Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Annelerin duası, şer rüzgârlarını dağıtır

Umreye giden uçakta yolcularla beraberim. Yüzlerine bakıyorum. Tam bir teslimiyet, ruhaniyet ve samimiyet var. Tarifsiz bir heyecanla dolular. Kimisi Mushaf açmış bildiği sureleri okuyor. Kimisi birkaç saat sonra tavaf edeceği Kâbe'nin heyecanına dalmış, tatlı bir hülyaya kapılmış.
Kiminin elinde tespih Allah'ı anıyor. Kimi gönlüne dokunmuş ilahiyi terennüm ediyor. Hepsi ama hepsi memnun, mesut, engin ve sessiz. Hiçbiri diğerinin ne giydiğine, fistanının nakışına, endamına bakmıyor. Veya dedikodusunu yapmıyor. Haset yok. Suizan yok.
Kısacası şeytan yok. Umreye niyetlenince şeytanları kovmuş gibiler.
Kanaatim pekişti. Kadınlarımız, erkeklerden daha dindar, daha hassaslar. Allah bilir elbette ama cennete sanki daha yakınlar.

ÇINAR GİBİ HEYBETLİLER
Sanki erkeklerimizin bir kısmı, latifeyle kabul edin hanımlarının af kontenjanına güveniyor. Hele de zikir, dua, tespih, namaz ve samimiyetle ömür geçirmiş hacı ninelerin o ruhani simasına bakınca kanaatim daha da oturdu. Bizler annelerimizin duasıyla yürüyoruz.
Annelerin duası bir paratoner gibi başımıza inecek şer rüzgârlarını dağıtıyor sanki. Onların duasını alın.
Dualar sizi kendinize getirir. Annelerin, yaşlıların rahmet duaları olmasaydı bunca isyan, nisyan, günah, azgınlık, tahammülsüzlük, yalancılık, vefasızlık, çarpıklık bizi nereye savururdu bilmem!
Hz. Peygamber (SAV), "Siz ancak sadıkların hürmetine yardım görüyor ve rızıklanıyorsunuz" buyurmuştur. Evlerinde bir çınar ağacı heybetiyle duran asil ve onurlu kadınlar olmasaydı, dua ve niyazları olmasaydı halimiz nice olurdu?
Elbette siyasi ve ideolojik saplantılarla kendini yitirmiş, bazı küçük örnekler bizi bu kanaatimizden geri çevirmemelidir.
İstiklal Savaşı'mızda saçı kırlaşmış gülle taşıyan anne, kağnıya yön olmuş adı meçhul binlerce onurlu, şerefli, asil kadın olmasaydı zafer bu kadar emin gelir miydi?
Erkekleri yabana atmıyoruz elbette. Ama kadınlar dini sevmekte, dine yâr olmakta erkekleri çoktan geçtiler.
Annelerinizle, kadınlarınızla gurur duyun bence. Hepsinin ellerinden öperim.

***

BİDAT NE DEMEKTİR, HARAM MIDIR?
Dinde aslı olmayan bir şeyi (herhangi bir ibadet veya uygulamayı) dine sokmak bidattir. Bu anlamdaki bidat, yani aslı olmayanı var etmek Hz. Peygamber'in ifadeleriyle kınanmıştır. Şöyle buyurmuştur Efendimiz: "Kim emrimizin, uygulamamızın dışında bir iş yaparsa o iş reddedilmiştir" (Buhari, Müslim).
Dine sokuşturulan köksüz her yeni şey bidattir. Her bidat de sapkınlıktır (Ebu Davud).
Nitekim Kuran-ı Kerim, ehli kitabın uyguladığı ruhaniyeti de bidat olarak nitelemiştir (Hadid Suresi, 27).
Ancak bidatin biri türü var ki buna "hasene" denir. Dinde kökeni olup unutulan ve sonradan yeniden hayata kazandırılan bir tür bidattir. Bunlara "iyi", "zararsız", dinin temelinde var olan, insanın temelinde var olmayan bidat (yenilik anlamında hasene, yani iyi bidat" denmiştir.
Buna dair en bilinen örnek Hz. Ömer'in, "Bu ne iyidir, ne güzel bir bidattir" dediği teravih namazının cemaatle kılınması hadisesidir. Bilindiği gibi teravih namazını Efendimiz birkaç gece cemaatle kıldırdı, sonradan herkes ferdi kılsın istedi. Hz. Ebubekir döneminde de böyle devam etti.
Ancak Hz. Ömer dönemine gelince Müslümanlar, cami imamının arkasında teravihi cemaatle kılmaya başladılar. Hz. Ömer bunu görünce sevindi ve "Bu ne güzel bir uygulama" anlamında "Ne iyi bidattir" dedi. Böylece bu uygulamayı onayladı. Zira bu uygulamanın aslı vardı.
Zira Hz. Peygamber, ramazan ayında birkaç gece teravihi cemaatle kıldırdı. Ancak bu haber yayılınca 2-3 gün içinde yatsı namazından sonra camide toplanan cemaat büyük bir kitleye ulaştı. Efendimiz de, "Yüce Allah teravihi farz kılar ve ümmet de kılamaz" endişesiyle cemaatle kılmayı terk etti.
Kaç türlü münafık vardır?
Aslında iki türlü münafık vardır. İnançta münafık, amelde münafık. İnançta münafık şöyledir: İçlerinden Allah'a, Peygamber'e, Kuran'a, İslam'a inanmazlar ama diliyle inandıklarını söylerler. Bunlar kâfirdirler ama biz bunları bilemeyiz. Ancak din hakkındaki ifadelerinde dine düşman oldukları görülürse durumları hakkında bir kanaat sahibi olunabilir. Bunları ortaya çıkaran en önemli özellikleri şunlardır: Allah ve peygamberlerine ihanet ederler, hakaret ederler. Müminlere hakaret edip alay ederler. İslam'a düşman olanlara yardım ederler. Dünyevi geleceği imana tercih ederler. Tövbe etmezlerse kâfir olurlar.
Amelde münafık olanlar ise şunlardır: Bunlar konuşurken yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, düşmanlık ettiğinde ölçüyü kaybeder, ahitleştiğinde ihanet ederler. Buna "küçük münafıklık" da denir.
Bu tür çirkin sıfatlara mensup olan kişiler bu münafıklık haliyle dinden çıkmazlar, günahkâr olurlar. Ancak kişi bu olumsuz huylarına devam ederse münafıklığa doğru savrulabilir.
Peygamberimizin arkadaşları dahi ameli münafık olmaktan korkarlardı.
İbn Ebu Müleyke der ki: "Ben 30 sahabeyle görüştüm. Tümü münafık olduklarından emin olmadıklarını söylüyorlardı."
İbrahim Teymi der ki: "Ne zaman sözüm ile özümü kıyasladımsa münafıklık korkusu beni sarsmıştır."
Hasan-ı Basri der ki: "Mümin Allah'tan korkup hayâ eder. Münafık ise vurdumduymaz olur."
Hz. Ömer'in Hz. Huzeyfe'ye, "Allah aşkına de bana, Hz. Peygamber beni münafıklardan saydı mı?" sözü meşhurdur. Hz. Huzeyfe cevap olarak "Hayır saymadı ama senden başkasına şahitlik etmem" dedi.
Burada dinin emirlerini hakkıyla yerine getirememekten korkmuş oldukları için kendilerini münafık gibi görmüşlerdir. Aslında bizim de aynı hassasiyeti göstermemiz lazım. Dilimiz ile kalbimizin bir olması gerekir. Zira dürüst ve ahlaklı olmadan Müslüman olunmaz zira.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA