnü'l-Hâcib, el-Melikü'l-Eşref'e takdim edilmek üzere İzzeddin İbn Abdüsselâm'ı müdafaa eden bir fetva yazıp toplantıya katılan âlimlere imzalattı (Sübkî, VIII, 218-230). Bu hadise, İbnü'l-Hâcib'in hem doğruları söylemedeki cesaretini hem de devrin âlimleri nezdindeki mevkiini belirtmesi bakımından önemlidir. Üçüncü olay 638 (1240) yılında meydana gelmiştir. Bu tarihte, Eyyûbîler'in Dımaşk kolu emîrlerinden Ebü'l-Hayş (Ebü'l-Ceyş) künyesiyle bilinen el-Melikü's-Sâlih İmâdüddin İsmâil ile Mısır kolu emîrlerinden yeğeni el-Melikü's-Sâlih Necmeddin Eyyûb arasında bir iktidar çekişmesi başlamıştı. el-Melikü's-Sâlih İsmâil, kendisini korumak ve askerî mühimmat yardımında bulunmak şartıyla Safed şehrini ve Şakīf Kalesi'ni Haçlılar'a vererek onlarla anlaşmıştı. Bunun üzerine o sırada Dımaşk'taki Emeviyye Camii hatibi olan İzzeddin İbn Abdüsselâm Emîr el-Melikü's-Sâlih İsmâil'in adını hutbeden çıkardı; emîr de onu hapse attırdı (a.g.e., VIII, 210). İbnü'l-Hâcib, İbn Abdüsselâm'ı bu olayda da destekledi ve onunla beraber hapse girdi (Ebü'l-Fidâ, III, 169; Yâfiî, IV, 114; İbnü'l-İmâd, VII, 406). Emîr bir süre sonra halktan gelen baskılar sonucunda onları hapisten çıkarıp evlerinde oturmalarını emretti, ardından da tamamen serbest bıraktı. Bu iki âlim 639 (1241) yılında Kahire'ye gitmek üzere Dımaşk'tan ayrıldı. İbnü'l-Hâcib, talebesi ve Kerek emîri el-Melikü'n-Nâsır Dâvûd b. Îsâ'nın yanında bir süre kaldıktan sonra Kahire'ye gitti. Ebû Şâme, İbnü'l-Hâcib'in Dımaşk'tan Mısır'a gidiş tarihini 628 (1230) olarak vermekteyse de (eẕ-Ẕeyl ʿale'r-Ravżateyn, s. 182) el-Melikü's-Sâlih İsmâil'in Dımaşk emirliği 635-644 (1237-1246) yılları arasına rastlamaktadır.

İbnü'l-Hâcib Kahire'de Fâzıliyye Medresesi'ne müderris oldu. Dımaşk ve Kahire'de aralarında Ebü'l-Abbas İbnü'l-Müneyyir, Zeynüddin İbnü'r-Raâd, Kerek Emîri el-Melikü'n-Nâsır Dâvûd b. Îsâ, Şehâbeddin el-Karâfî, Abdülazîm b. Abdülkavî el-Münzirî, Abdüsselâm ez-Zevâvî, Abdülmü'min ed-Dimyâtî, Ebû Şâme el-Makdisî ve İbn Mâlik et-Tâî gibi âlimlerin de bulunduğu birçok talebe yetiştirdi. Ömrünün sonlarına doğru İskenderiye'ye giderek burada yerleşti. 26 Şevval 646 (11 Şubat 1249) tarihinde İskenderiye'de vefat etti ve Bâbülbahr'in dışında İbn Ebû Şâme'nin türbesi yakınına defnedildi. Mezarı günümüzde Ebü'l-Abbas el-Mürsî Mescidi'nin alt katındadır (Abdullah Mustafa el-Merâgī, II, 66). İskenderiye'de kadılık yapan öğrencisi Ebü'l-Abbas İbnü'l-Müneyyir onun için bir mersiye kaleme almıştır (Ca'fer b. Sa'leb el-Üdfüvî, s. 356). Ahlâk ve faziletiyle temayüz eden İbnü'l-Hâcib güvenilir bir dost ve mütevazi bir kimseydi. İlim ehlini çok severdi. Dımaşk emîrine karşı çıkan İzzeddin İbn Abdüsselâm'ı bundan dolayı desteklemiş, onunla beraber hapse girerek büyük bir vefa örneği göstermiştir.

Gramerle ilgili eserlerinin birçok yerinde nahivcilere muhalefet eden İbnü'l-Hâcib (İbn Hallikân, III, 250) şöhretini özellikle el-Kâfiye'sine borçludur. Bu kitap İslâm ülkelerinde çok meşhur olmuş, çeşitli âlimler eser üzerine şerh ve şerhlerine de hâşiyeler yazmıştır. Bununla beraber İbnü'l-Hâcib, Arap gramerinde bir ekol sahibi olmaktan ziyade VI. (XII.) yüzyıldan sonra yetişen diğer gramer âlimleri gibi şârih ve yorumcu niteliği ağır basan âlimlerden sayılmaktadır. Zira onun zamanında Basra ve Kûfe dil mektepleri arasındaki tartışmalar son bulmuştu. Bundan dolayı İbnü'l-Hâcib önceki ekollerin görüşlerini bir araya getirmiş, onları ustalıkla düzenleyip faydalanılacak bir şekle getirmiştir. İbnü'l-Hâcib'in bu seçmeciliği yanında gramer öğretiminde yaptığı diğer bir değişiklik de Zemahşerî'nin el-Mufaṣṣal'ında birleştirdiği sarf ve nahiv konularını daha önce İbn Cinnî ve Ebû Osman el-Mâzinî'nin yaptığı gibi yeniden birbirinden ayırıp her birini ayrı ayrı kitaplar halinde yazmasıdır.

İbnü'l-Hâcib, Doğu İslâm dünyasında gramere dair eserleriyle tanınırken Batı İslâm dünyasında fıkıh ve fıkıh usulüne dair eserleriyle şöhret bulmuştur. İbn Haldûn, onun fıkıhtaki değerini anlatırken el-Muḫtaṣar adlı eserinin Mağrib'de Mâlikî mezhebinin programı haline geldiğini söyler (Muḳaddime, III, 1059). Kahire'de İbnü'l-Hâcib ile defalarca görüştüğünü belirten İbn Hallikân, "Her görüşmemde fıkıh, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili zor gördüğüm yerleri sorar ve çok doyurucu cevaplar alırdım" diyerek onun derin bilgisine dikkat çekmektedir. Ebû Şâme de İbnü'l-Hâcib'in Mâlikî mezhebini ayakta tutanlardan biri olduğunu kaydettikten sonra onun çeşitli ilimlerdeki kabiliyet ve bilgisine, yüksek şahsiyetine, azim ve tevazuuna, münazara ilmindeki üstünlüğüne ve fesahatine işaret etmektedir.

Seyfeddin el-Âmidî ile hoca-talebe ilişkisi bilinmemekle birlikte fıkıh usulünde onun yolunu takip eden İbnü'l-Hâcib, Gazzâlî ve Âmidî'nin mantık kurallarına, usul ilminde aktif bir rol vermesini daha da ileri götürerek mantığı usul ilminin bir parçası haline getirmiş, dil bilimini de daima devrede tutmuştur. Bu alanda telif ettiği eserlerinin girişinde mantık ve dil kurallarının yer aldığı iki ayrı bölüm bulunmaktadır. İbnü'l-Hâcib'in usul ilminde mantığa merkezî bir konum vermesi ve dil kurallarını da mantığa irca ederek açıklaması, sonraki dönem usulcülerince hem geleneksel çizgiden sapma olarak görüldüğü, hem de dil alanının imkânlarını belirli mantık kuralları arasına sıkıştırdığı için eleştiri konusu olmuştur.

İbnü'l-Hâcib'in öğretim amaçlı (didaktik) manzum eserleri yanında tabakat kitaplarında bazı kıtalarına da rastlanmaktadır. Bunlar aslında şair olmayan âlimlerin yazdıkları gibi tekellüflü şiirlerdir. Nitekim el-Kâfiye'sini el-Vâfiye adıyla manzum hale getirdikten sonra anlaşılmadığını görünce bizzat kendisi onu şerhetmek mecburiyetinde kalmıştır.

Eserleri. A) Nahiv. 1. el-Kâfiye*. Nahivle ilgili muhtasar bir mukaddime olup Doğu İslâm dünyasında nahiv öğretimi konusunda ilk sırada gelen eserlerden biridir. Kitaba başta müellifi olmak üzere birçok âlim tarafından 100 civarında şerh, bu şerhlerden her birine hâşiyeler, bu hâşiyelere de birkaç ta'lik yazılmıştır (Abdurrahman el-Câmî, neşredenin girişi, I, 31-41; Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1370-1376; Ömer Ferruh, III, 559-561; Brockelmann, GAL, I, 367-370; Suppl., I, 531-535). Başta Roma (1591) olmak üzere Floransa, İstanbul, Bulak, Kahire, Kazan, Taşkent, Beyrut, Bombay, Leknev, Kalküta, Delhi ve Kanpûr gibi şehirlerde defalarca basılan el-Kâfiye (Serkîs, I, 72; Ömer Ferruh, III, 559-560; Sâlihiyye, II, 122-123) son olarak Târık Necm Abdullah tarafından tahkik edilerek el-Kâfiye fi'n-naḥv adıyla yayımlanmıştır (Cidde 1407/1986). Eser Batı dillerine, ayrıca Farsça ve Türkçe'ye defalarca tercüme edilmiştir. 2. Şerḥu'l-Kâfiye (İstanbul 1311). 3. Şerḥu'l-Vâfiye fî naẓmi'l-Kâfiye. İbnü'l-Hâcib el-Kâfiye'yi, Kerek Emîri el-Melikü'n-Nâsır Dâvûd'a okutmak için el-Vâfiye adıyla manzum hale getirmiş, daha sonra da onu şerhetmiştir. Bu şerh Mûsâ Binây el-Alîlî tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Necef 1400/1980). 4. el-Îżâḥ fî şerḥi'l-Mufaṣṣal. Zemahşerî'nin eserinin şerhi olup Mûsâ Binây el-Alîlî eseri tahkik ederek iki cilt halinde yayımlamıştır (Bağdad 1402/1982). 5. el-Ḳaṣîdetü'l-müveşşaḥa bi'l-esmâʾi'l-müʾennes̱eti's-semâʿiyye. Yirmi üç beyitlik bir risâledir (Tahran 1274; Meydânî'nin es-Sâmî fi'l-esâmî adlı eseri kenarında Bulak 1293, 1296; Kanpûr 1278; Beyrut 1908). Eser ayrıca Târık Necm Abdullah (Ürdün 1405/1985) ve İhsan Ca'fer (el-Lisânü'l-ʿArabî, XXI [Rabat 1983], s. 27-30) tarafından tahkik edilerek basılmıştır. 6. el-Emâli'n-naḥviyye. Zemahşerî'nin el-Mufaṣṣal'ı ve kendisinin el-Kâfiye'sindeki bazı konularla bir kısım âyetlerdeki nahiv meseleleri hakkındaki açıklamaları ihtiva eder. Hâdî Hasan Hammûdî (I-IV, Beyrut 1405/1985), Fahr Sâlih Süleyman Kadâre (I-II, Beyrut 1409/1989) ve Adnân Sâlih Mustafa (I-II, Devha 1406/1986) tarafından yayımlanmıştır. 7. Risâle fi'l-ʿaşr. "Aşr" (on) kelimesinin "evâil" ve "evâhir"le kullanımından bahseden bu iki sayfalık risâleyi Hâdî Hasan Hammûdî el-Emâlî'nin ekinde neşretmiştir (Beyrut 1405/1985; el-Emâlî, IV, 160-163). İbnü'l-Hâcib'in Sîbeveyhi'nin el-Kitâb'ına bir şerhiyle el-Müktefî li'l-mübtedî şerḥu Îżâḥi Ebî ʿAlî el-Fârisî adlı bir eserinin bulunduğu da kaydedilmektedir.

B) Sarf. 1. eş-Şâfiye*. Yazıldığı günden itibaren esere başta müellifi olmak üzere çeşitli âlimler tarafından Arapça, Farsça ve Türkçe elli beş civarında şerh yazılmış, ayrıca Batı dillerine, Türkçe ve Farsça'ya tercümeleri yapılmıştır (eş-Şâfiye, neşredenin girişi, s. 33-53; Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1020-1022; Ömer Ferruh, III, 560-561; Brockelmann, GAL, I, 370-371; Suppl., I, 535-537). eş-Şâfiye Kalküta (1220), Bulak (1240), Kahire (1258, 1324), Kanpûr (1267), İstanbul (1268, 1310), Leknev (1278) ve Dehli'de (1278, 1321) defalarca şerhli ve şerhsiz olarak basılmıştır. 2. Şerḥu'ş-Şâfiye. Birçok nüshası bulunan eser Hasan Ahmed el-Osman tarafından tahkik edilmişse de henüz yayımlanmamıştır (eş-Şâfiye, neşredenin girişi, s. 29). 3. Cemâlü'l-ʿArab fî ʿilmi'l-edeb (Keşfü'ẓ-ẓunûn, I, 593; II, 1847).

İbnü'l-Hâcib'in el-Maḳṣadü'l-celîl fî ʿilmi'l-Ḫalîl adıyla kaleme aldığı aruz ilmine dair manzum eseri Georg Wilhelm Freytag tarafından Almanca tercümesiyle birlikte Darstellung der arabischen Verskunst adlı eser içinde (s. 334-371) neşredilmiş (Halle 1830), daha sonra da Muzaffer-i Bahtiyâr tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Kitâbdârî, Tahran 1368 hş., XII, 39-50). Eser üzerine yazılan şerhlerden (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1134) İbn Vâsıl'ın ed-Dürrü'n-nażîd fî şerḥi'l-Ḳaṣîd'ini Muhammed Âmir Ahmed Hasan neşretmiş (Minye 1987), Cemâleddin el-İsnevî'nin Nihâyetü'r-râġıb fî şerḥi ʿarûżı İbni'l-Ḥâcib adlı şerhini ise Salâh Şa'bân tahkik ederek yayımlamıştır (Beyrut 1989).

C) Fıkıh ve Fıkıh Usulü. 1. Müntehe's-sûl (suʾâl) ve'l-emel fî ʿilmeyi'l-uṣûl ve'l-cedel. Kelâmcıların metoduyla kaleme alınmış usûl-i fıkıh literatürünün orta dönem örneklerinden biridir (İstanbul 1326/1908; Kahire 1326/1908; Beyrut 1405/1985). Eserin kaynakları arasında Seyfeddin el-Âmidî'nin el-İḥkâm'ı ile Gazzâlî'nin el-Müstaṣfâ'sı başta gelir. 2. el-Muḫtaṣar* (Muḫtaṣarü'l-Müntehâ, el-Muḫtaṣarü'l-uṣûlî, Muḫtaṣarü'l-uṣûl). Önceki eserin muhtasarı olup aslından daha fazla tutulmuş ve üzerine birçok şerh, hâşiye ve tahrîc çalışması yapılmıştır (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1853-1857; Brockelmann, GAL, I, 372-373; Suppl., I, 537-538). Eser, Muhibbullah b. Abdüşşekûr el-Bihârî'nin Müsellemü's̱-s̱übût'u ile beraber basılmış (Kahire 1326/1908), ayrıca Kādî Adudüddin el-Îcî'nin şerhiyle İstanbul'da (1307) yine Kādî Adudüddin el-Îcî'nin şerhi, Teftâzânî ve Seyyid Şerîf el-Cürcânî'nin bu şerh üzerindeki hâşiyesi ve Hasan el-Herevî'nin Cürcânî hâşiyesine dair ta'lîkātı ile birlikte Bulak'ta (1316-1319/1898-1901) yayımlanmıştır. 3. Câmiʿu'l-ümmehât. el-Muḫtaṣar'dan ayırt edilmesi için el-Muḫtaṣar fi'l-fürûʿ, el-Muḫtaṣarü'l-ferʿî ve Fürûʿu İbni'l-Ḥâcib adlarıyla da tanınan eser Mâlikî fıkhına dairdir. İbnü'l-Hâcib bu kitabını yazarken İbn Şâs'ın el-Cevâhirü's̱-s̱emîne fî meẕhebi ʿâlimi'l-Medîne adlı eseriyle diğer bazı eserlerden de istifade etmiştir. Müellifin, Mâlikî mezhebinin Mısır ve Mağrib kollarını birleştirdiği (İbn Haldûn, III, 1059) bu eseri diğer mezhep mensuplarınca da takdir edilmiştir. Nitekim İbn Ferhûn, Şâfiî âlimlerinden İbnü'z-Zemlekânî'nin, "Mâlikîler'in elinde bulunan bu eser gibi başka bir muhtasar yoktur" dediğini rivayet etmektedir. Mısır'da yazılan kitabın Ebû Ali Nasırüddin ez-Zevâvî tarafından Bicâye'ye götürüldüğü, oradan da Mağrib'e yayıldığı söylenmektedir (a.g.e., a.y.; Mahlûf, s. 167). Kitap üzerine İbn Râşid el-Kafsî, Halîl b. İshak el-Cündî, Muhammed b. Abdüsselâm el-Ümevî, Ahmed b. Yahyâ el-Venşerîsî, İbn Merzûk el-Hatîb ve İbn Ferhûn'un da aralarında bulunduğu otuz kadar âlim şerh yazmış, ancak bunlardan pek azı günümüze ulaşmıştır (şerhlerin bir listesi ve bazılarının yazma nüshaları için bk. Brockelmann, GAL, I, 373; Suppl., I, 538; İbn Ferhûn, Keşfü'n-niḳāb, neşredenlerin girişi, s. 39-42; Abdülazîz Binabdullah, s. 63-64, 133). İbn Ferhûn, Teshîlü'l-mühimmât fî şerḥi Câmiʿi'l-ümmehât adlı şerhine mukaddime olarak kaleme aldığı Keşfü'n-niḳābi'l-ḥâcib min muṣṭalaḥi İbni'l-Ḥâcib'de (nşr. Hamza Ebû Fâris - Abdüsselâm eş-Şerîf, Beyrut 1990) Câmiʿu'l-ümmehât'ta kullanılan bazı terimleri açıklamıştır. Câmiʿu'l-ümmehât Ebû Abdurrahman el-Ahdar el-Ahdarî tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Beyrut 1419/1998).

İbnü'l-Hâcib'e Nisbet Edilen Eserler. 1. ʿAḳīdetü İbni'l-Ḥâcib* (Uṣûlü'd-dîn). Eseri Kâtib Çelebi yalnız İbnü'l-Hâcib diye kaydettiği bir âlime nisbet etmektedir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1157). İbnü'l-Hâcib künyesiyle tanınan başka âlimler de bulunduğuna göre bu eserin Cemâleddin İbnü'l-Hâcib'e aidiyeti şüphelidir. 2. Muʿcemü'ş-şüyûḫ. İbnü'l-Hâcib künyesiyle bilinen Ebû Hafs Ömer b. Muhammed b. Mansûr el-Emînî'ye (ö. 630/1233) ait olup yanlışlıkla Cemâleddin İbnü'l-Hâcib'e nisbet edilmiştir (a.g.e., II, 1735). 3. Ẕeyl ʿalâ Târîḫi Dımaşḳ. Bu eser de Ebû Hafs Ömer'e ait olduğu halde başta Kâtib Çelebi olmak üzere (a.g.e., I, 294) bazı müelliflerce Cemâleddin İbnü'l-Hâcib'e izâfe edilmiştir. 4. Şerḥu'l-Muḳaddimeti'l-Cezûliyye. Brockelmann bu eseri İbnü'l-Hâcib'e nisbet ederek bir nüshasının Fas'ta Câmiu'l-Karaviyyîn'de bulunduğunu ifade etmişse de (Târîḫu'l-edebi'l-ʿArabî, V, 342, 350) ona aidiyeti şüphelidir. 5. Şerḥu'l-Hâdî. Gramere dair olan eser İzzeddin ez-Zencânî'ye ait olup yanlışlıkla İbnü'l-Hâcib'e nisbet edilmiştir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 2027).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA