Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MERT VİDİNLİ

Amsterdam'da bir hırsızlık hikayesi

Yer Amsterdam, saat 12:59... Dam Meydanı'nda Royal Palace'ın yanında bulunan NH oteller zincirine ait Grand Hotel Krasnapolsky'deyiz. O anları dakikası dakikasına hatırlamamın, başımızdan geçen olayın çözülmesini kolaylaştırdığını belirteyim hemen. Krasnapolsky, Hollanda'daki en büyük beş yıldızlı otel. 1866'da Polonyalı göçmenler tarafından kurulmuş. Bu tarih kokan bina, 2011 yılında yenilenerek modern bir şehir oteline dönüştürülmüş. Biz de booking. com'dan uygun bir oda bulup beş yıldız konforunun tadını çıkaralım dedik. Check-in saatlerinde yoğun bir resepsiyon sırası vardı. Otelden çıkış yapmaya çalışanlar, lobide yayılanlar... Biliyorsunuz ki otelde odaya yerleşme saati 15:00'dir; öncesinde bavullarınız bagaj odasında bekletilir. Siz de o saate kadar, kalan enerjinizle etrafı gezersiniz. Biz de öyle yaptık; şehri alt üst edip otele vardık. Bavullarımızı teslim alıp odaya çıkmak istediğimizde, iki arkadaşımın bavulunun bagaj odasında olmadığını gördük. Biz 'Yanlışlıkla başka birinin odasına gitmiştir' diye düşünürken 24 saati devirdik! Keyfimizi kaçırmayalım dedik ama tatilin sonunda bavullar yok, kayıp! Kamera görüntüleri izlendi ama nafile! Oteli birbirine kattık ama otel yönetimi gayet sakin bir şekilde 'Çözeceğiz' demekle yetindi.

İKİ YABANCI...

İşte o an, yani saat 12:59; kamera kayıtlarında tüm hırsızlık hikayesini deşifre etmemize yardımcı olan andı. Beraber oturup görüntüleri tekrar izledik. Biz bavulları teslim ettikten sonra, lobide otelde konaklıyormuş gibi takılan iki yabancı, bizden sonra ellerini kollarını sallayarak bagaj odasına giriyor ve bavulları teslim alıyor...Ve otelden firar ediyorlar! Peki, böyle bir durumda haklarımızın neler olduğunu düşündünüz mü hiç? Otelde konakladığımız sürede başımıza gelenlerle ilgili bir Avrupa oteli nasıl çözüm sağlıyor? Hemen söyleyeyim: Önce bize bavullarımızın içinde neler olduğunu sordular. O noktada dürüst davranmak size kalmış; ister 'Pırlantalı Rolex'im var' deyin, ister 'Hermes çantam'... Daha sonra bu eşyalara ait faturaları sizden talep edeceklerini unutmayın. O faturaları bulmak imkansız; daha dün alışveriş yapıp bavulu doldurmadık ya! Sonra sigorta acenteniz devreye giriyor ve otelin yönetimi ile onlar yazışmaya başlıyor. Tarafların sigorta firmaları oturup kaybın tutarını hesaplıyor. Ne kadar sürede cevap gelir bilinmez, kaybımızın yüzde kaçını karşılayacakları da... Otelin bu durumda bize yaptığı jest ne mi oldu? İki günlük konaklama ücretini iade ettiler o kadar. Şimdi otel yönetiminden gelecek e-postayı bekliyoruz.

BU SEYAHATTEN NE DERS ALDIK?


Pahalı bavullar ile seyahat etmeyin. Hırsızlar genelde marka bavulların peşine düşüyor. Bizimkilerden biri Louis Vuitton, diğeri Fendi'ydi.
Pahalı eşyalarınızı asla bavulunuza koymayın. Yanınıza ihtiyacınız kadar eşya alın. Böylece bavulunuzu tatilde alacağınız yeni cicilerle doldurabilirsiniz.
İçinde saat, laptop, para, pasaport bulunan hiçbir el çantasını veya sırt çantasını kimseye teslim etmeyin. Ülkeye geri dönmeniz bile imkansız olabilir.

EN GÜZEL PAELLA'DAN EN KÜÇÜK KAHVALTICIYA


Amsterdam'da, yaşadığımız tüm aksaklıklara rağmen birçok keşfimiz de oldu tabii... İşte onlardan birkaçı:
Cannibale Royale, şehrin en karanlık kitsch restoranlarından biri. Burası; bira şişelerinin içine yerleştirilen mumlarla aydınlanan, tavandan oyuncak bebeklerin sallandığı, enfes hamburgerleri olan bir et restoranı.
Greenwoods, kahvaltının en büyük porsiyonlarda servis edildiği, yumurtanın binbir şekle girdiği küçük bir kahvaltıcı. Mantar çorbası ve İngiliz kahvaltısını şiddetle tavsiye ederim.
The Seafood Bar, Amsterdam'ın o karanlık kahverengi dekorlu kafe ve restoranlarına benzemeyen modern dekorasyonlu tam bir deniz ürünleri barı... Şehirdeki en güzel paella burada bence. Kalamarı, karidesi, balığı; 10 numara beş yıldız!
Mr. Porter, şehrin en yeni oteli W'nun içinde yer alıyor. Steakhouse kültürümüzü fazlasıyla geliştirdiğimiz için lezzetlere aşinaydık. Dekorasyonu cezbedici; yemek sonrası otelin lounge'unda takılabilirsiniz.

ŞARKI SÖYLEYEN GARSONU KAÇIRMAYIN!

Amsterdam'daki İtalyan restoranı Pasta E Basta'da sizi dev bir 'Godfather' afişi karşılıyor. İki çeşit fiks mönü ile hizmet veren bu loş mekanda, müşteriler seanslarla kabul ediliyor. Biz 19:00-21:00 seansına biraz rötarlı gittik; o yüzden mekanda ne olup bittiğini başta çözemedik. Garsonun yavaş hareket etmesine, star egosuna anlam veremedim. Sonra anladım ki; burada maksat sadece yemek yemek değil, garsonların performansını izlemekmiş. Çünkü her birinin sesi, Pavarotti'yi ağlatacak cinsten! Yemekleri es geçiyorum; garsonların çıplak sesle söylediği aryalar ve caz parçaları etkileyiciydi. Mekandaki tek enstrüman; en uç köşedeki piyanoydu. Sakın garsona gider yapmayın ve sanatçı egosuna göz yumun; yoksa servisinden hiç memnun kalmazsınız, benden söylemesi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA