Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Başbakan'ın haklılığı ve bürokrasinin tarzı

Başbakan Tayyip Erdoğan'ı, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesinin uygulama biçimini eleştirmeye zorlayan ve böylece tartışmaların merkezine çeken süreç esasen 'bürokratiktir!' Erdoğan, pek çok yönden haklıdır. Ama iki hususa dikkat çekilmesi kaydıyla.
1- 10 yıllık iktidarın kendi kadroları ile çalıştığı bir ortamda 'bürokratik oligarşiden' dem vurması ilginçtir.
2- Yargı, iktidara göre yol tutturan bir organ olmadığı gibi hükümetin yerine geçerek karar verecek bir erk de değildir.

***

Güncel mesele, sağlıkta devrim olarak nitelendirilen 'Şehir Hastaneleri Projesine' ilişkin ihalelerin Danıştay 13. Dairesi tarafından yürütmesinin durdurulmasından kaynaklanmaktadır. Daire, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nda tanımlandığı şekli ile bazı yatırım ve hizmetlerin kamu kesimi ile özel sektör işbirliği modeli çerçevesinde gerçekleştirilmesine ilişkin hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi'ne de başvurmuştur. Danıştay 13. Dairesi, ihtisas dairesidir. Mali hukukla bağlantılı alanlarda karar vermek üzere kurulmuştur. Tanıdığım üyeleri itibariyle ideolojik takıntısı, hukuki kimliğinin önüne geçen isimlerden oluşmamaktadır.
***

Anayasamız, 1999'daki değişiklik sonrasında özelleştirmeye imkân vermektedir. Ancak kamu tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerin hangilerinin özel sektöre yaptırılabileceği yasayla düzenlenecektir. O zaman şu soruların yanıtı önem kazanmaktadır:
1- İdari yargı, özelleştirmeye karşı mıdır? Cevap: Hayır.
2- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'ndaki hüküm, kamu-özel ortaklığı ile iş yaptırmaya yeterli midir? Cevap: Hem evet hem de hayır.
3- Yargı, yürütmenin alanına karışmakta mıdır? Cevap: Zaman zaman.
Sorun, biraz da 'bürokrasinin risk almayan tarzından ve son dakikada icat ettiği cin fikirlerden' kaynaklanmaktadır.
***

Sağlık Bakanlığı diyor ki...
"22 ilde entegre hastaneler yaptıracağım. Bunun için bütçeden para ödemeyeceğim. Kredi garantisi için Hazine ilk etapta yükümlülük altına girmeyecek. Özel sektörün yaptığı hastaneleri kiralayacağım. Hastanedeki tıbbi hizmetlerin kalitesini denetleyeceğim. Sağlık personeli de kamu çatısı altında kalacak. Kiralama bedeli döner sermayeden finanse edilecek. Hastane içindeki ticari alanların işletmesi de özel sektörde kalacak."
Şimdi, 'Bunda ne var?' denilebilir. Aslında abartılacak bir durum yok.
O halde sorun nedir?
1- Kamu-özel ortaklığı modelini tanımlayan, yap-işlet ve yap-işlet-devret modellerini de içine alacak şekilde yenileyen çerçeve yasa 5 yıldır beklemektedir!
2- Danıştay, sağlık hizmetlerinin 'sosyal devlet' ilkesi ile bağlantısını kurmakta, ayrıca yasa ile çizilmesi gereken sınırların Bakanlar Kurulu'na devredilmesini anayasaya aykırı bulmaktadır.
Kuşkusuz idari yargı, yorum yoluyla yetkisini genişletebilmektedir. Özelleştirme, anayasanın temel maddelerinden biri haline gelmiş ve Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nda kamuözel ortaklığı ile iş yaptırma usulleri belirlenmişse mevzuat eksikliğinden söz edilemez. Lakin geliştirilen kısmi mevzuatın, hastane kiralamalarıyla ilgili kapalı hükümler içerdiği, tarafların hak ve yükümlülüklerine yönelik belirlemelerinin yetersiz olduğu söylenebilir. Bu nedenle 'Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeliyle Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Kanun Tasarısı' hazırlanmıştır. Ancak nedense Ekim ayında Bakanlar Kurulu'ndan geçen o tasarı ancak Aralık ayında Meclis'e gelebilmiştir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA