Makdisî, muhammed b. ahmed

335 (946-47) yılı civarında Beytülmukaddes (Beytülmakdis) adıyla da tanınan Kudüs'te doğdu; bu sebeple nisbesi kaynaklarda Makdisî veya Mukaddesî olarak geçer. Hayatı hakkında bilinenler, Aḥsenü't-teḳāsîm fî maʿrifeti'l-eḳālîm adlı eserinde anlattıklarından ibarettir. İlk öğrenimine Kur'an'ı ezberleyerek başladı; arkasından Arapça nahiv dersleri aldı. Daha sonra Bağdat'a giderek Kadı Ebü'l-Hüseyin el-Kazvînî gibi hocalardan Hanefî fıkhı öğrendi; bunun için kendisini Hanefî sayar. Fakat farklı mezheplere hoşgörüyle bakması ve Fâtımîler'e yakın ilgi duyması, onun bir Şiî dâîsi veya en azından Şîa sempatizanı olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Hayatının yirmi yılından fazlasını Endülüs, Sind ve İran'ın doğusunda yer alan Sicistan bölgeleri hariç İslâm dünyasını gezerek geçirdi. Gayri müslim ülkelerini gezmediği gibi onlardan bahsetmek ihtiyacını da duymamıştır. Seyahatleri sırasında 356 (967) ve 367 (978) yıllarında hacca gitti, Mecûsî ve hıristiyan bayramlarına katıldı, mutasavvıflarla bir arada bulundu, gazilerle birlikte savaştı ve ribâtlarda yaşadı; 390 (1000) yılı civarında da vefat etti. Hayatı boyunca dikkatle topladığı bilgileri gördükleri ve okuduklarıyla ve daima kendi gözlemlerini daha tecrübeli seyyahlarınkilerle karşılaştırarak sorguladı; ayrıca ehil bulduğu kimselere danıştı. Kırk yaşına geldiğinde doğrudan gözlem, araştırma ve kişisel deneyimlerine dayanan ünlü eserini kaleme almaya başladı.

Makdisî sosyal, ekonomik ve kültürel alanlara ilgisini yansıtan kendine özgü yaklaşımıyla erken dönem coğrafyasını günümüzde "beşerî coğrafya" denilen bilim dalına çeviren kişidir. O, coğrafyayı kendi orijinal alanından saptırmaksızın ilâhiyat ve hukuk âlimleri için temel bir disiplin olarak görür; coğrafî problemleri tartışırken de sık sık Kur'an'a ve hadis literatürüne atıflarda bulunur. Ayrıca meslekî terminoloji veren ve bunu kitabında önsözde açıklayan ilk müslüman coğrafyacıdır. Bu terminolojide kasabalar (beled), şehirler (medine), metropoller (mısr), semtler (nahiye), yöreler (kura) ve bölgeler (iklim) bulunur. Makdisî ana kavramları adlandırmak için de özel ifadeler kullanmıştır; meselâ meşriḳ "doğu", şark "doğuya ait"; mağrib "batı", garb "batıya ait" demektir. İklim kelimesi de hem ülke veya yöre, hem yeryüzünün batı-doğu istikametinde bölündüğü yedi enlemsel bölge anlamındadır. Bu belirgin ayırımlar özellikle İslâm dünyasının coğrafî ve yeryüzünün astronomik bölümlenmeleri söz konusu olduğunda önem taşımaktadır. Makdisî, mensubu bulunduğu Belh coğrafya ekolüne göre genel olarak yirmi kabul edilen iklim sayısını denizleri, adaları ve bunları çevreleyen bölgeleri dışarıda tutarak on dörtle sınırlamıştır (bk. İKLİM).

Erken dönem coğrafyacılarını bütünden ziyade parçaya yönelmek ve aceleci davranmakla suçlayan Makdisî'ye göre mevcut kitaplar ya tavsifî, fizikî ve matematikî coğrafyaya dairdir ya da yalnız yollar ve ülkeler üzerine olup pratik kullanım bakımından yetersiz veya müellif hâmilerinin özel ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda dar kapsamlı çalışmalardır. Ayrıca bunlar kasabalar ve nüfuslar, dil ve lehçeler, seyahat yolları, menzil ve mesafeler, mezhep ve fırkalar, örf ve âdetler, ticaret, ölçü ve para birimleri gibi ayrıntıları içerir ve bunların çoğu söylentilerden ibarettir. Kendisinin verdiği bilgiler ise ya şahsî gözlemlerine dayanan tasvirleri ya güvenilir kaynaklardan duyduklarını veya yazılı belgelerden aldıklarını ihtiva eder. Ancak övgüye değer bulduğu amacını gerçekleştirirken kendisinin de her alanda aynı başarıyı ortaya koyamadığı görülür. Her şeyden önce matematikî coğrafyaya yeterince önem vermemesi bir eksikliktir; haritaları Belh ekolünün eleştirdiği haritalarının taklididir. Bununla birlikte öğrenmek isteyip de araştırmaya vakit bulamayanlar için ana bölümden önce hızlı referans teşkil edecek şekilde şehir listesi ve diğer özellikleri içeren bir özet sunan ilk müslüman müelliftir. Ayrıca haritalarını o kadar güzel yapmıştır ki muhtevalarında büyük farklılıklar bulunan daha sonraki dönem haritalarında dahi örnekleri kullanılmıştır. Onun metninin önceki müelliflerinkilere nisbetle daha tavsifî olmasına karşılık deniz, nehir, dağ, çöl ve yolları farklı renklerle gösterdiği haritaları daha az detaylıdır. Makdisî'nin Büyük Okyanus teorisini benimsemesi ve haritalarında Akdeniz'in Atlas Okyanusu'nun küçük bir kısmını teşkil etmesine rağmen bazı müelliflerin Akdeniz ve Hint Okyanusu'nun Büyük Okyanus'un dışına aktığı inançlarına katılmadığı görülür.

Makdisî'nin Ortaçağ İslâm coğrafyasının en orijinal ve en önemli eserlerinden biri olan Aḥsenü't-teḳāsîm fî maʿrifeti'l-eḳālîm'inin iki versiyonu vardır. Birincisi 375'te (985) Fars'ta (Güneybatı İran) tamamlanmıştır (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2971; Leiden Bibliothek der Rijksuniversiteit, Cod. Or. nr. 2063); Michael Jan de Goeje'nin neşri (Leiden 1877) buna dayanır. İkincisi 387'de (997) yazılan ve Yâkūt el-Hamevî tarafından istinsah edilen versiyondur. Daha sonra da neşirleri yapılan eser (Gāzî Tuleymât, Dımaşk 1980; Muhammed Mahzûm, Beyrut 1987) Batı dillerindeki bazı kısmî çevirileri yanında tam olarak Farsça, Urduca ve İngilizce'ye çevrilmiştir (Aḥsenü't-teḳāsîm, B. A. Collins'in önsözü, s. XIV; ayrıca bk. AHSENÜ't-TEKĀSÎM).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA