Ömer Hulûsi Efendi kimdir?

Dağıstan’da doğdu

8 Eylül 1887'de Kirmasti Rüşdiyesi ikinci muallimliğine tayin edildiyse de 19 Kasım 1888'de muallimlikten ayrıldı. Mekteb-i Nüvvâb'a girip Mayıs 1892'de üçüncü sınıf niyâbet tezkeresi aldı. 17 Şubat 1894'te Gümüşhane livâsı niyâbetine tayin edildi ve 26 Ocak 1896'da süresini tamamlayıncaya kadar bu görevde kaldı. 14 Nisan 1896'da Genç livâsı niyâbetine getirildi ve Kasım 1898'de buradan ayrıldı. 26 Eylül 1900'de Kerkük livâsı niyâbetine gönderildi, oradan Basra livâsı merkez niyâbetine nakledildi (15 Eylül 1901) ve Şubat 1904'e kadar burada kaldı. 11 Eylül 1904'te Siirt livâsı nâibi olduysa da 20 Ekim 1905'te görevinden ayrıldı. Temmuz 1906'da Musul vilâyeti merkez niyâbetine tayin edildi.

Taşradaki görevlerinin ardından 21 Eylül 1909 tarihinden itibaren Meclis-i Tedkīkāt-ı Şer'iyye üyeliğine getirilen Ömer Hulûsi Efendi Aralık 1910'da Mahkeme-i Evkāf kadısı, 18 Eylül 1911'de Meclis-i Tedkīkāt-ı Şer'iyye reisi oldu. Bu görevleri sırasında kendisine müderrislik pâyeleri verilmişti. Mart 1895'te ibtidâ-i dâhil Edirne müderrisliği, Ağustos 1902'de İzmir ve 25 Nisan 1907'de Edirne pâyesi almıştı. 1899'da dördüncü rütbeden Mecîdî, 8 Eylül 1902'de nikel Hicaz madalyası ile taltif edilmişti. 30 Ocak 1913'te İstanbul pâyesini aldı ve 2 Nisan 1914'te Anadolu kazaskerliğine getirildi. 1917'de birinci rütbeden Mecîdî nişanı ile ödüllendirilen Ömer Hulûsi Efendi, 1 Nisan 1917'de Tevhîd-i Kazâ Kanunu'na göre oluşturulan Mahkeme-i Temyîz-i Şer'iyye Dairesi reisliğine tayin edildi. Ardından Ahmed İzzet Paşa kabinesinde 15 Ekim 1918'de şeyhülislâmlık makamına getirildi. 8 Kasım 1918'de kabinenin istifasıyla birlikte bir ay dolmadan görevinden ayrılmış oldu ve bu tarihten itibaren mâzul sayıldı. 8 Mart 1920'de kurulan Sâlih Paşa kabinesine Evkaf nâzırı olarak girdi. Ancak İngilizler'in İstanbul'u ve Yunanlılar'ın İzmir'i işgaliyle ortaya çıkan millî harekete karşı hükümete baskı yapılması üzerine kabinenin 3 Nisan 1920'de çekilmesiyle birlikte bu görevi de sona erdi. Bu tarihten sonra Ömer Hulûsi Efendi'nin resmî bir görev aldığına dair kaynaklarda bilgi yoktur. Vefat tarihi kesin olarak bilinmemekte, şeyhülislâmlığın ilgasından yani 1922'den önce öldüğü kaydedilmektedir. Mezarının Fatih'te II. Bayezid'in annesi Gülbahar Hatun Türbesi yanında olduğu belirtilirse de Hulûsi Efendi isimli bir zata ait olduğu anlaşılan buradaki mezar taşında vefat tarihi olarak geçen 27 Rebîülâhir 1331 (5 Nisan 1913) tarihinin Ömer Hulûsi Efendi'ye ait olması mümkün değildir. M. Orhan Bayrak da mezarının Fâtih Camii bahçesinde bulunamadığını söyler.

Ömer Hulûsi Efendi'nin Arapça konuşup yazabildiği, ayrıca Farsça'ya da âşina olduğu kaydedilir, ancak kaynaklarda herhangi bir eserine dair bilgi yer almaz. Ahmed İzzet Paşa, Göztepe'de köşk komşusu olan Ömer Hulûsi Efendi'nin tatlı dilli, iyilik sever ve istikamet sahibi bir kişi olduğunu nakleder. Sicil kayıtlarında da büyük bir doğruluk ve liyakatle görevlerini ifa ettiğine işaret edilir ve hakkında tek bir şikâyet bile vâki olmadığı belirtilir. Kendisine şeyhülislâmlık teklif edildiğinde tereddüt etmiş, ancak Hayri Efendi ve Ahmed İzzet Paşa'nın ısrarı ile bu görevi kabul etmiştir. Ahmed İzzet Paşa, hâtıralarında Ömer Hulûsi Efendi'nin bir önseziyle meşihatı kabul etmekten çekindiğini, daha sonra bunda haklı olduğu ve kendisine kötülük yapıldığının anlaşıldığını yazar.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA