Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

21 Aralık'ta kıyamet kopacak mı?

Geçtiğimiz hafta Bulut Atlası adlı filme gittim. Uzun süredir seyretmiş olduğum en güzel ve etkileyici filmlerden biriydi. Ruhsal gelişim adına çekilmiş olan pek çok filmden daha başarılıydı.
Pek çok insan 2012 yılına dair beklentilere sahipken, son derece güncel bir motifi yakalamış.
Filmi anlamak çok zordu. Spiritüel gelişim üzerine yazılan kitapları okumamış birinin reenkarnasyon üzerine kurgulanmış akışı yakalaması gerçekten kolay değildi. Ama ana fikri beni çok etkiledi.
Öncelikle 2012 yılı ve meşhur tarih 21 Aralık'tan sonra neler olacağına bakmak lazım. Bu konuda o kadar çok söylenti var ki, kafalar karıştı. Sonunda tıpkı 2000 yılına girereken bütün bilgisayarların çökeceği iddialarının fos çıkması gibi, 22 Aralık günü geldiğinde "Ee, ne oldu şimdi? Kıyamet de kopmadı, gördünüz mü?" diyecekler.
Haklılar da...
Çünkü kıyamet kopmayacak.
Hatta gözle görülür değişiklikler de beklenemez; 2012'nin ruhsal anlamda hazır olanların içinde duygusal kıyametler kopacağı bekleniyor tam tersine.
Neden mi? Bunu açıklayabilmek için yüksek kuantum fiziği bilgisine sahip olmak gerekiyor.
Basitleştirirsek, zaman yuvarlak dalgalardan ibarettir. Ve belli bir zaman halkasının içinde yaşarken, belli sayıda olayı hayatımıza çekim yasasıyla çekebiliyoruz. Ama 21 Aralık 2012 tarihinde dünyamız yüksek miktarda hızlı frekansı kendi bedeninde toplayıp tutmaya başlayacağı bir foton kuşağından geçecek. İşte bu kuşak, frekansı hızlandıracak.

DAHA HIZLI YAŞAYACAĞIZ
Bizi ilgilendiren kısmı, aynı zaman dalgasının içine eskiden 100 adet olay sığıyorduysa, şimdi belki 5 bin ya da çok daha fazla olay sığabilecek. Bu da, bizim çekim yasası ile daha fazla olayı daha hızlı şekilde hayatımıza çekebileceğimizi anlatıyor.
Peki sonuç? Benim hâlâ korkularım varsa, bunları çok hızlı şekilde hayatımda öldürmeye başlıyorum. Hem güzel duyguların hem de korkuların hızlı tezahürü hepimizi duygusal olarak yormaya başlayacak ve hatta dayanılmaz katlanılmaz bir hale getirecek.
Bundan kurtulmak için belki de yapılması gereken tek şey, korkularımızın endişelerimizin kaynağı olan egolarımızı susturmak. Egomuz bize suçluluk, korku, öfke, nefret, intikam, yargı, önyargı, güvensizlik veriyor. Ve bu duyguları hissettiğimiz her an silahlarımızı çıkartıyoruz. Savaşmaya başlıyoruz. Ve bu savaşta kazanan olmuyor.
İçinde yaşadığımız boyutun bütün hikayesi bu.
Söylenenlere göre, bu tarihten sonra artık egomuzla hareket etmeyı taşıyamayacak hale geleceğiz. Ve günün birinde ilahi düzene egolarımızı teslim edeceğiz. Bunun yeryüzündeki cennet olduğu söyleniyor. Pek çok egosal korkularla oluşturulmuş sistemin de bu yüzden zamanla yıkılacağı bekleniyor. Bulut Atlası'nı seyredenler bilir. 2100'lü yıllarda dağlarda yaşayan Tom Hanks'i Halle Berry buluyor ve kendisine rehberlik etmesini istiyor. Halle Berry iyiliği ve ışığı temsil ederken, Tom Hanks' in kulağına sürekli endişe ve korku fısıldayan bir ses var. Öylesine çirkin ve ürkütücü bir adam ki, Tom Hanks bile ondan korkuyor aslında.
İşte o adam egoyu temsil ediyordu. Yani karanlığı. Filmin sonlarında ışığın karanlıkla olan savaşı, karanlığı nasıl alt edebileceğimi hakkında fikir veriyordu. Bana göre çok etkileyiciydi ve tam da 21 Aralık 2012'nin temasına uygun bir film olmuştu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA