Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Habeş sarayında bir davetçi

Mekke'de iman edenler ciddi baskı altındaydı. Hz. Peygamber'e nefes aldırtmıyorlardı adeta. Hz. Peygamber, iman edenleri kurtarmanın yollarını arıyordu. Arkadaşlarının bir kısmını Medine'ye, bir diğer kısmını ise Hıristiyan kral Necaşi'nin bulunduğu Habeşistan'a gönderdi. Onlara aynı zamanda, gittiği yerdeki kişileri de İslam'a davet etmelerini emretti. Gidenler hem dinlerini koruyacak hem de dine davet edeceklerdi.
Habeşistan'a hicret eden ikinci kafilenin başında Hz. Ali'nin ağabeyi Hz. Cafer vardı. Mekkeli müşrikler ise hicret eden müminleri iade etsin diye bir grup elçiyi Necaşi'ye gönderdi. Necaşi hem hicret eden Müslümanları hem de Mekkeli müşrikleri huzuruna çağırdı. Mekkeliler putperest, muhacirler ise mümindi. Hz. Peygamber'in talimatıyla hicret etmişlerdi. Habeşistan'a giden birinci muhacir grubu 17, ikinci muhacir grubu ise 92 kişiydi.
Necaşi, muhacir Müslümanlara sordu: "Neden buraya geldiniz?" Hz. Cafer cevap verdi: "Geldik, zira Hz. Peygamber, 'Habeş Kralı Hıristiyan'dır. Adil bir adamdır. Müşriklerin zulmünden oraya sığının' buyurdu. Senin adil olacağını düşünerek buraya geldik."
Bunu duyan Necaşi, "Şu andan itibaren sizi dinlemek benim için bir görev oldu. Bana dininizi anlatın. Peygamber'iniz sizden neler istiyor" diye sordu.
Hz. Cafer, arkadaşlarının arasında öne çıktı ve şu unutulmaz konuşmayı yaptı:

HZ. CAFER, İSLAM'I ANLATIYOR
"Ey hükümdar, biz cahiliyet üzere olan bir millet idik. Putlara tapar, laşeler yerdik. Akla gelebilecek her türlü kötülüğü işlerdik. Hısım ve akrabalarımızla ilgimizi keser, komşularımıza kötülükte bulunur, zayıfları ezerdik. Bizler bu hâl üzere iken, Allah içimizden birini bize peygamber gönderdi. Nesebini, asaletini, adaletini, doğruluk ve eminliğini, iffet ve temizliğini bildiğimiz bir peygamber.
O, bizi Allah'ın varlık ve birliğine inanmaya, O'na ibadete, bizim ve atalarımızın Allah'tan başka tapınageldiğimiz putları ve taşları terk etmeye davet etti. Doğru sözlü olmayı, emanetleri yerine getirmeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı emretti. Fuhuştan, yalandan, yetim malı yemekten, namuslu kadınlara iftira etmekten bizi men etti.
Biz de ona iman ettik ve davasını tasdik ettik. Onun Allah'tan getirip bildirdiği şeylere tabi olduk. Bu yüzden kavmimiz bize düşman kesildi, zulmetti. Bizi dinimizden vazgeçirmek, Allah'a ibadetten alıkoyup putlara taptırmak için türlü işkencelere ve mihnetlere uğrattılar.
Biz de bütün bu sebeplerden dolayı yurdumuzu, yuvamızı terk ederek ülkene geldik. Sana sığındık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin yanında zulme, haksızlığa uğramayacağımızı ümit etmekteyiz."

SAMİMİ İMANA MUHTACIZ
Habeş Kralı'nın huzurunda İslam'ı anlatan Hz. Cafer'in vurgularına dikkat ediniz. Cafer, nereden nereye geldiklerini, şirki nasıl reddettiklerini, Allah'a nasıl teslim olduklarını öyle net anlatıyor ki: "Cehaletten aydınlığa çıktık, günahtan vazgeçtik, komşularla iyi geçindik, Allah'ı bildik, cinayetten el çektik, kadınlara iftira etmekten vazgeçtik, Allah'a şirki reddettik, yetim malını yemedik, kötü sözden sakındık."
Hz. Cafer bu vurgularda bulundu. Şimdi 2022 yılındayız. Ve biz dünya Müslümanları, hepimiz bu konuşmanın, bu tertemiz çağrının davet ettiği samimi, dürüst ve kâmil imana ne kadar muhtacız. Ne dersiniz?

***


ÇOCUKLARINIZA 3 ŞEYİ ÖĞRETİN
Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: "Çocuklarınıza üç şeyi öğretin: Resulullah'ı, Ehli Beyt'i ve Kur'an okumayı."
Evlatlarımız çağın da getirdiği yoğun olumsuzluklara muhatap. Anne ve babalar tedirgin. Evlatlarını yaşam, kültür ve sosyal hayat erozyonunun getirdiği olumsuzluklardan kurtarmaya çabalıyorlar. Babalar ve anneler, evlatlarınıza vereceğiniz güzel ahlaktan daha değerli bir miras bırakamazsınız.

BANA KUR'AN OKUYUN
Hz. Peygamber, kendisine Kur'an okunmasından hoşlanırdı. Sahabeden İbn-i Mesud'a şöyle buyurdu: "Kur'an oku, dinleyeyim"
İbn-i Mesud: "Allah'ın Elçisi. Kur'an size inmişken ben nasıl size okuyayım."
Efendimiz cevap buyurdu: "Ben Kur'an'ı başkasından da dinlemeyi seviyorum."
İbn-i Mesud, Nisa Suresi'ni okumaya başladı. 41. ayete gelince (Kıyamet günündeki şahitlik ayeti) Hz. Peygamber "Yeter" buyurdu. İbn-i Mesud diyor ki: "Yüzüne baktım, sakalları ıslanmıştı gözyaşından dolayı."
Evet, Allah hepimize, Kur'an'ı gözyaşıyla okumayı, ona teslim olmayı, okurken sarsılmayı, heyecanlanmayı nasip etsin.

BİR AYET
"Rüşdüne erinceye kadar yetimin malına, onun yararına olmadıkça el sürmeyin. Ahde vefa gösterin; çünkü ahit sorumluluk doğurur.
Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru teraziyle tartın. Bu hem daha iyidir hem de sonucu daha güzeldir.
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.
Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin." (İsra/34-37)

BİR HADİS
"Kişiye yalan olarak her duyduğunu anlatması yeter." (Müslim)

EVRENİN GENİŞLEDİĞİ KONUSUNDA KUR'AN'DA BİR AYET VAR MI?
Öncelikle Kur'an-ı Kerim'in bir tıp, coğrafya, tarih veya astronomi kitabı olmadığına dikkat etmek lazım. Ne var ki Kur'an-ı Kerim'de bazen bir olay anlatılırken bilimin konusu olan hususlara da değinildiğini görürüz. Bu sistematik bir anlatımdan çok, sadece ihtiyaç kadarınca bir bilgilendirmedir. Doğrudur, Big Bang teorisinin dayandığı temellerden biri, evrenin genişlediği mevzusudur. 1929 yılında Edwin Hubble buna dair ciddi bir tespitte bulundu. Kur'an-ı Kerim'in Zariyat Suresi'nin 47. ayeti de bunu doğrular mahiyettedir. Ayetin meali şöyledir: "Göğü kudretimizle biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz."
Kur'an-ı Kerim bu tespitten yüzyıllar önce bu bilimsel hakikate işaret etmiştir. Keşke bu tespitleri Müslüman bilim adamları yapsaydı da bir ışık, nur ve aydınlık olan Yüce Kitap'a layık olsalardı.
Eşim hastalandı, "İyileşirse Ankara'da kurban keseceğim" dedim. Ama evim Tokat'ta. Tokat'ta adağımı yerine getirsem olur mu?
İnsanın bir sıkıntısını kastederek "Şöyle olursa yüce Allah'a şükür niyetiyle şunu yapacağım" demesi, yani adak adaması dinen sakıncalı değildir. Önemli olan husus, kişinin sözünde durmasıdır. Burada adağın Ankara'da veya Tokat'ta yerine getirilmesi sıkıntı oluşturmaz.
Adak kurbanını sünnet düğünü eti olarak dağıtmam doğru mu?
Doğru olan husus, adak kurbanının fakirlere dağıtılmasıdır. Böyle bir durumda sanki adağı keserek sünnet düğününü ucuza kapatmış gibi bir hâl oluşabilir. Vicdanen de kişi rahatsız olmalıdır. Ayrıca düğünde kişinin annesi, babası, dedesi, çocukları, torunları da bulunacaktır. Böylece adaktan bu kişilerin yememesi gerekir. Adak fakirin hakkıdır. Buna dikkat etmeliyiz.
Tek varlık insanoğlu mudur?
İlk insan Hz. Âdem'dir. Ancak bu, Hz. Âdem'den önce sorumlu bir varlığın olmadığını göstermez. Bizler meleklerin ve cinlerin Hz. Âdem'den önce yaratıldığını biliyoruz. Ve yüce Allah'ın, nefis ve akıl taşıyan hiçbir ümmeti peygambersiz bırakmadığını da biliyoruz. Hz. Âdem'den önce veya eşzamanlı başka âlemlerde sorumlu varlıkların olup olmadığını elbette Allah bilir.
Evrenin ilk yaratılıp yaşanabilir hâle dönüşmesinden sonra başka mahlukat yaratılmışsa elbette onlara davetçiler gönderilmiştir. Ancak bütün bu konular sadece birer kanaatten ibarettir. Başka âlemlerde başka varlıkların olması veya olmaması hiçbir şey değiştirmez. Neticede hepsinin yaratıcısı ve sahibi Allah'tır. Evrenin bir başlangıcı var ve elbette bir sonu olacaktır. Biz buna kıyamet diyoruz.
İnanç ve vahyin olmadığı hiçbir dönem yoktur. Varlık âleminde hangi kavimlerin ve peygamberlerin gönderildiğini, sayısını, dönemini ve oradaki süreci bire bir sadece yüce Allah bilir. Bizler Kur'an-ı Kerim'in bildirdiklerini bilmek zorundayız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA