Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Türkiye’nin ‘içi, dışı, çevresi’

Her gün, her şeyi yine ve yeniden düşünmemiz, olup bitenleri yorumlamamız, yarınlara dair öngörüde bulunmamız gereken zorlu süreçlerden geçiyoruz. Bu dönemin hakiki manada anlaşılması Türkiye'mizin "içine, dışına ve çevresine" aynı anda bakmayı mecburi kılıyor.
Biliyoruz ki… Siyasi istikrarı ve liderliği zayıf, milli birliği tartışmalı olan ülkelerin, kaotik küresel ortamda kendi kaderini kendisinin tayin etmesi imkansız!
Halihazırda Türk iç siyaseti oldukça hareketli. Geçmişle hesaplaşma arayışından tutun da gelecek planlamasına kadar onlarca farklı çıkar, aynı siyasi paydada buluşturulmak üzere. Önceki yıllarda tek tek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın karşısına çıkan (veya onun yakınında bulunup ikili ajanda güden) siyasi aktörler, hep yenilgilerle malul oldular. Şimdi tamamı bir araya gelerek Erdoğan'ı "devirmenin!" arayışında. Elbette demokratik siyasette, siyasi rakibi sandıkta yenmek meşruiyetin temelidir. Ancak, ne pahasına olursa Erdoğan'dan kurtulma iddiasının, "evrensel kavramlarla süslenmesi" veya "sembolizmle bezenmesi", "6 partili blokun, Türkiye'ye istikamet çizmek için sıraya girenlerle arka plandaki ortaklaşmasını" perdelemeye yetmiyor!
Yani…
Siyasi dinamizm, demokratik işbirliği şeklindeki sunumlar, çok yönlü olarak masaya yatırılmadıkça "Türkiye için fırsat mı, tehdit mi?" sorusunu gönül huzuruyla cevaplamak kolay görünmüyor. Kaldı ki "siyasi uzlaşma" diye sunulan bir projenin "siyasi yozlaşmaya" dönüşmeyeceğini kim garanti edebilir ki?

***


"Türkiye'nin dışı" derken, esasen yurt dışındaki karşılığından söz ediyoruz. Merhum Özal, ülkeyi kapalı ekonomiden çıkarıp dünyaya entegre etmeye çalışırken… İçerideki sıkıntılardan, münakaşalardan sıyrılarak memlekete bir de dışarıdan bakmayı tavsiye ederdi. Türk devletinin büyüklüğü ile Türk insanın kabiliyetinin politik kısır döngüleri fersah fersah aştığını söylerdi. Bizi, bizden iyi bilen yabancıların bu potansiyeli ve gücü her fırsatta dile getirdiğini anlatırdı.
İşte size o vizyondan bugüne bir izdüşüm... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, kıtaları aşan etkinliği ve bu liderlik lokomotifinin çektiği Türk iş insanları… Önceki gün Senegal'in başkenti Dakar'daydık. Batı Afrika'nın bu anahtar ülkesi ile 1962'de diplomatik ilişki kurmuşuz. 60 yıldaki statikliğin aşılması ise Erdoğan'ın, "Afrika açılımı" sayesinde olmuş. Türkiye'de birçoğunuzun belki de adını yeni duyduğu Summa Grup Dakar'da, Afrika'nın dünyaya parmak ısırtan olimpik stadını inşa etmiş. Senegal, Nijer, Ekvator Ginesi ve Ruanda başta olmak üzere bu zorlu coğrafyanın markası onlar. İşi Çinlilere kaptırmaktansa Türklerin paylaşarak büyümesine öncülük etmişler… Yapı Merkezi'ni, Çalık ve Tosyalı Holdingi de bu ülke ile buluşturmuşlar.
Selim Bora, Afrika'da iş yapma başarısıyla Harvard'da ders olarak okutulacak ayarda bir isim. Ama beni en çok etkileyen ise iyi yetişmiş iki erkek kardeşinin (Fatih ve Sinan) işleri sahiplenme, ağabeylerinin yükünü alma, ön plana çıkma ihtirasına kapılmadan saygı ve sevgi sınırlarını gözetmeleri. Bizde, aile şirketleri ya kardeş kavgası ya da gelin/damat faktörü devreye girince parçalanır. Bu yüzden 100 yıllık 100 şirketimiz yoktur.

***


Konu uzun. Lakin biz, bir de "yakın çevremize" bakmak durumundayız. Bugünlerde Ukrayna üzerinden süren ABDRusya stratejik bilek güreşi, Türkiye'nin hem bölge barışı için değerini teyit ediyor hem de eskimekte olan küresel güçler karşısında milli çıkarlar adına Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Karabağ'da, Doğu Akdeniz'de alınan inisiyatifin önemini ortaya koyuyor.
Her türlü politik mülahaza ve kişisellikten ari olarak Erdoğan'ın Türkiye'ye kazandırdığı bu özgüven bile asırlara damga vuracak, gelecek nesillerin kaderini değiştirecek kadar kıymetli.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA