Lugaz

Sözlükte "çöl faresinin, saklandığı yerin bulunmaması için yuvasını labirent gibi eğri büğrü kazması; saptırmak, sözün maksadını gizlemek, şaşırtmalı söz söylemek" anlamlarına gelen lağz kökünden türeyen lugaz/luğz/lağz "çöl faresinin yuvası, gidilmesi zor olan eğri büğrü yol; derin sır, bilmece, zekâ oyunu" demektir. Arap edebiyatında daha çok luğz (çoğulu elgaz) ve ülgūze terimleri kullanılır. Eski Arap belâgat ve edebiyat âlimleri lugazla eş veya yakın anlamlı "muhâcât, uhcüvve/uhciyye, ehâcî, huceyyâ, ta'miye/muammâ, mugālata/uğlûta, lahn/melâhin, muâyât" gibi terimler de kullanmışlardır. Edebiyatta ve özellikle şiirde bir sözü/kavramı açık bir dille anlatma yerine onu ima eden ifadeler kullanarak şiiri/sözü bir bilmece, hatta bazan bir muamma şekline sokmaya ilgāz, böyle şiire/söze lugaz/luğz denir. Ancak bunun edebî zevki okşayacak tarzda icra edilmesi şarttır. Müteahhir dönem âlimleri önceleri lugaz kapsamında yer alan muammayı isim bilmecelerine hasretmişlerdir.

Lugazların çoğu manzumdur. Genellikle "rubbe, rubbe vâvı" veya soru edat ve cümleleriyle başlayan bu manzumelerde kitap, kalem gibi somut varlıkların nitelikleri zikredilerek kendilerinin bilinmesi istenir. Lugaz, bir düşünceyi mecazdan daha kapalı biçimde dile getiren bir anlatım tarzı olmasıyla beyan ilmi kapsamında bir disiplin sayıldığı gibi akıl ve zihni geliştirmesiyle de felsefe, mantık gibi aklî ilimlerden kabul edilir. Lugazlarda ipucu verilmekle birlikte bazılarının çözülmesi güçtür. Bunlara "işârî lugaz" denir.

Lugaz lafız ve mâna lugazları olarak iki temel kategoriye ayrılır. Lafız lugazlarının birden çok mânaya sahip kelimenin uzak veya karşıt anlamını kastetmek (tevriye, lahn, melâhin, mugalata ma'neviyye), kelimeyi anlamlı sözcüklere bölüp verilen müterâdifleriyle bilinmesini istemek, iki kelimeyi bitişik yazmak, bir kelimeyi parçalayıp yazmak, hemzeliyi yumuşatmak (teshîl), nokta değişikliği yapmak (tashîf), tersinden okumak (kalb) ve başka bir dile nakletmek gibi birçok çeşidi vardır. Tevriye yoluna örnek olan "والله ما رأيت عليًّا ولا كلمته" cümlesinin kastedilmeyen ve ilk akla gelen (yakın) anlamı, "Vallahi Ali'yi ne gördüm ne de onunla konuştum" şeklinde iken, "Vallahi Ali'nin ne ciğerine (rie) vurdum, ne de onu yaraladım (kelm)" şeklindeki uzak anlamı kastedilmiştir.

Mâna lugazlarında bir şeyin anılan vasıflarıyla kendisinin bilinmesi istenir. Diş hakkındaki şu dizelerde olduğu gibi: "... /وصاحب لا أملّ الدهر صحبته" (Öyle bir dost ki ömür boyu dostluğundan bıkmamışım. Benim için mutsuz olmuş, benim için didinmiş. Ne var ki bir kişiyi [doktor] görmekle birlikte ebediyen ayrıldık). Mâna lugazlarının uzun kasideler halindeki örnekleri de vardır. Bizzat lugaz olarak tasarlanmayan, ancak i'rab, tefsir, lafız ve mâna güçlüğü sebebiyle rastlantı olarak lugaz konumunda bulunan, "ebyâtü'l-meânî" ve "ebyâtü'l-müşkileti'l-i'râb" adı verilen beyitler de bu türe dahil edilir. Râilibil'in, "قتلوا ابن عفّان الخليفة محرما" (Halife Affânoğlu'nu [Osman'ı] suçsuz yere öldürdüler) mısraında "muhrim" kelimesi "suçsuz yere" demek olduğu gibi "ihramlı iken, haram aylarında iken" anlamına da gelir. Eğitim ve öğretim amaçlı, zekâ geliştirici lugazlar da mâna lugazı sayılır. Başta nahiv olmak üzere lugat, fıkıh, ferâiz, hesap vb. konularda çok sayıda lugaz manzumesi tertip edilmiştir. Harîrî'nin el-Maḳāmât'ının 32. bölümünde bazı kelimelerin uzak anlamları kastedilerek düzenlenmiş 100 fıkıh lugazı cevaplarıyla birlikte yazılmıştır.

Lugaz ve muammaların zor anlamları çözme alışkanlığı kazanmak, boş zamanları değerlendirmek ve eğlenmek gibi amaçlarla eski filozoflardan biri tarafından icat edildiği ileri sürülmektedir. Tevrat'ta lugaz, muamma ve remiz terimleriyle Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkıs, Sur Kralı Hîram ve Şimşon'a (Şemşon) nisbet edilen çeşitli lugaz örnekleri geçmektedir (Sayılar, 12/8; Hâkimler, 14/14; I. Krallar, 10/1; Süleyman'ın Meselleri, 1/6; Hezekiel, 17/2). Kur'an'da maksatlı olarak tertip edilmiş lugazlar yoktur. Ancak i'rab veya yorum ve anlam güçlüğü sebebiyle bir nevi lugaz hükmünde olan ya da tevriye ve kinayeye benzer edebî türler halinde bir tür lugaz sayılan unsurlar bulunabilir. Ayrıca insanlar tarafından Kur'an'da geçen bazı şeylerle ilgili olarak düzenlenmiş lugaz çalışmaları mevcuttur. İbn Hişâm en-Nahvî'nin Ḥallü elġāz ve mesâʾil iʿrâbiyye fi'l-âyâti'l-Ḳurʾâniyye ve'l-eḥâdîs̱i'n-nebeviyye'siyle (nşr. Muhammed İbrâhim Sâlim, Kahire 1409/1989) Alâeddin b. Nâsırüddin et-Trablusî'nin el-Elġāzü'l-ʿAlâʾiyye fî elfâẓi'l-Ḳurʾân'ı (Brockelmann, GAL Suppl., II, 452) bu konuda yazılmış eserler arasında sayılabilir. Bir hadiste (Buhârî, "ʿİlim", 5, 50; Müslim, "Münâfiḳīn", 63, 64) Hz. Peygamber'in, çevresindeki sahâbeye ağaçlar içinde yapraklarını dökmeyen ve müslümana benzeyen ağacın hangisi olduğunu sorması ve kimsenin bilememesi üzerine onun hurma ağacı olduğunu söylemesi dikkat çekme, zekâ ve kavrayış düzeyini sınama gibi yararları sebebiyle lugaz üslûbunun Resûl-i Ekrem tarafından kullanıldığı, İslâm ulemâsının buna dayanarak çeşitli ilim dallarında lugaz üslûbu ile öğretmeyi amaçlayan çeşitli eserler kaleme aldığı ifade edilir. Ayrıca Hz. Peygamber'in bu hadiste, gövdesinin odunlaşmaması sebebiyle ot cinsinden olduğu halde hurmaya mecaz (istiare) yoluyla ağaç demesi şaşırtma ve yanıltma işlevi gördüğünden bilinçli bir lugaz üslûbunun kullanıldığını gösterir. İslâm'dan önceki dönemde Mütelemmis'in (ö. 569) çağdaşı Hind bint Huss'un ilk kelimesi verilen ifadeyi hikmet cümleleri halinde tamamlama şeklinde yaptığı yarışmalar, İmruülkays b. Hucr'ün Abîd b. Ebras ile yaptığı soru-cevap şeklindeki manzum atışmalar, Abdülmesîh b. Amr el-Gassânî'nin Hâlid b. Velîd'in sorularına verdiği hikmetli cevaplar Arap edebiyatında lugaza benzer ilk örneklerdir. Lugaz, Abbâsîler'in ilk zamanlarından itibaren entelektüel hayatın ve şehir yaşamının gelişmesine, refahın artmasına paralel biçimde şiirlerde müstakil konu şeklinde işlenmeye başlamıştır. Bunun ilk örneği olarak Hammâd er-Râviye (ö. 155/772), bir dost meclisinde çekirge ve mızrak dipçik demiri hakkında lugaz beyitleri söylemiştir (İbn Kuteybe, s. 521). Daha sonra lugaz manzumeleri nazmedenlerin çoğu şairler arasından değil fakih, gramerci, tabip gibi başka meslek sahipleri arasından ve özellikle entelektüel kesimden çıkmıştır. Edip Abdurrahman b. Muhammed en-Nazzâm, nahivci İbnü'l-Haşşâb, nahivci Ali b. Îsâ el-Fihrî, Muvahhid emîrlerinden İbn Abdülmü'min diye tanınan Süleyman b. Abdullah, tabip İmâdüddin ed-Düneysirî, tabip Hibetullah İbnü't-Tilmîz, tabip Yahyâ İbnü't-Tilmîz, fakih Ahmed el-Vâdîâşî, edip ve fakih İbnü'l-Ceyyâb bunlar arasında sayılabilir (İbn Ebû Usaybia, II, 268, 271-272, 278; İbnü'l-Hatîb, IV, 144-145; Makkarî, II, 654; V, 451-454). Şairler arasında, lugaz ve muamma beyitleri divanlarında ayrı bir bölüm oluşturacak şekilde fazla olan İbn Uneyn ile İbn Şeref el-Kayrevânî ve Mihyâr ed-Deylemî'nin adları zikredilebilir.

Lugaz ve ilgāz tabirlerini ilk defa kullananlardan olan Halîl b. Ahmed'in (ö. 175/791) lugaz ve muammaya dair ilk eseri de (Kitâbü'l-Muʿammâ) yazdığı kaydedilir. Câhiz, lugaz kabilinden bazı mensur ifadelere ve anekdotlara yer vermekle birlikte (el-Beyân ve't-tebyîn, II, 147) Asmaî ve Ebû Osman el-Mâzinî gibi onun da lugazın faydasına inanmadığı kaydedilir. Bu âlimleri cehalet ve zevksizlikle suçlayan Dellâlülkütüb lugazı akıl ve zekâyı geliştirici aklî ilimlerden sayar (el-İʿcâz, vr. 9). İbn Düreyd, Kitâbü'l-Melâḥin'inde uzak anlamlarının kastedildiği 185 yemin lugazını düzenleyip açıklamış ve bir zalimin yemine zorladığı kişinin bunlarla şer'î cezadan kurtulabileceğini söylemiştir. İbn Fâris, mânası az bilinen lugatlarla ilgili Fütyâ faḳīhi'l-ʿArab adlı eserindeki lugazları "fakīhü'l-Arab" dediği sembolik bir şahsa nisbet eder. Zemahşerî'nin nahiv lugazlarına dair el-Eḥâcî (el-Muḥâcât) en-Naḥviyye'si (nşr. Mustafa el-Haderî, Dımaşk 1969) Kāsım b. Hüseyin el-Hârizmî ve Alemüddin es-Sehâvî tarafından şerhedilmiştir. Ebü'l-Alâ el-Maarrî'nin Dîvânü'l-elġāz'ı, İbnü'l-Fârız'ın Manẓûmetü'l-elġāz'ı, İbn Hişâm en-Nahvî'nin nahiv lugazlarına dair Mûḳıdü'l-eẕhân'ı ile el-Elġāz'ı (Kahire 1304), İbn Lüb et-Tağlibî'nin el-Ḳaṣîdetü'l-luġziyye'si, Süyûtî'nin eṭ-Ṭırâz fi'l-elġāz'ı, Hâlid el-Ezherî ile Ali b. Îsâ en-Nahvî'nin el-Elġāzü'n-naḥviyye'leri (Brockelmann, GAL, II, 34; Suppl., II, 918), Seyyid Şerîf el-Muammâyî'nin el-Elfiyye fi'l-muʿammâ ve'l-elġāz'ı, İbnü'l-Cezerî'nin el-Elġāzü'l-Cezeriyye'si (kıraat), Hüseyin Vefâî'nin el-Elġāzü'l-ḥisâbiyye'sinin yanı sıra bir kısmı basılmış yüzlerce lugaz manzumesi tertip edilmiştir (Ahmed M. eş-Şeyh, s. 139-195). Harîrî, Zemahşerî, Süyûtî ve Nâsîf el-Yâzicî'nin makāmâtlarında muhtelif türleriyle mensur lugaz örnekleri yer almaktadır. Dellâlülkütüb'ün el-İʿcâz fî fünûni'l-elġāz (Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye, Edeb, nr. 498), İbrâhim el-Havrânî'nin Cilâʾü'd-deyâcî (Beyrut 1882), Muhammed Bahît el-Mutîî'nin Ḥallü'r-rumz (Kahire 1327), Ahmed el-Hulvânî'nin Ḥalâvetü'r-ruz (Kahire 1308), Tâhir el-Cezâirî'nin Teshîlü'l-mecâz (Dımaşk 1303), Radıyyüddin İbnü'l-Hanbelî'nin Kenzü men ḥâcâ ve ʿammâ fi'l-eḥâcî ve'l-muʿammâ ile Risâle fi'l-eḥâcî ve'l-elġāz (Brockelmann, GAL, II, 483; DİA, XXI, 69) adlı eserleri lugazın teori ve pratiğine dair önemli çalışmalardandır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA