Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Cumhurbaşkanı Erdoğan

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ilk turda yarışacak adaylar belli oldu. Doğal olarak, asıl beklenen açıklama AK Parti tarafından kimin aday gösterileceği konusuydu. Bu konuda çeşitli görüşler ve senaryolar medyada ortaya atıldı, Başbakan da, son ana kadar "belki ters köşe yapabiliriz" türü açıklamalarıyla heyecanı yatıştıracak bir demeç vermedi. Bir siyasetçinin adaylığının tüm toplumu bu denli heyecana sevk etmesi, Başbakan Erdoğan'ın Türkiye siyasetinin merkezindeki konumunu, bir kez daha gösterdi.
Nihayet bu bekleyiş son buldu: büyük coşku içinde ATO salonunda gerçekleşen toplantı, yalnızca Başbakan Erdoğan'ın adaylığını açıklamasıyla sınırlı kalmadı. Yeni dönemde seçilirse nasıl bir Cumhurbaşkanı olacağının temel ilkelerini anlatması, Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'de devlet yönetişimi dediğimiz anlayışı derinliğine sorguladığı bir manifestoya dönüştü.
Başbakan, aslında kurulduğundan bu yana, ulus/ devlet hedefinde dayatılan "tek tip" yurttaş anlayışını reddetmekle kalmadı, "katılımcı demokrasi" olarak gördüğü, doğrudan seçimle işbaşına gelen Cumhurbaşkanlığı modelinde, demokratik meşruiyeti yüksek bir liderliğin yalnızca fiili değil, moral düzeyde de ne denli önemli olacağını vurguladı. Başbakan'ın konuşması ve gösterilen kısa dokümanter, onun en genç yaşından bu yana, siyasi mücadelesini de özetlemesi açısından etkileyiciydi. Siyasette, sabır, metanet, inanç ve azimle mücadele verilerek gerçek halk desteğine ulaşılabileceğini Erdoğan, çarpıcı biçimde anlattı.
Başbakan'ın konuşması, önemli mesajlardan oluşuyordu. Bunları sırayla ele alırsak, ilki hiç şüphesiz Cumhurbaşkanlığı adaylığı sonrası için yapılan spekülasyonları elinin tersiyle itmesi ve "ben değil biz varız" ilkesini ortaya koyması oldu. Şekil olarak AK Parti kurumlarında ve toplantılarında bir araya gelemeyeceği dava arkadaşlarından hiçbir zaman kopmayacağını vurgulayarak, siyasi bir görüş, bir duruş çerçevesinde Cumhurbaşkanı adayı olacağını kuvvetle vurguladı. Hedefinin üç önemli eşiğini, ekonomik büyüme, demokrasinin standartlarının daha da yükseltilmesi ve AB tam üyeliği olarak bu sırayla ortaya koydu. Bir anlamda, Türkiye'nin genel politikasının ne olacağını da taahhüt etmiş oldu. Verdiği en önemli mesaj, hiç şüphesiz çözüm sürecine olan inancı ve kararlılığı oldu. Her ne olursa olsun, bu sürece sahip çıkacağının ve başarıya ulaştıracağının altını çizen Başbakan, siyasi manifestosunun belki de en çarpıcı, en etkileyici bölümünü kürsüden dile getirdi. Hiç yabana atılmaması gereken bir diğer unsur, Başbakan'ın "paralel yapı" ile olan sert mücadeleyi sonuna dek sürdüreceğini ifade ettiği kısım oldu. Meşruiyetini demokratik seçimlerden almamış hiçbir örgüte tahammül göstermeyeceğini de canlı yayın aracılığıyla milyonlara taahhüt etti.
Tanzimat'tan bu yana, devlet bürokrasisi ile halkın giderek birbirinden uzaklaştığı bir yaklaşım, Başbakan Erdoğan'ın seçimleri kazanması durumunda önemli bir değişime uğrayacak. Erdoğan, çağdaş Türkiye'nin geçmişten kalan eksiklikleri, prangaları ve vesayet sistemlerini geride bırakmış bir Türkiye olması gerektiğine inanıyor. Geçmişe çok sayıda vurgu yaparak, anti-demokratik uygulamaların bugün savunulamayacağını ortaya koydu.
Erdoğan, bu Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle, yeni bir dönemin temellerini atmaya kararlı. Ayrımcılığın, vesayetin, paralel yapılanmaların olmayacağı, çoğulculuğun, barış içinde birlikte yaşama kültürünün egemen kılınacağı bir Türkiye hedefliyor. Seçmenden bunun için oy istiyor. Karşısına çıkan adayların işi çok zor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA