Turizmde varlık içinde yokluk yaşadığımızın en somut kanıtı Antalya'da yaşanan durum. Antalya, kum-deniz-güneş varlığının yanında çok önemli bir kültür ve tarih varlığına sahip olmasına karşılık, satılabilen kum-güneş-denizi ama satılamayan, öne çıkarılamayan kültür varlığı.
2009'da 8,3 milyon, 2010'da 9,3 milyon olan yabancı ziyaretçi sayısını Antalya 2011'de 10,5 milyona yaklaştırdı. Bu, her yıl 1 milyon turist artışı demek.
Gelin görün ki, Türkiye'ye gelen yabancıların üçte birini oluşturan Antalya turist trafiğinden, kültür turizmi hiç faydalanamıyor. Bunu, Antalya bölgesinin müze ve örenyerlerine yapılan ziyaretçi sayılarından anlayabiliyoruz.
Antalya şehri ve çevresine antik çağda, "çok verimli" anlamına gelen Pamphylia, Batı kesimine ise Lykia denirdi. Milattan önce VIII. yüzyıldan itibaren buraya Ege denizinin Batı kıyılarından göçenler; Aspendos ve Side gibi şehirleri kurmuşlardı. II. yüzyıl ortalarında hüküm süren Bergama Kralı II. Attalos, Side'yi kuşatmıştı. Antalya'nın yaklaşık 75 km. doğusundaki Side'yi alamayan kral, şimdiki il merkezinin olduğu yere gelerek bir şehir kurdu.
Buraya onun adı verilerek Attaleia dendi. Zaman içinde Atalia, Adalya diyenler oldu. Antalya, onun adından gelir.
Yapılan arkeolojik kazılarda Antalya ve bölgesinde, günümüzden 40 bin yıl önce insanların yaşadığı saptanmıştır.
Bunca kültür ve tarih varlığını, doğal güzellikleri ile bir arada taşıyan Antalya, ne yazık ki yabancı ziyaretçileri bu varlıklarına çekemiyor, müze ve örenyerleri ziyaretleri çok düşük. Nitekim 2011'de bu yerleri biletli gezenlerin sayısı 1 milyonu bulmamış, 964 binde kalmış. Bu ziyaretçilerden elde edilen gelir de 10 milyon TL'yi biraz aşıyor. Dolar kuruna çevirseniz 7 milyon dolar ancak ediyor. Antalya'ya gelen 10,5 milyon ziyaretçi, kişi başına 700 dolar harcasa 7 milyar dolar ediyor, ama kültür varlığı kuruluşlarının geliri 7 milyon dolardan ibaret. Yani gelirlerin binde 1'i!…
Kaynak: Mustafa Sönmez