Evlad-ı Fatihan nedir?

Evlâd-ı fâtihân tabiri genel olarak Rumeli'nin fethi sırasında Anadolu'dan göç ettirilip bu bölgeye iskân edilen Türkler'i ifade eder. Osmanlı döneminde ise bu adlandırma, özel bir teşkilât altına alınmış olan Türkmen veya yörük grupları için XVII. yüzyıl sonlarında kullanılmaya başlanmıştır. Bulundukları yerlerin adıyla anılan bu yörük gruplarının belli başlıları Ofçabolu yörükleri, Selânik yörükleri, Vize yörükleri, Naldöken yörükleri, Tanrıdağı (Karagöz) yörükleri, Kocacık yörükleridir. Bunlarla ilgili sayım niteliği taşıyan ve taşkilâtlarının yapısını gösteren defterler de tutulmuştur.

Batıya yönelik fetihlerin ilerlemesiyle birlikte Rumeli'ye nakledilen yörüklerin sayıları giderek arttı. Bu sebeple bunlar askerî bir taşkilâta bağlanarak ayrı bir kanun ve nizama tâbi kılındılar. Nitekim Fâtih Kanunnâmesi'nde yörüklerle ilgili kayıttan bunların askerî bir yapıya sahip oldukları ve eşkinci* olarak seferlere katıldıkları anlaşılmaktadır (Barkan, Kanunlar, s. 393). Kanûnî Sultan Süleyman zamanında mufassal yörük kanunnâmeleri hazırlanarak bunların hukukî statüleriyle askerî-malî mükellefiyetleri daha da belirgin hale getirildi. XVII. yüzyıldan itibaren yörükler dağılmaya, ocak nizamları bozulmaya başladı. Bunda, XVII. yüzyılın başlarında Avrupa'daki sürekli savaşlar, timar sisteminin alt üst olması, yeni askerî teşekküllerin ortaya çıkması ve bozuk iktisadî şartlar önemli rol oynadı. Yapılan yoklamalarda eşkinci ve yamakların gerekenden daha az sayıda mevcut oldukları ve görevlerini yapmadıkları tesbit edildi.

İkinci Viyana Kuşatması'ndan sonra başlayan savaşlar sırasında yörüklerin bu durumu daha belirgin bir hale geldi. Kötüye giden savaş ortamı içinde fetih ruhunu yeniden canlandırma ve insan gücü elde etme maksadıyla 1691 yılında yörük grupları, atalarının Rumeli'nin fethinde oynadıkları rolden dolayı evlâd-ı fâtihân adı altında Rumeli'nin sağ, sol ve orta kolunda yeniden teşkilâtlandırıldı (Ahmed Refik, s. 116-117). Daha sonra çeşitli belgelerde, eskiden beri Osmanlı Devleti'nin savaşçı bir yapıya sahip, devlete sadık askerlerinden olan ve savaşlarda büyük yararlıkları görülen, Anadolu'dan Rumeli'ye geçip burada vatan tutmuş bulunan Türkmenler'in evlâdı olduklarına temas edilen yörük grupları için evlâd-ı fâtihân adı sık sık kullanılmaya başlandı (a.g.e., s. 115).

Yapılan düzenlemelerle evlâd-ı fâtihân, eskiden olduğu gibi bulundukları bölgelerde çeribaşılarına bağlı hale getirildi. Çeribaşılar düzeni sağlar, savaş sırasında eşkinci defterlerini çıkarır, savaş olmadığı zamanlarda da vergi toplarlardı. Çeribaşılardan ayrı olarak, İstanbul'da oturan ve onların devletle münasebetlerini sağlayan kapıcıbaşı rütbesinde bir görevli (zâbit) daha vardı. Evlâd-ı fâtihân grupları bazı yerlerde sefere gitmek üzere doğrudan eşkinci, bazı yerlerde de tamamen piyade (yörük defterlerindeki yamak) şeklinde kaydedilmiştir. Piyadelerden her altı neferden birinin sefer oldukça eşkinci olarak sefere katılması gerekiyordu. Eşkinci neferleri sefere gittikleri için avârız türü vergilerden muaftılar. Öte yandan eşkinci neferlerine sefere katılmaları karşılığında yamaklar tarafından hâne başına 50'şer kuruş verilecekti. Eşkincilerin de sefere gitmemeleri halinde bu para sınırlardaki askerlerin masrafına harcanacaktı. Aslında bu teşkilâtlanma önemli bir yenilik getirmiyor, XVI. yüzyıldaki organizasyonu tekrar canlandırıyordu. Bu çerçevede ilk tahrir, evlâd-ı fâtihân zâbiti tayin edildiği anlaşılan Belgrad muhafızı Vezir Hasan Paşa tarafından yapılmıştır. 1102 (1691) yılına ait olan ve Defter-i Piyâdegân-ı Evlâd-ı Fâtihân adını taşıyan bu defterde (BA, KK, Mevkūfat Defteri, nr. 2737) Rumeli eyaletindeki evlâd-ı fâtihânın piyade miktarı nefer ve hâne olarak verilmiş, ayrıca koyun sayıları kaydedilmiştir. Defterde evlâd-ı fâtihâna ait Çatalca, Silivri, Çorlu, Burgos (Lüleburgaz), Tekfurdağı (Tekirdağı), Baba-yı Atîk (Babaeski), Hasköy, Hayrabolu, Kırkkilise (Kırklareli), Hatuneli, Rus Kasrı, Aydos, Ahyolu, Karinâbâd, Yenice-i Kızılağaç, Yanbolu, İslimye, Zağra-i Cedîd, Zağra-i Atîk, Çırpan, Kızanlık, Tatarpazarı, Filibe, Çirmen, Edirne, Cisr-i Ergene, Sultanyeri, Malkara, Kavak, İpsala, Ferecik, Mekri, Dimetoka, Kavala, Bereketlü, Demirhisarı, Yenice-i Vardar, Vodina, Toyran, Avrathisarı, Selânik, Karaferye, Cumapazarı, Çarşanba, Misivri, Petriç, Ustrumca, Tikveş, Radovişte, İştip, Dubniçe, Gümülcine, Yenice-i Karasu, Çağlayık, Drama, Pravişte, Serez, Karadağ, Pravadi, Yenipazar, Hacıoğlupazarcığı, Balçık, Babadağı, Hırsova, Karasu (Tekfurgölü), Silistre, Çardak, Hezargrad, Rusçuk, Yergöğü, Tırnova, Ziştovi, Lofça, Hotaliç (Servi), Osmanpazarı (Alakilise), Eskicuma ve Şumnu kazalarıyla Ereğli, Vize, Saray, Yanbolu kazası nahiyeleri, Karlıoğlu (Köpesti), Filibe kazası nahiyeleri, Edirne kazası nahiyeleri, Uzuncaova Hasköy nahiyeleri, Bazargâh, Boğdan, Lankaza, Kelmeriye ve Tozluk nahiyelerinde toplam 16.582 nefer, 1116 hâne bulunduğu ve 10.552 adet koyunları olduğu kaydedilmiştir. Bu rakamlar evlâd-ı fâtihân gruplarının Balkanlar'ın iskânındaki rolleri bakımından önemlidir.

Yaptıkları göreve karşılık avârız vergisinden muaf olmakla birlikte evlâd-ı fâtihân zaman zaman güçlerini aşacak derecelere varan vergi talebi sebebiyle yerlerini terketmiştir. Meselâ 1704-1708 yılları arasında yapılan yoklamada Niğbolu ve Silistre'de mevcut 2311 nefer piyadeden 240'ının vefat etmiş, 116'sının fakir düşmüş, 635'inin de kaçmış olduğu tesbit edilmişti (BA, KK, Mevkūfat Defteri, nr. 2815). Bunun üzerine 1707 yılında evlâd-ı fâtihân neferatına zulmedilmemesi ve vergilerinin eski usul üzere toplanması emredilmiştir.

Evlâd-ı fâtihân teşkilâtı varlığını XIX. yüzyıl ortalarına kadar devam ettirmiş ve bu sırada yeni düzenlemeler de gerçekleştirilmiştir. Nitekim 1828 yılında yapılan düzenlemeye göre askerî hizmet veren neferlerin, yaptıkları göreve karşılık muafiyetleri devam etmekle birlikte diğer askerî gruplarda olduğu gibi düzenli tâlim yapmaları usulü getirilmiştir (BA, Cevdet-Askerî, nr. 115). Ancak bu tedbirler yeterli olmamış, evlâd-ı fâtihân gruplarının dağılması önlenememiştir. Bunun üzerine Tanzimat Fermanı'ndan sonra 1845'te muafiyetleri kaldırılarak diğer müslüman halk gibi askerlik ve vergi mükellefi haline getirildiler (BA, Cevdet-Dahiliye, nr. 210). 1846 tarihli bir belgede, evlâd-ı fâtihânın imtiyazlarının askerî hizmet karşılığı olduğu, Tanzimat hükümlerine göre askerliğin bütün halka teşmil edildiği, bu sebeple istisnaî muameleye gerek kalmadığından çeribaşılığın kaldırılması ve maaşlarının kesilerek evlâd-ı fâtihân hakkında da diğer ahali gibi davranılması gerektiği belirtilmişti (BA, Cevdet-Dahiliye, nr. 1181). Böylece evlâd-ı fâtihân teşkilâtı tamamen ortadan kaldırılmış oldu.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA