Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Erdoğan neyi başardı?

Referandum sonuçlarının açıklandığı gece aynı kişilerin bir o kanal bir bu kanal gezip aynı lafı temcit pilavı gibi ortaya sürdüğünü görüp sıkılınca kendi kendime biraz çalışmaya başladım ve Recep Tayyip Erdoğan'ın 1991'den bu yana kazandığı seçim sayısını bulmaya çalıştım. O "talihsiz" seçim de dahil olmak üzere 8 sekiz seçim kazanmıştı. Girdiği her seçimin galibiydi. Dün de baktım bazı gazeteler bu başarıyı söz konusu edip nedenlerini araştırmaya başlamış.
İyi etmişler. Gerçi, bizde bilimsel bilgiden taviz vermeden popüler bir analiz yapmak basının huyu olmadığı için ortaya fazla bir şey koymamış sadece bu sonucu belirtmekle yetinmişlerdi ama bu bile bir şeydir, eğer bazı gözleri açarsa. Açılması gerekenin CHP gözleri olduğunu ayrıca belirtmeye bilmem gerek var mı? Hele 8-9 ay sonra bir genel seçime daha gideceğimiz düşünülürse ve o seçimi kimin kazanacağını şimdiden kestirmek mümkünse o takdirde bu durumun üstünde düşünmek zaruridir. CHP ve MHP yapmadığına göre bunu biz yapalım.
Erdoğan'ın başarısı çok net bir temele oturuyor. Başbakan, Türkiye'de bilhassa 1983 sonrasında ortaya çıkan büyük sosyolojik hareketliliği görüp, ana meselenin alt sınıflarla bütünleşip, onların daha fazla modernleşme ihtiyacına cevap vermekte yattığını daha başlangıçta anlamıştı. Gene aynı Erdoğan içinden geldiği MSP-RP-FP çizgisinden kopup yeni partileşme dönemine girerken Özal sonrası Türkiye'nin Doğu-Batı gibi bir ikilemden kurtulmak istediğini, Fransız veya kıta Avrupa'sı türü bir "jakoben" Batılılaşmayla yetinmediğini ve Anglo-Sakson türü bir demokrasiye geçmek istediğini sezmişti.
Bu çerçevenin ilk bacağı Menderes-Demirel- Özal çizgisinde (hatta ilk ikisinde daha fazla ve net olarak) kesinleşmişti. Türkiye açık açık yüzyıl önceki Amerika'ya benziyordu. Yani, kırsal alan çözülebildiği kadar çözülmüştü, daha da çözülecekti. Siyaseti artık büyük kent çevrelerine oturmuş kitleler belirleyecekti. Gene tıpkı Amerika'da olduğu gibi birinci kuşak göçmen olan bu kitlelerin en önemli özelliği dinsellik anlamında bir muhafazakârlıktı. (Evet, göçmenlerin birinci kuşağının dünyanın her yerinde en galip özelliği budur.) Dolayısıyla eğer kitlelere kimliklerini fark etme, ifade etme, idrak etme manasında bir demokrasi sağlanabilirse bu hem demokratikleşme düzeyinde bir yenilik olacaktı hem de sosyo-ekonomik modernleşme siyasal modernleşmeyle bütünleşecekti.
Sır budur. Ama bu kadar değildir. Fazlası vardır. Erdoğan bunu aynen görerek, bazen el yordamıyla bularak, bazen geçmiş siyasal birikiminin getirdiği sezgileri, deneyim ve birikimi kullanarak böyle bir mecra açtı. O arada yeni göçerler üstünde çok önemli bir etkileme gücü daha yakaladı. O kitlelere şu veya bu model içinde yoksulluklarını unutturdu. Yoksul da olsalar gelecek umutlarını diri tutabilmelerini sağladı. Reel-ütopist bir anlayışı gerektiğinde popülist politikalar da uygulayarak uyguladı. Tekrar edeyim Menderes- Demirel çizgisinde çok canlı olan bu anlayışa Erdoğan'ın kattığı yenilik demokratikleşme iddiasıdır ki, bu da onu Özal'a daha yakın bir çizgiye çekmiştir.
Her ne kadar Özal'ın getirdiği "demokratikleşme" düşüncesiyle Erdoğan'ın yaklaşımı arasında soy olarak bir ilinti bulunsa da arada çok önemli farklar mevcuttur. Özal demokratikleşmeyi ekonomik terimlerle ifade ediyordu. Ekonominin devletçi tekelden kurtarılmasına çaba harcıyordu. Zaman zaman zıtlaşmakla birlikte siyasal sistemi yeterli bir derinlikle kazmıyordu. Erdoğan ise doğrudan doğruya, zamanla neo-Kemalist ideolojiyle bütünleşmiş, siyasal sistemi dönüştürerek, vesayetçi yapıyı kırarak bir demokratikleşme sağlamaya çalıştı. Özal ekonomiyi demokratikleştirirken Erdoğan demokrasiyi ekonomik bir tabana oturtma çabasındadır.
Ben buna daha önce modernleşmenin modernleş(tiril)mesi dedim. Diyorum. Son referandum hamlesi işi daha ileri bir noktaya götürmüştür. Kuşkusuz eksikleri, hataları, çıkmazları da var bu modelin. Yetersizlikleri var. Gene de onların hiçbiri şu genel çizginin tayin edici kuvvetini azaltmıyor. Çünkü yanlışın içinde doğruyu yapmak çok önemlidir ama doğrunun içinde bir şeyi yanlış yapmak o kadar etkileyici değildir.
Erdoğan bunları biliyor. Ötekiler bilmiyor. Bu kadar basit. Bu kadar karmaşık.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA