Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Kaç kalen var senin?

Beyaz bir kanepenin ucunda oturuyorum, az önce uyandım.
Yanımdaki siyah kanepede İpek... İpek (Durkal), pek iyi değil bu günlerde.
İpek benim dostum... İpek, babasını kaybetti iki gün önce.
Başka şeyler düşünüyor, sinirime yeniliyor, kaygılarımda boğuluyordum iki gün önce.
Sonra... Sonrası İpek.
Ardından sürüklendiğim ne varsa anlamını yitirdi.
Dostumun acısından, hayatın gerçeğinden, yarının bilinmezliğinden, bugünün biricikliğinden önemli bir şey yok ki.

SADECE BAKIYORUM
İki gündür bakıyorum İpek'e...
Siz; yanınızda acı çeken, nefesi kesilen, akmayan gözyaşı gibi öylece duran bir sevdiğiniz olduğunda ne yapıyorsunuz bilemiyorum.
Ben bakıyorum, orada durup bakıyorum.
Onu zorlamaktan, ona yapması ve yapmaması gerekenleri söylemekten, sıradan ve işe yaramayan teselli cümleleri kurmaktan imtina ediyorum.
Konuşup acısının üstüne gürültü etmek istemiyorum.
Siyah kanepede uzanıyor şimdi İpek.
Ona ne kadar sahici, ne kadar iyi bir insan olduğunu söylüyorum.
Yüzüme bakıyor; sanırım utanıyor.
O da benim iyi biri olduğumu düşünüyormuş.

BENİM KALEM
Ona "İpek; sen beni iyi bir insan, iyi bir arkadaş yaptın. Senin sayende dostunun yanında durmayı, her şeyin önüne onu koymayı öğrendim ben" demek istiyorum.
Boğazım düğümleniyor, susuyorum.
Su döküp kederini yıkayamıyorum.
Değneğim yok, dokunup yaşadıklarını unutturamıyorum.
Bir bakıma acizim, bir bakıma kale gibiyim.
Acizim çünkü elimden gelen bir şey yok.
Kale gibiyim çünkü her dostluk bir kaledir.
Kalemiz kadarızdır biz.
Kalemiz kadar güçlü, ayakta, hayata inanan ve dimdik...
İpek, benim kalemdir; o tüm sevdiklerinin kalesidir.
Şimdi soru şu: Tüm sevdiklerimizin kalesi olabildik mi biz?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA